Paylaş
Moda, geri geri giderek ilerleyen bir endüstri. Sebebi, malum, tasarımcıların ya belli bir dönemin ruhunu, enerjisini tekrar yakalamak istemesi ya da ‘köklerine dönme’ ihtiyacını hissetmesi. Doğal olarak yeni yüzyılda yepyeni akımların çıkma ihtimalini unuttuk gitti. 2000’ler öncesinde olduğu gibi her 10 senede bir moda, sinema, müzik gibi alanlarda kitlesel etkilerin, akımların çıkmasını beklemiyoruz. Varsa yoksa geriye dönüp yeni modifiyeler peşinde koşuyoruz.
Geçmişten alınan fikirler bazen üzerine eklenerek, bazen olduğu gibi kullanılıyor. İşte tam da bu noktada kritik bir sınıra yaklaşıyoruz: Esinlenmeyle ilham alma, kopyayla taklit etme arasındaki ince çizgideyiz.
2000’lerde koleksiyon oluştururken yeni fikir bulmak ironik olarak eskisinden daha zor. Evet, ironik çünkü hem elimizin altında kolayca ulaşabildiğimiz bir imaj arşivi var hem de her şeye kolayca ulaşmanın getirdiği yüzeysellik içinde yüzüyoruz.
Kolektif moda hafızası, her yeni tasarımı bir döneme, bir akıma benzetmek için hazır. Zaten bu en doğal serbest çağrışım. Çünkü moda terimlerimizin çok büyük bir bölümü 2000’ler öncesi tanımlanmış ve tasarlanmış durumda. Her siluet, her renk kombinasyonu, her materyalin geçmiş dönemlere ait bir çağrışımı var; her şey bir şeye benziyor!
İlham almanın yeni manifestosu
Taklit= Alınan referansın hiç işleme girmemiş hali, kısaca orjinalinin aynısı kalması durumu
İthaf edilmiş koleksiyonlar= Referansın adını belirterek kibarca kopyalamak
İçeriksiz blog’ların, ‘kopyala yapıştır’ yorumların gırla gittiği bir blogosferde, önemli moda okullarından Istituto Marangoni’nin moda tasarımıcısı ve tarih akademisyeni Diana Marian-Murek’in açtığı ‘Into The Fashion’, bu konuya kafa yoran, adeta ders niteliğinde bir blog. Murek’in bu blog’u açmasındaki motivasyon da kendi tasarım öğrencilerinde gözlemlediği ‘esinlenme ve kopya etme’ sınırındaki bocalamaları olmuş.
Murek, bu bocalama meselesini müthiş araştırma yeteneği ve moda tarihi bilgisiyle inceliyor, en açık haliyle ortaya koyuyor. Murek blog’unun ‘ilham almak’ bölümünde tasarımcıların geçmişin ikonik tasarımlarından ve imajlarından nasıl ‘etkilendiklerini’ incelerken, bir diğer bölümde de aynı sezon içerisinde ortaya çıkmış kolektif fikirleri, aynılıkları inceliyor.
Blog’undaki manifestosu üzerine sohbet ettiğim Diana Murek’in özellikle şu sözleri modayla nefes alan herkes tarafından tekrar tekrar okunmalı:
Bir tasarımcının düşebileceği en büyük tuzak, moda tarihini derinlemesine bilmeyerek tasarım yapmak.
Yüzeysel blog dünyası genelde yanıltıcıdır çünkü kaynak belirtmeden kullanılan imajların aslında neye ve kime ait olduğu bilinmez, önemi anlaşılmaz.
Hayır, ille de her şeyin yeni olması gerekmiyor. Bazen koleksiyonun sadece güzel ve çağa uygun kaliteli bir ürün olması yeterlidir.
Bazı bariz aynılıkları ‘kopya etmek’ yerine ‘ilham almak’ olarak sunmamın sebebi, modanın her şekilde geri gelme döngüsü düşünüldüğünde bu tip tırnak içi alıntıların kaçınılmaz olduğu gerçeğinden kaynaklanıyor.
Artık herkesin her türlü bilgiye kolayca ulaşabildiği düşünülürse, elde edilen bir bilgiyle ne yapılacağı günden güne daha çok önem kazanıyor.
Her şeyin sebebi kolektif bilinç mi?
Sıkça sorulan sorulardan biri de aynı sezon içerisinde bir çok tasarımcının nasıl olup da aynı detayı veya dönemi ön plana çıkarttıklarıdır. Hani sanki sözleşmiş gibi... İşte bu da hepimizin aynı zaman dilimini paylaşması, etrafımızı saran sosyal-kültürel-ekonomik olayların ortak bir bilinç yaratması ile açıklanabilir.
Paylaş