2.5 milyar dolar toplayın, Taksim'de horoz gibi öterim

HANİ iddiaya girenler, kaybedince bir bedel öder ya, ben de pek ádetim değil ama bir iddiaya girmek istiyorum.

Kaybedersem, Taksim Meydanı'nda tek ayağımı kaldırıp, horoz gibi öteceğim. Konu şu: Kamu borçlarını azaltmaya çalışan hükümet, kamu arazilerini satışa çıkarıp 25 milyar dolar toplayacağını söylüyor. Ben de diyorum ki; eğer bu projeden, değil bir yıl içinde, beş yıl içinde, bırakın 25 milyar doları, 2.5 milyar dolar ‘‘nakit’’ kaynak yaratın, ben de horoz gibi öteyim. Aslında 2,5 milyar da olacak para değil. 250 milyon dolar demem daha doğru olurdu. Ancak, alıcılara önce devlet bankalarından kredi verip, sonra onlardan bedel tahsil etme gibi hülle yapılacağından çekindiğim için 2,5 milyar dolar için iddiaya giriyorum. Bedavaya yağmalanacak veya ‘‘yaz tahtaya al haftaya’’ yöntemiyle elde geçirilecek arazilere vatandaş para öder mi? Olsa olsa, denize sıfır veya büyük şehir civarında site yapmaya uygun, çok değerli araziler, piyasa fiyatının onda birine yandaş müteahhitlere satılır, o kadar.

* * *

Bu yazının asıl amacı, 25 milyar doların toplanamayacağını söylemek değil. Bu kabil mekan rantı transferine dayalı, finansmanda Cingöz Recai çözümleri, bilhassa ‘‘işten anlamaz iş adamları’’ tarafından her devirde ortaya atılır. Burada yeni bir fikir yok. Üstelik ben, gerek orman niteliğini kaybetmiş arazilerin, tarla tarımına geçilmesi için civardaki köylülere satılmasını; gerekse yakınında tarımla uğraşan köylü bulunmayan İstanbul ve benzeri kentlerin çevresindeki boş arazilerin iskana açılmasını uygun buluyorum. Bir ülkenin topraklarının, o ülkenin insanına fayda sağlayacak şekilde kullanılmasını düzenlemek kadar haklı bir eylem olamaz. Türkiye iktisaden geliştikçe, köylü-çiftçi nüfus azalacak, şehirli nüfus artacaktır. Dolayısıyla yeni kentsel yerleşim alanlarına ihtiyaç vardır. Buna elverişli arazilerin çoğu da Hazine'nindir. Devlet, pek tabii bunları özel mülkiyete veya kullanıma devredecektir. İtirazım buna değil; iskana açmanın, derhal inşaat vahşetine dönüşmesidir. Tecrübeyle biliyoruz, tehlike buradadır.

* * *

Bana, Türkiye'nin en önemli ‘‘iktisadi’’ sorunu nedir diye sorsanız, cevabım ‘‘kötü şehirleşme’’ olur. Kamu borçları meselesi, zannedildiği gibi ölümcül bir sorun değildir. Zaten, asıl tehlikede olan borçlu devlet değil, devletten alacaklı olanlardır. Nasıl olsa bir çözüm yolu bulunur. Kaldı ki; kamu borçlarının tamamen tasfiyesi diye de bir nebat, yer yüzünde yoktur. Mesele, borçların makul bir faizle döndürülür hale getirilmesinden ibarettir.

Milli gelirin yüzde 60'ı hizmet sektöründen yaratılmaktadır. Hizmetlerin üretildiği mekan ise şehirlerdir. Hizmet sektörde verimsizliğin ana kaynağı, kötü şehirleşmedir. Milli gelir artışını kısıtlayan ve yaşam standardımızı aşağı çeken ‘‘inşaat vahşetinin’’ ortadan kaldırılması, kamu borçlarının azaltılmasından, iktisaden yüz kere daha önemlidir. Bu iş, en az elli yıllık bir planlama ve tavizsiz bir uygulama gerektirir. Benim korkum, kamu borçları sorununu halledeceğiz diye yola çıkıp (ve de halledemeyip), zaten içinden çıkılmaz hale gelmiş vahşi kentleşmenin azgınlaşması ve bu ana sorunun çözümünün ebediyen çıkmaza sokulmasıdır.

Son Söz: Kötü şehirleşme, fakirliği ve geriliği betonlaştırmaktır.
Yazarın Tüm Yazıları