Paylaş
Coco Chanel, ismi, felsefesi ve tasarımlarıyla 1920’lerde kendi dilini oluşturmuş bir tasarımcı. Moda olmaya çalışmak yerine, kendi stilini yaratmak en büyük mottosuydu her zaman. Yıllar yılı sürecek ve modayla sınırlı kalmayacak bir stil... Moda tarihinin seyrini değiştirmeyi kafasına koymuş olan Coco Chanel, 20’lerde alışagelmiş kalıpları kırarak, erkek giyiminden ödünç aldığı parçalarla ilk kez kadınları maskülen-feminen bir stille tanıştırdı.
Kadınları korselerinden, rahatsız kıyafetlerinden özgürleştirerek, bir anlamda feminist bir bakış açısı getirdi. Kısacık kestirdiği saçları, sigarası, arabası ve spora olan merakıyla zengin, bekâr, özgür, güçlü ve erkekle eşit bir imaj çizerek devrim yarattı. N°5 parfümünün çıkış noktası, aslında bir aşk hikâyesinden ibaret. Chanel’in büyük aşkı Boy Cappel’in bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesiyle yaşadığı yokluk ve boşluk duygusunu, dönemin kültürel izleriyle müthiş bir etkileşim içinde harmanlayan bir koku. 1921’de, dönemin önemli ‘burnu’ Ernest Beaux tarafından yaratılan parfüm, o zamana kadarki parfümlerden farklıydı. Serginin küratörü Jean-Louis Froment, “N°5, bir parfüm değil, kültürel bir obje” diyecek kadar iddialı. Çünkü parfümün yaratım hikâyesi, o dönemin kültürel izlerini temsil ediyor. Coco Chanel’in modernlik anlayışı ve tutkusu, sanat çevresinden Picasso,
Dali, Cocteau gibi ünlü arkadaşları ve minimalist mimari ilgisinin izleri sergideki arşiv fotoğraflar, yazılar, resimlerle belgeleniyor.
Serginin en güzel bölümlerden biri de bugüne kadar çekilmiş ve efsaneleşmiş muhteşem reklam filmlerini izleme olanağı bulmanız. Yönetmen Baz Luhrmann’ın Nicole Kidman ile çektiği ve Jean-Piere Jeunet’nin İstanbul’da geçen Audrey Tautou’lu epik reklam filmleri bir kez daha izlemeye değer. Serginin tek eksiğiyse Coco Chanel’in sabahları butiğine girmeden evvel çalışanlar tarafından girişe, yollara, evinde şöminesine mutlaka serpiştirilen koku olmuş.
Modanın Oscar’ları nasıl sınıfta kaldı?
Oscar törenlerinde son yıllarda Hollywood ünlülerinin risksiz, garantici kıyafet seçimleri, kırmızı halı tantanasını son derece sıkıcı hale getirdi. New York Metropolitan Müzesi’nin her yıl farklı bir temayla gerçekleştirdiği moda sergilerinin gala geceleri ise çok daha heyecanla beklenir oldu. Malum, bu senenin teması ‘punk’ idi. Anna Wintour’ın tasarımcı Riccardo Tisci ile ev sahipliğini üstlendiği gecenin kırmızı halısı yaratıcılık konusunda beklentilerin çok altındaydı. Davetliler moda ve sanat dünyasının en top isimleri, profesyonel işleri zaten belli bir temadan tasarım, koleksiyon veya bir çekim yaratmak.
Beklentinin yüksek olması doğal. Dünyanın en önemli tasarımcılarının birbirleriyle yarıştığı bir geceden bahsediyoruz. Bu sene birçok tasarımcı temayla alakasız tasarımlar ortaya çıkararak büyük eleştiri konusu oldular.
GECENİN
en iyisi: Anne Hatheway
Kısa saçlarını sarıya boyatarak en ‘punk’ hareketi yapmış oldu. Vintage Valentino elbisesi ile gecenin en iyilerindendi.
en kötüsü: Kim Kardashian
Genel olarak tüm çiçek desenli giyinenler, özellikle de Kim Kardashian. Anna Wintour’un, kendisi için “Asla MET balosuna gelemez” lafına, sevgilisi Kanye West’in kollarında zafer tebessümüyle cevap verirken giydiği döşemelik kumaşını andıran çiçekli elbisesi gecenin en çok konuşulan ismi oldu.
Paylaş