ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’la işimiz var. Hızlandırılmış tren kazasından sonra takındığı ‘fatalistik’ (ne yaparsan yap, olacaklara ve öleceklere engel olamazsın) söylemini Tavşancıl’daki ikinci tren kazasından sonra da sürdürüyor.
Ben izninizle, Sayın Binali Yıldırım’ın dinsel bakış açısını ekonomik ve sosyal olaylara uygulayacağım.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidara geldiğinden beri ekonomide gözle görülür, elle tutulur iyileşme var. Bu iyileşmede, ne Başbakan Erdoğan’ın, ne devlet bakanları Şener ve Babacan’ın, ne Maliye Bakanı Unakıtan’ın ne de uygulanan politikaların siyasi sorumlusu AKP meclis grubunun bir katkısı vardır. Zaten enflasyon da daha önce Allah’tan çıkmıştı; şimdi de Allah’tan iniyor. Ekonomiyi iyileştiren de kötüleştiren de Allah. Geçmişte bir alay şirket ve banka da Allah’tan battı. Bu şirketlerin ve bankaların batışında, ne makro ekonomik şartların kötüleşmesinin ne de ‘kendi şirketini/bankanı, kendin soy’ diyerek şirketlerinin ve bankalarının içini hortumlayan ‘bi b.ktan çakmaz’ sözde işadamlarının bir kusuru, kastı veya kabahatı yoktur. Türkiye’nin gidgide uyuşturucu ağalarının devlet egemenliğine ortak olduğu, yani devletin toplaması gereken vergileri topladığı ve devletin koyduğu kurallara meydan okuduğu bir Güney Amerika ülkesine dönüşmesinde kimsenin bir kusuru, kabahatı veya kastı yoktur. Bunlar hep Allah’tan. Allah izin vermese bunlar olur mu? Depreme dayanıksız bina inşa eden mühendis ve müteahhidin de kusuru yok. Fay hattı üzerine çürük çarık bina yapmak da, zelzelede bu binalar yıkılınca altında kalıp ölmek de Allah’tan değil mi?
* * *
Başlamış ve bitirilmemiş ve dolayısıyla hiçbir katma değer yaratmayan yatırımlara Türkiye’nin 100 milyar dolardan fazla para gömmesi de Allah’tan. Bu átıl duran 150 katrilyon TL’lik (100 milyar dolar) yatırım için, 150 katrilyon lira borçlanmış bulunan devletin her sene 25 katrilyon lira faiz ödemesi ve bu faizi ödeyeceğim diye yeni yatırımları yapamaması ve fakir-fukaranın ümüğünü sıkması da Allah’tan. Bunda da kimsenin bir kabahati, kusuru veya kastı yok. O zaman Başbakan Erdoğan’nın ‘Yolsuzluklara karşı damardan girip mücadele edeceğiz’ demesi de boş bir böbürlenme. İsraf da, yolsuzluklar da Allah’tan değil mi?
Daha fazla saçma sapan örnek türetmeme gerek yok. Bakan Yıldırım gibi dindar olmayı fatalist olmakla karıştıran bir kişi dahi, yukarıdaki örnekleri onaylamaz.
* * *
Dinler, insanlara fatalist değil, determinist olmayı öğütler. Din kelimesi, ‘yasaklar’/’kurallar’ kavramlarından türemiştir. İlk semavi din olan Museviliğin kurucusu Musa’nın on emri ‘Evamiri Aşere’ on adet yasaktır. Toplum hayatını tanzim eden ‘yasa’lar da aslında ‘yasak’lardır. İnsanların, Allah’ın bahşettiği iradelerini kullanıp özgürce yaşarken, hem kendilerinin hem de başkalarının selameti için dinsel ve bu bağlamda bilimsel yasalara uymaları gerekir.
Bu yazıyı da dostum Uğur Özoğuz’un eşsiz özdeğişiyle bitiriyorum.
Son Söz: Kaza, takdiri iláhi değil; tekdiri ilahidir.