Paylaş
4-3-3 sorundu. Kanat düzeni, süratli açık adamı terkettiğinde hücum bozulup ağırlaşıyordu. Sıkıştıran rakibe çare üretilemiyordu. Peki hangi yabancı kesilecekti? Belki Yobo-Bekir riski? Bekte Santos-Caner?! En iyisi Gökay-Topuz? Böyle bir maçta kolay mı? 4-3-3 Semih-Niang son tercih olabilirdi. Bu 11, oyuncu değişikliklerinde esnekliği bozuyordu vs vs... Aykut Kocaman için kararın ne kadar zor olduğunu anlatabildim herhalde. Varsa eleştirilecek şey, ligin ilk bölümünde kaybedilen zamanla takımın sistemler arası geçişlerdeki becerisine yoğunlaşamamış olmaktır vs vs vs...
Bursaspor, Avrupa kupası’nı lige yansıtmadan atlatmayı başardı. Ama birikenler 2. yarı ortaya çıktı. İlginç demeçler duyduk. Bazı oyuncuların motivasyon ve disiplin sorunları ritmlerini bozdu. Bazılarının geçen sezon üstüne hırpalanmayı kaldıramayacağı belliydi. Forvet bölgesini aniden değiştirdiler. Adapte olamadılar. Kenarda kalanları tekrar takımın içinde katamadılar vs vs
Evet, iki ekibe teknik fikirler sunabilirim. Ama ikiyüzlü sistem anında çiğ çiğ yutuyor. Neden mi? Birkez daha aslında kimin neyi nasıl etkilediği ortaya çıktı. Ertuğrul Sağlam “kazanmak”tan bahsederken, 2. yarıdaki oyun ve demeçleri ile futbolcuları ona değil şampiyonluk mücadelesinde yaratılan atmosfere kapıldığını gösterdi. Fenerbahçe’nin rakiplerinin yüzlerindeki gerginliği, puan aldılarsa üzerlerinden büyük yük kalkmış hallerini farketmemek mümkün değil. Zira Fenerbahçe’ye kaybeden herkes, gol yiyen her kaleci rencide ediliyor. Mesela geçen sezon son maçta, onca pozisyondan biri gol olsaydı, şu an belki de Onur gibi harika kaleci ortalarda olmayacaktı. Aynı şey hakemler için de geçerli. Aykut Kocaman’ın “standartsızlık” lafı üzerinden 4 aydır malzeme çıkaran medya ve Trabzonspor’un (ve kendi durumu yüzünden peşinden koşan bazılarının)amacı baskı idi. Trabzonspor üstüne alınmasın. X takımı olsa da değişmiyor. Resmi yayıncı kuruluş müdürü Şansal Büyüka’dan tutun Hürriyet gazetesi spor müdürü Mehmet Aslan’a kadar medya bir takımın şampiyonluğunun daha istenen olduğunu söyleyebiliyor... Yani toplu telkinve mesajlar var. Aykut Kocaman’ın tek açıklaması ya da sadece Fenerbahçe’nin tepkilerine karşılık... Hakemlerin bu ortamda durumu ne olabilir?Adının önemi yok: İyi niyetli, kötü niyetli, kötü hakem, iyi hakem... Sahada kafası karışık ise, baskı yüzünden tereddüt ediyorsa zaten işini sağlıklı yapmasının imkanı yoktur. Takdir hakkı, “kamunun genel kanaatı” hakkına dönüşür. Gördüğün değil yaşadıkların ve ileride yaşayacaklarının korkusu girer.
Türk futbolunun ağır elemanları, gerçekçi olmayan sezonlar yaşatıyor. Bu, özellikle üst sıralardaki takımların kendilerini doğru değerlendirmesi engelliyor. Gücünü ve eksiklerini belirlerken aldatıyor. Kararları yanlış yönde etkiliyor. Kaybedeni de kazananı da kandırıyor (hoş Fenerbahçe kazanırken de hata yapmakta usta). Futbolcu ve teknik direktörlerin vizyonunu daraltıyor. “İddian kalmasa da yaptığın işe,takımına ve kendine saygı göstermek”, “önemli olan sadece senin ne yaptığın” gibi en temel rekabet ve ahlak kuralını geriye ittiriyor. Onlara paçayı sıyırmak için belirli göstermelik hedefler koyuyor. Gerisini umursama der gibi. Oysa futbolun ve milli takımın ilerlemesi için önce liginde bu felsefeyi oturtman lazım.
Yani Fenerbahçe kaybetmiş görünse de diğerleri her zaman kaybediyor. Milli takım dahil... Aynı tespitleri 2006 yılındaki Galatasaray için de yapmıştım. Ya da 2008’deki... O şampiyonlukların hiçbir şey değiştirmeyeceğini söyleyerek... Mesela Bursaspor bu zihniyetin tuzağına düşüp düşmeme, emeklerini uzun vadeye yayma noktasında kritik yaz dönemi geçirecek. Keza Trabzonspor da. Birileri çiğ çiğ yemeden kulağa küpe olsun laflarım...
Paylaş