Bilenler bilmeyenlere anlatsın, bundan yaklaşık iki ay önce TSE’nin kalite yönetim belgesinin flamasını gururla göndere çeken, işi gücü bırakıp ele güne karşı o biçim kaliteli yönetildiğini gösterebilmek için ISO 9001 belgesi edinen kaliteli Meclis’imizin, Türkiye Milletvekillerini İzleme Komitesi tarafından hazırlanan, senelik performans "karne günü"nü idrak ettik.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, ISO 9001 belgesinin verildiği gün düzenlenen törende renkli kumaşlarla süslenen sandalyelerin beşinin kırılmasını "Tam Aziz Nesin’lik hikáye" patlangacıyla, hafiften bıyık altı bir gülücükle aktaran, bizim gazetede yayınlanan habere büyük teessüflerini sunmuştu. Ne alákası var canım, bu Meclis’in kaliteli bir şekilde yönetildiğine dair bir gurur belgesidir, burada sergilenen art niyettir minvalinde cümlelerle...
Eh işte... Geçtiğimiz hafta karne belgesini de görmek nasip oldu. Ve karnelerin durumuna bakacak ve okul tabiriyle ifade edecek olursak, kimi Milletvekilleri’nin eline resmen belgesini vermek lázım. Kulağından tutup, "Sizin çocuktan milletvekili olur, nitekim olmuş ama o ünlü çulsuz dervişin padişah oğlu masalını da hatırlatmadan edemeyeceğiz" diyerek ebeveynlerine teslim etmecesine...
Düşünün ki dördü AKP’li, üçü CHP’li, biri ANAVATAN’lı, biri de bağımsız dokuz milletvekilinin haklarında, hiçbir etkinlik verisi tespit edilemediği için rapor bile hazırlanamamış.
İnsan sırf merakından "Dur lan bi’ görelim, ben neciymişim, bizim dükkan ne mene bir yermiş?" diye bir gidip bakmaz mı? Tam dokuz milletvekili, bakmamış...
Meclis’in favori etkinliği sataşma ve kavga. Şaka değil, sataşma ve kavga, TBMM genel etkinlik sıralamasında yüzde 20.21 oranıyla birinci sırada.
Milletvekillerinden 102’si hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle dosya bulunuyor. Suçlanma nedenlerinin birinci sırasında seçim ihlalleri var. Bunu sahtecilik, dolandırıcılık, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, görevi suiistimal suçları izliyor.
Bu arada, Milletvekillerini İzleme Komitesi yetkilileri, raporu açıkladıktan sonra aldıkları hakaret ve tehdit telefonlarından hafif tırsmış vaziyette, kendi tabirleriyle "Bir uzlaşma zemini arıyor."
Nasıl bir uzlaşma zemini bulabilecekler merak içindeyim. Kırmızı kurdele mi takacaksın, "Bak bu sene çok haylazlık yaptın ama ben yine de mahsusçuktan elmanı kızartıyorum" mu diyeceksin?
KAHRAMAN ORGANİZATÖRLER
Eylülün ortasını idrak ettik. Bu saatten sonra "Geçen sene yediğin hurmaların tırmalamasını telafi etmek istiyorsan, eylülde ikmále gel" de diyemezsin?
Belki Bülent Arınç, hani 23 Nisan da değil ama Meclis’in gençlerinden bir elemanı (Valla en genci kaç yaşındadır bilemem ama en genç seçilme yaşı 30; ordan hesap edin işte...) çıkartıp şöyle vicdanlara da seslenen bir hamaset şiiri okutur. Çocuk, pardon genç, biraz da ağlağı abartıp, hakikaten gözyaşları dökmeyi becerirse, hislenir, "E, bu delikanlıların da kanı kaynıyor tabii, hep yoklama hep yoklama nereye kadar, mazur görmek lázım" diye kurul kararıyla sınıf atlatırız?
Hamaset işe yarar bakın... Meselá Formula 1 Türkiye Grand Prix’si sonunda birincilik ödülünü KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a verdirmek suretiyle cümle áleme KKTC’yı tanıtmadık mı, tanıttık...
Gerçi, bunun üzerine, Uluslararası Otomobil Federasyonu FIA’dan, "kürsüdeki siyasal karakterli bu tören" yüzünden, Türkiye’nin, Dünya Binek Otomobiller Şampiyonası (WTTC), Dünya Ralli Şampiyonası ve Formula 1 organizasyonlarını kaybetmesinin söz konusu olabileceğine dair açıklama geldi. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu’nun FIA üyeliğinin sona ermesi de ihtimaller dahilinde.
Akıbetimiz, bu sorunu görüşmek üzere 19 Eylül’de düzenlenecek olağanüstü komite toplantısına bağlı. Orada, Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu ve 2006 Türkiye Grand Prix’sinin organizatörleri dinlenecek. Bugüne dek yapılan tüm yatırımların, senelerdir hasretle özlenen reklam ve tanıtım olanağının hepi topu bir senelik muhabbetin ardından çöpe gidip gitmeyeceğine ona göre karar verilecek...
Umarız orada da "Kahrolsun tabansızlar! Biz kendimize yeteriz!" diye slogan filan atmazlar.
Atarlarsa da ne yapalım artık...
Kim ne düşünürse düşünsün. Değil mi ki biz bir kere kendi anlattığımız masala en önce kendimiz inandık:
En kaliteli Meclis bizim Meclis... En kahraman organizatörler bizim organizatörler...