Paylaş
Sadelik içinde lezzet patlaması
Nerua, Bilbao
Şimdiye kadar en çok etkilendiğim müze restoranı kesinlikle Nerua. Bilbao’daki Frank Gehry tasarımı ünlü Guggenheim Müzesi’nde olması bile başlı başına olay. Böyle bir müzenin popülaritesinin gölgesinde kalmamaksa başka marifet. Adını Bilbao’dan geçen Nervión Nehri’nden alan Nerua şu anda The World’s 50 Best sıralamasında 32 numara. Bu tarz restoranlarda dekorasyon sadeliğine alışığızdır ama Nerua’nın sadece beyaz keten örtülü masalardan oluşan ultra yalın hali insanı şaşırtıyor. Bu yalınlık tabaklarda kendini hissettirmeye devam ediyor. Mesela önünüze gelen tek bir domatesin içinden sayamayacağınız kadar çok lezzetin bir araya gelmiş sıvı hali ağzınızın içinde patlayıveriyor. Bir zamanlar ünlü El Bulli’de çalışan şef Josean Alija önünüze koyduğu her tabakta ustasına saygı duruşuna geçiyor.
İlhamını toprak anadan alıyor
Neolokal, İstanbul
Bankalar Caddesi’ndeki Salt Galata, sergi alanı ve kütüphanesiyle tarihi bir banka binasındaki sanat merkezi. Fine dining, yani yüksek mutfaktaki en önemli temsilcilerimizden birinin böylesine özel bir binada hizmet veriyor olması onu daha da ayrıcalıklı bir konuma taşıyor. Neolokal, şefi Maksut Aşkar öncülüğünde yereli ve gelenekseli modern bir bakış açısı ve farklı tekniklerle yorumluyor. Genç ve dinamik ekibi gelenekseli öğreniyor, inceliyor, sahip çıkıyor ve geleceğe taşıyor. İlhamını toprak anadan aldığını her tabağında hissettiren Maksut Şef malzemelerini sürdürülebilir tarım yapan çiftliklerden tedarik ediyor. Türk mutfağını yorumlarken lezzetin özüyle hiç oynamaması şefin en önemli özelliklerinden.
Sokaktan zirveye yükselen tabaklar
Otium, Los Angeles
Eli ve Edythe Broad tarafından yaptırılan Broad, Los Angeles’ta çok ilgi gören bir çağdaş sanat müzesi... Müze, çağdaş sanatın en önemlileri arasında olan Broad koleksiyonundaki 2 bin sanat eserine ev sahipliği yapıyor. Müzeyi ziyaret edenlerin bir kısmınınsa amacı eserleri görmek kadar Otium’da yemek yiyebilmek. Timothy Hollingsworth’un açtığı bu ilginç restoran, sokak yemeği ve fine- dining arasındaki sınırları ortadan kaldırıyor. Şık mekânda ayrı konseptlerde öğlen, akşam ve brunch menüsü sunuluyor.
Gördüğüm en neşeli müze restoranı
Bar Luce, Milano
Yönetmen-yapımcı Wes Anderson’ın tasarladığı Milano’nun sembolik binalarından Fondazione Prada’nın girişindeki Bar Luce günün hemen her saati uğrayıp keyifle vakit geçirilebilecek bir mekân ve gördüğüm müze restoranları içinde en neşelisi. Eski langırt ve müzik makineleri arasında İtalyanların yüksek sesli konuşmaları eşliğinde panini ve taze hamur işleri ağırlıklı menüde her ürün lezzetli.
Özel bir deneyim yaşatıyor
Brasserie Paul Bocuse Le Musee, Tokyo
Tokyo’da Roppongi Ulusal Sanat Müzesi’nin üçüncü katındaki restoran şehrin en önemli sanat alanlarından birinde hizmet vermenin sorumluluğunu büyük başarıyla taşıyor. Efsane şef Paul Bocuse’ün ekibi tarafından hazırlanan Fransız mutfağı menüsünü, cam duvarlarla çevrili, gün boyunca hafif bir doğal ışıklı atmosferde yemek keyifli ama akşam etrafı saran rengârenk neon ışıkları da özel bir deneyim yaşatıyor, aklınızda bulunsun.
Dünyanın en iyileri arasında
RIJKS, Amsterdam
Tavandan yere uzanan camları, açık mutfağı, genç ve dinamik ekibi, modern iç tasarımıyla Slow Food etiğine bağlı restoranın bir adet de Michelin yıldızı var. Başşefliğini Joris Bijdendijk’in yaptığı, Rijksmuseum içindeki mekân The World’s 50 Best’in ‘Discovery’ listesinde. Zeeland istiridyeleri, yerel çiftlikten kuru ördek, simmental kaburga eti, messeklever peynirli patates gibi yemeklerle öğlen ve akşam servis veriyor.
Tazelik ve yerellik sunuluyor
MSA’nın Restoranı, İstanbul
Burada bir mutfak okulunun restoranında riskli bir yemek olasılığından çok daha öte bir deneyim yaşayacağınızı en baştan söyleyelim. Sabancı Müzesi’nin içindeki MSA’nın Restoranı’nda ürünlerin tamamına yakını doğal tarım yapan çiftliklerden ve üreticilerden alınıyor. Bu tazelik ve yerellik de tabaklara en yalın halleriyle yansıyor. Güzel manzaranın keyfini çıkarmak isteyenler mutlaka gün devrilmeden gitsin.
Ayrıcalıklı yemek
Le Frank, Paris
Yine bir Frank Gehry tasarımı olan ve hep ses getiren sergilere ev sahipliği yapan Paris’teki Louis Vuitton Fondation’da sanat alanı içinde ayrıcalıklı yemek isteyenlerin derdine çare oluyor. Mutfağının denetimi Michelin yıldızlı şef Jean-Louis Nomicos’un yetenekli ellerine emanet edilmiş. 12’den itibaren öğlen menüsü, 4’e kadar hafif, tatlı ve tuzlu servisi, akşamsa sadece rezervasyonla kabul ettikleri misafirlerine markanın sofistike çizgisinde bir alakart menü hazırlıyorlar.
Paylaş