BİLİYORUM, faiz hesapları üzerine gereğinden fazla yazı yazdım. Siz de bunları okumaktan sıkıldınız. Hatta bir kısmını okumadınız bile.
Yine de bu konuyu işlemek istiyorum. Çünkü, başta ‘‘faiz dışı fazlanın milli gelire oranı’’ olmak üzere, mutlak anlamda devletin (veya kamunun) ödediği faiz, önümüzdeki aylarda, geçmişe nazaran çok daha sıcak ‘‘siyasi iktisat’’ tartışmalarına sebep olacak. İyisimi, şimdiden zihinsel hazırlıklarımızı yapalım. Hesap konusuna girmeden, kendi duruşumu açıkça ortaya koyayım. Ben, yüksek reel faizin, Türk ekonomisinin bir numaralı belası olduğuna kaniyim. Hatta, ‘‘yüksek reel faiz, ekonominin kanseridir’’ diyecek kadar ileri gitmişimdir. Ama sağda solda duyduğunuz, saçma sapan faiz hesaplarına da inanmayın. Hele hele, TL ile ödenen nominal faizleri enflasyon düzeltmesi yapmadan, dolara döndürüp konuşanlara lütfen itibar etmeyin.
1. Enflasyonun hüküm sürdüğü, yani fiyatlar genel seviyesinin sürekli arttığı bir ortamda, faiz ‘‘nominal’’ ve ‘‘reel’’ veya ‘‘görünen’’ ve ‘‘gerçek’’ olmak üzere iki sıfatla ifade edilir. Reel faiz, mutlak olarak da iki şekilde hesaplanır. Birincisi, ‘‘cari fiyatlarla reel faiz’’, ikincisi ‘‘sabit fiyatlarla reel faiz’’dir. Şimdi bu tanımların ne anlama geldiğini sayısal bir örnekle açıklayım. Eğer bir ülkede ‘‘geçen yıl’’ enflasyon yüzde 30, görünen faizler de yüzde 45 olmuşsa, o ülkede ‘‘geçen yıl’’ reel faiz yüzde 11,5 olmuştur. Dikkat edilirse reel faiz, nominal faiz oranından, enflasyon yüzdesinin düşülmesiyle bulunmamaktadır. Yani, 45-30 = 15 değildir. Çünkü, enflasyon altında sadece anapara değil, faizin kendisi de değer kaybetmiştir. Öyleyse, yüzde 15'lik nominal farkı da yüzde 30'luk enflasyon oranıyla deflate etmek gerektir. Nitekim 15 / 1.3 = 11,5'tur. Bunu bir de miktarsal olarak anlatalım. Yıl başında, sahip olduğumuz 100 milyar liramızı, faiz getiren bir fona yatırmışsak, anaparamız faiziyle birlikte yıl sonunda 145 milyar lira olur. Bu durumda görünen faiz, 45 milyar ; reel faiz, yıl sonu cari fiyatlarıyla 15 milyar; yine reel faiz, sabit fiyatlarla 11,5 milyar liradır.
2. Örnekten anlaşılması gereken önemli husus şudur. Enflasyon, başta ücret, kira ve kár olmak üzere, bütün faktör gelirlerin satınalma gücünü aşındırır. Ama, ne ücreti kazanan insanın, ne kirayı getiren gayrimenkulün, ne de kárı sağlayan firmanın piyasa değerini aşındırmaz. Sadece faiz faktör gelirinde, hem gelirin kendisini, hem de o geliri yaratan anaparayı aşındırır. Bu yüzden Gelir Vergisi, hesaplarında TL faizlerinden enflasyon aşınması düşülürken, diğer faktör gelirlerinde böyle bir düzeltme yapılmaz. Gelirler, cari fiyatlarla beyannameye dahil edilir.
3. Yukarıdaki örnekte vurguladığımız gibi, yıllık reel faiz hesabı yapabilmek için, yılın bitmiş olması gerekir. Eğer aylık reel faiz hesabı yapmak istiyorsak, o takdirde ayın bitmesini beklememiz şarttır. Yani ‘‘gelecek’’ bir faiz oranı, ‘‘geçmiş’’ bir enflasyon yüzdesiyle düzeltilemez.
4. Sıkça baş belası olan bir hesaplama meselesi de ‘‘basit’’ veya ‘‘birleşik’’ faiz oranlarından hangisinin kullanılacağıdır. Doğrusu, yıl içinde gerçekleşen faiz dalgalanmalarını hesaba katan ‘‘birleşik’’ faiz oranını kullanmaktır. Eğer, tasarruf sahiplerinin faiz gelirlerini yıl sonunu beklemeden harcamaları söz konusu ise, reel getirilerini hesaplarken basit faiz oranını kullanmalarını tavsiye ederim. (Devam edecek)