BİR süredir Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faizleri artıracağı söylentileri dolaşıyor.
Nitekim de ufak ufak artırıyor. Eğer buna da artırmak denirse. Amerika’da enflasyon yüzde 3’ler dolayında. Merkez Bankası tarafından belirlenen kısa vadeli faizler de arta arta o civara geldi. Türkçe söylemek gerekirse, ABD’de Merkez Bankası’nın uyguladığı reel faiz ‘eksi’ idi; lütfen sıfıra geldi. Belki bir süre sonra, reel faiz artı % 1-1.5 olur. 10 yıllık Amerikan tahvilleri % 4.5 faiz getiriyor. Bunun da reeli şimdilik % 1.5. Amerika’da önümüzdeki 10 yıl içinde enflasyon artarsa ki, petrol fiyatları ve pahalılanacak ithal girdiler yüzünden artma ihtimali var, bugün satın alınan 10 yıllık tahvillerin reel faizi, muhtemelen % 1.5’in de altına düşecektir.
* * *
Bir fevkaládelik olmaz ve bugünkü şartlar devam ederse, Amerika’da faizler önemli yüzdede artmayacaktır. Niçin artsın ki? Amerika’yı rahatsız eden devasa ‘cari işlem açıkları’nın azalması için, doların düşük düzeyini muhafaza etmesi ve hatta daha da değer kaybetmesi gerek. İsterseniz tersten ifade edeyim. Diğer paraların veya en azından bazı para birimlerinin, dolara karşı değer kazanması şart. Dolar faizlerini arttırmak, Amerikan parasının değer kaybetmesini ‘geciktirir’. Bu da cari işlem açıklarını büyütür. Amerika, bunu istemiyor. Amerikan tahvil faizlerinin artması, Amerikan devletinin faiz giderlerini arttırır. Amerika, bunu da istemiyor. Aklı başında hangi ‘borçlu’ (ister devlet, ister firma veya kişi olsun), daha fazla faiz ödemek ister? Hazır bu kadar düşük reel faizle 7000 milyar dolara dayanmış kamu borçlarını döndürebilen Amerika, niçin kendi kendine kazık atsın. Zaten doların değer kaybı dolayısıyla ellerinde dolarlı kağıt bulunduran ülke ve kişiler, ciddi miktarlarda ‘sermaye zararı’ (capital loss) realize ettiler. Bu da Amerika’nın pozisyon kárı oldu. Niçin, şimdi bunu tersine çevirsin? Amerika, cari açığını ihracatı artırarak kapatacaktır. Bunun için iç talebi frenlemelidir. Bunu da ‘bütçe açıklarını’ daraltarak elde edilebilir. Bütçe açığı metafizik bir olay değildir; bal gibi azaltılır.
* * *
Amerika’nın faizleri artıracağını savunanlar, faizler artınca, Amerikan ekonomisinin soğuyup büzüleceğini, yani iç talebin daralacağını, muhtemel enflasyonist baskının ortadan kalkacağını düşünüyor. Ayrıca bu faizci iktisatçılara göre, faizler artınca Amerika’da tasarruf artacak ve dolayısıyla Amerika’ya sermaye girmesine ihtiyaç kalmayacaktır. Bu da cari işlem açıklarını düşürecektir. Bu da bir modelleme. Ekonomiyi böyle okuyanlar çok. Varsayımları yanlış, ama kendi içinde tutarlı.
* * *
Benim, iktisadi hayatla ilgili bugüne kadar edindiğim bilgilerden çıkardığım sonuç, ‘faizle, toplam tasarruf arasında hiçbir ilişki olmadığı’dır. Eğer birisi böyle bir ilişkinin varlığına dair amprik bir kanıt bulmuşsa, bu tamamen tesadüftür. Faiz, tasarruf edilen paranın portföy yapısını değiştirir. Mesela faizler düşük olunca, tasarruf gayrimenkule ve hisse senedine kayar. Yüksek olursa, tahvile. Faizin işlevi budur. Tasarruf, faizin değil gelirinin fonksiyonudur. Pek tabii, emeklilik sistemleri gibi yapısal ve ihtiyatlılık gibi kültürel değişkenlere de bağlıdır. Merkez Bankaları’nın faizle oynayarak ekonomiyi yönettikleri ise ‘kerameti kendinden menkul şeyhin’ hikayesinden başka bir şey değildir. Yani tam bir ‘ham hayal’dir.
İster cari işlem, ister bütçe, ister tasarruf açıkları açısından olsun, nereden bakarsam bakayım, ABD’de önemli bir faiz artırımını gerektirecek bir neden görmüyorum.
Son Söz: Hiç yanılmayan, hiçbir tahminde bulunmayandır.