Paylaş
Modanın, sanat müzelerine girip girmeyeceği tartışması, efsane editör Diane Vreeland’in 1972’de New York’taki Metropolitan Müzesi’nin ‘Kostüm Enstitüsü’nün başına gelmesiyle sona ermişti. O günden beri müzede sayısız başarılı moda sergisi gerçekleşiyor. Hatta 2011’deki Alexander McQueen sergisi sırasında müze 3 ay içinde 661 bin 509 ziyaretçi sayısıyla tarihinde bir rekor kırmıştı.
Dünyanın en önemli müzelerinden ‘New York Metropolitan Museum of Art’ da 7 Mayıs’ta popüler kültürün seyrini değiştirecek, aylarca konuşulacak bir sergi başlıyor. Adı, ‘Punk: Chaos to Couture’. Serginin gala gecesi, moda dünyasının Oscar gecesi olarak bilinir. Anna Wintour’un ev sahipliğini üstlendiği geceye ünlü top modellerin, tasarımcıların, aktörlerin en punk stilleriyle gelecekleri düşünülürse, Oscar töreni kırmızı halısının tekdüzeliği ve sıkıcılığından sonra herkesin merakı daha da fazlalaşıyor. Punk, bir alt kültür olarak işçi sınıfı çocuklarının tüketime ve cilalı imajlara başkaldırmasıyla çıkmış, müzik ve politikayla beslenmiş bir akım. Böyle bir alt metne sahip bir akımın ünlüler ve cemiyet insanları tarafından bu görkemli gala gecesinde alkışlanacak olması ironik bir durum. John Lydon’a göre 70’lerin ortasında New York ve Londra’da sokaktan çıkmış bu akımın en saf hali tam anlamıyla 100 gün yaşanmış, mesele sonrasında ticari bir söyleme dökülmüştü. Serginin 100 günlük süreyle açık kalacak olmasıysa güzel ve ‘ince düşünülmüş’ bir tesadüf.
PUNK’A DAİR HER ŞEY
Müzik, edebiyat ve politikayla iç içe geçmiş punk modasının bu sergiyle tekrar gündeme gelmesinin amacı akımın ticarileşmiş popüler görüntüsü olan yırtık tişörtler, zımbalar, çengelli iğneler, dar jean’ler ve deri pantolonlar, deri ceketler ve vücüt piercing’leriyle sizi stereotipe sokmak değil elbet. Felsefesiyle altyapısı desteklenmemiş bir stil, özenti olmaya mahkumdur. Bu sebeple küratör Andrew Bolton, geçen haftaki basın toplantısında sergiyi hazırlarken bakış açısını punk kültürünün kıyafetlerini modifiye etmeye, günlük objelerle yeniden yaratmaya, ‘evde kendin yap’
mottosuna doğru yönlendirdiğini anlatıyordu.
Basın toplantısının devamındaki sergide Malcolm McLaren ve Vivienne Westwood’un Kings Road’daki o çok meşhur dükkânlarının, Sex Pistols, The Clash, Ramones, Debbie Harry ve Patti Smith gibi müzisyenlerin, grupların imajlarının, New York’un kült kulübü CBGB’nin o çok meşhur tuvaletinin replikası olacağı anlatıldı.
Sergi, Londra’da 70’lerin sonundaki çöp toplama grevi sırasında çıkan, çöp torbalarına kafanın geçeceği şekilde bir delik açıp beline de bir kemer takarak yaratılan stilin yıllar sonra John Galliano ve Gareth Pugh tarafından yorumlanmış halini de yan yana getirecek. Dior, Givenchy, Versace, Chanel, Moschino, Alexander Mc Queen gibi birçok önemli moda markası hem sergide yer alıyor, hem de şu aralar davete beraber gidecekleri top modeller için özel kıyafetler hazırlıyorlar. Serginin etkisini şimdiden 2013 ilkbahar-yaz koleksiyonlarında, moda çekimlerinde, partilerde görmek mümkün.
BİR KEZ DAHA: THE GREAT GATSBY
Yıllardır modaya ilham kaynağı olmuş bir filmin başrollerinde Leonardo DiCaprio ve Carey Mulligan, müzikal direktörlüğünde Jay-Z’nin olduğu 3 boyutlu bir uyarlaması, şüphesiz bu yazın trendlerine yön verecek. Avustralyalı yönetmen Baz Luhrmann’in daha önce ‘Romeo&Juliet’ ve ‘Moulin Rouge’ gibi büyük prodüksiyonlu meydan okumalarıyla müzikal modasını nasıl tekrar başlattıysa The Great Gatsby’nin pop yorumundaki parti sahneleriyle bu yazın tonunu belirleyebilir. F. Scott Fitzgerald’in 1920’lerin başında yazdığı roman, 1974’te beyazperdeye uyarlanmış, Mia Farrow ve Robert Redford’lu film o günlerden bügüne birçok moda akımına, koleksiyona, çekim temasına ilham vermişti. Film, 1920’lerin caz sahnesini, umarsızlığını, renkli gecelerini, dünyevi dertlerden kaçış problemini en güzel biçimde stilize etmenin örneğidir. Mayısta vizyona girecek film, kostüm tasarımlarıyla eski versiyonunun iddiasını katlamak niyetinde. Kostüm tasarımcısı Catherine Martin, Carey Mulligan’in canlandırdığı rol için kırktan fazla kıyafeti, Miuccia Prada ile özel bir işbirliği yaparak tasarlamış. Kristal işlemeli gece elbiselerinin, romantik sifonların, saç aksesuarlarının altın çağını yaşadığı dönemde geçen film, yaz davetlerine, partilerine, mezuniyetlerine referans olacak, gece hayatında The Great Gatsby sayesinde 1920’ler rüzgârı esecek. Film, 17 Mayıs’ta vizyonda.
Paylaş