Pakistan’da kadınlar tecavüze uğradıklarında, olayla ilgili şikáyette bulunurken yanlarında dört erkek şahit götürmüyorlarsa, zinadan hapis yatıyorlar.
Ve şu anda, Pakistan hapishanelerinde, üçbinin üzerinde kadın var.
Geçen günlerde, lideri Pervez Müşerref ABD’deyken bir arızadan dolayı ulusal elektrik kesintisinin yaşandığı Pakistan’da halk, darbe mi oldu telaşıyla paniklemiş. Gazete ve televizyonların santrallerini kilitlemiş. Hikáyenin vurucu esprisi ise şu: Kendisi de kansız bir darbeyle iktidara gelmiş olan Müşerref, "Biz muz cumhuriyeti miyiz ki darbe olsun?" demiş.
Bu haberleri okuyunca, "Dünyanın tek acayibi biz değiliz" gibilerinden sevinir gibi gibi oldum. Bittabii, dünyanın bu zavallı hállerinin sevinilecek en ufak bir tarafı yok. Memleketin durumu, dünyanın gidişatı malum... Hele ki dünyanın her yerinde, en büyük ayrımcılığa maruz kalan kadınların durumu, en bir malum. Nasıl olacak da yaşayacağız?
Çarşamba günü Milliyet’in manşeti meselá: Müslüman Ülkelerde Kadın isimli belgesele imza atmış olan gazeteci-yazar Ayşe Böhürler, "Türkiye’nin İslám ülkelerinden çok daha ’önde’ olmasını, seküler sistemin çok daha önce yerleşmiş olmasına" bağlamış.
Ki, bunun altını çizme gereği duymamıza neden olan sistem utansın, bilmeyenler için, Böhürler, AKP kurucusu, Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi, türban takan bir gazeteci.
Tam da bu yüzden söyledikleri manşettir tabii. "O bile" bunu savunuyorsa... Değil mi?..
Böhürler, Yasemin Bay imzalı röportajda, Türkiye ve nüfusu Müslüman olan 13 ülkeyi gezerek hazırladığı, Kanal 7’de yayınlanan belgeselini anlatırken; "kadınların, dinin erkekler lehine yorumlanmasından yakındıklarını" söylemiş. Ve Türkiye’nin seküler, yani dinden bağımsızlaştırılmış hukuk sistemini benimsemesinin kadına "eşit yasal statüde mücadele zemini" sağladığını eklemiş: "Kadınlar, dinlerinden değil, dinlerinin erkek lehine ve bugünün şartlarının göz önünde bulundurulmadan yorumlanmasından şikáyetçi. Kadınlar, İslám coğrafyasının değişime en açık ve en cesur kesimi. Yoksul ülkelerde kadınları ve kadın hareketini daha güçlü gördük."
Ben şöyle söyleyeyim: Yetmez. Değişim, bir bakan karısının adamlar bir masada toplaşmış oturmuş tıkınırken, tek başına bir başka masada oturmasını makul karşılıyorsa, yoksul ülkelerdeki kadınların çaresizlikten daha güçlü durmak zorunda kalması, kesmez. Buna kadın hareketi filan denmez.
Bu dünyanın en büyük ayrımcılığı, kadınlara karşı güdülendir ve kadınlar kendi haklarını aramadığı, sürüp giden bu düzeni pohpohladığı sürece, bu dünya, bir milim mesafe kat edemez.
Böhürler, kurucusu olduğu partinin yönetimine şöyle bir baksın, "daha" güçlü olmayıversin, "sek güçlü" olsun.