Taksim’de yaşananlar görülseydi şu an bunları tartışmıyorduk

Ali İhsan Varol, Sarıyer’de içine doğduğu evde karşılıyor bizi.

Haberin Devamı

Yuvasının tadını çıkarabildiği bir dönem; zira malum, programı Bloomberg’den vaveyla ile transfer eden Show TV, ne tesadüf ki Varol’un 17 Aralık operasyonu sonrası sorduğu “Halk ağzında rüşvet alan kişi” sorusunun (Cevap: Yiyici) akabinde, Kelime Oyunu’nu yayından kaldırdı.
Üstelik yurt sathında hemen her televizyoncunun hayali olan türden, programa katılmayı kendi arzulamış olan Cem Yılmaz’lı bir bölüm çekilmiş, hazırda beklerken ve yılbaşında yayımlanacağı duyurulmuşken…
Cem Yılmaz’ın; “TV’deki en temiz, düzgün program Kelime Oyunu yayından kaldırılmış. Ayıp… Gönüllü konuk olmuştum. En sevdiğimiz programdı. Yakıştıramadım” şeklinde bir tweet’le kaldırılışına dair protestosunu dile getirdiği; televizyonun ve hayatın keşmekeşi içinde, bir iyiniyet vahasını andıran Kelime Oyunu, sürüyor olsaydı geçen 5 Ocak’ta, beşinci yılını dolduracaktı.
Varol’un sözleşme feshi henüz nihayete bağlanmış değil; bu konuya dair, kendine tebliğ ediliş şeklinden öte yorum getirmekten imtina ediyor. Programın bitişinin bu soruyla ilişkilendirilme haline; ben söylemedim valla, siz söylediniz şeklinde yaklaşıyor gülerek:
“Aslına bakarsanız, zaten televizyonda ‘Bak bu program yayından kalkacak; kendinizi ona göre ayarlayın’ gibi bir şey olmuyor. 15 senedir bu işi yapıyorum, her zaman program bittiğinde sürpriz olmuştur. İşe gittiğimizde, ‘Program yayından kalktı’ denmiştir, biz de ‘Allah Allah, iyi geri gidelim o zaman’ demişizdir. Bunda da çok farklı bir şey olmadı. Çekime gidecektik, ‘Yok gelmeyin, bugün bant girecek’ dendi. Güzel bir program vardı elimizde, Yıldız Tilbe’nin katıldığı; o da son bölüm oldu zaten. Dedikleri, beş diğer programla birlikte, Kelime Oyunu’nun da yayından kaldırıldığı. O kadar. Hayırlısı… Karalar bağlamadım hakikaten. Güzel zamanlar geçirdik, işimizi güzel yaptığımızı düşünüyorum, aferin lafını da duyduk türlü türlü çevrelerden; çok şükür. Belki de bundan böyle televizyonda hiçbir iş yapamam; çok da sorun değil benim için. Evet, güzel şeyler bu takdirler, başka bir iş yaparsam, bunları bulamam belki ama bunlar geldi zaten, benimle birlikte artık, kimse de alamaz benden.”

Taksim’de yaşananlar görülseydi şu an bunları tartışmıyordukMÜMKÜNSE ANTROPOLOJİ OKUYACAK


Beş yıldır soru hazırlamak üzere sözlüğe gömdüğü kafasını, ancak çekime gitmek için kaldırabilmiş biri olarak, nicedir aklında olan kimi projeleri hayata geçirmeye dair bir fırsat şeklinde değerlendiriyor bu dönemi. Hikâyesi zaten, hayatın getirdiği sürprizlere açık bir insan olduğuna delalet.
Astronomi, tarih ve kamu yönetimi üzerine yüksek eğitim tahsili görüp hepsini yarım bırakmışlığı var. Üstelik ileride işleri yoluna koyduğu, münasip bir dönemde antropoloji okumak ve bu kez “artık mümkünse” mezun olmak niyetiyle üniversiteye dönmeye de arzulu. Zamanında ekmeğini kazandığı işler arasında, barmenlik, şoförlük, araba kiralama şirketinde satış elemanlığı, prodüksiyon sorumluluğu gibi türlü çeşit iş bulunuyor ki o sorumluluk çerçevesi, ünlü televizyon yıldızı Maymun Çarli’nin bakıcılığı ve terbiyeciliğini dahi kapsıyor. Arada kafasına esip, çantasını sırtına vurup karayoluyla Hindistan’a gitmişliği filan cabası. Yaşamaktan yana, elini-dilini korkak alıştırdığını söyleyen taş olur; öyle bir özgeçmiş…
Şimdilerde hayat yine beklemediği yerden gelmiş durumda ki bunun seyirci için de “şimdi de iyi haberler” değeri var:
“Selçuk Aydemir, Ahmet Kural ve Murat Cemcir’le yeni diziye başlıyorlar Kardeş Payı diye, bana da rol verdiler. Küçük bir rol. Oyunculuk yapacağım gibi bir iddiam yok elbet. Fakat Selçuk, ‘Ben bu karakteri yazarken, dış görünüşüyle ilgili seni örnek gösteriyordum’ dedi ve ‘Ben seni yönlendirebilirmişim gibi geliyor’ diye cesaretlendirdi. Zaten çok hayran olduğum insanlar. Selçuk, ilk toplantı yaptığımızda karakteri bir anlattı; ‘Hocam’ dedim, ‘sen her yazdığın karakter için böyle bir alt metin belirliyor musun?!.’ Bunun örneği Tolkien’de var bir tek; çok ciddi söylüyorum! Ekrana yansımayacak hiçbiri ama babası nasıl bir babadır, çocukluğu nasıl geçmiştir, nasıl bir sosyokültürel yapı içinde büyümüştür falan, hepsini belirlemiş kafasında karakterle ilgili. E bunları anlattığı zaman da ‘Madem öyle, peşine takılalım bu adamın’ dedim ben de, ne yapayım yani. Bir çekim yaptık; acayip eğlendim. Ahmet’le Murat da müthiş insanlar, çok da yardımcı oldular sağ olsunlar. Ben de çok sevindim; hem her gün çekim yapmanın stresi yok hem işsiz gibi değilim.”
Bu yaşananların Ali İhsan Varol’un başına daha önce gelmesinden korkulan Gezi dönemini yâdediyoruz. Kelime Oyunu’nun henüz Bloomberg’de yayımlandığı dönemde, cevapları ‘Gaz Maskesi, ‘Çapulcu’, ‘Orantısız’ ve hatta ‘Hüloogğğ’ gibi kelimeler olan sorular hazırladığı program; Türk televizyon tarihinde yerini bulduğunda, herkes endişeyle nefesini tutmuştu. O zaman atlatıldı sanılan varta, bu kez umulduğu şekilde sonuç vermedi. Varol, hemen her konuda olduğu gibi, çok da abartılmaması gerektiği şeklinde bir tevazuyla yaklaşıyor o döneme:
“Valla Gezi zamanı Taksim’de çekim yapıyorduk. Bu ülkede yaşayan herkes o sırada Taksim’de ne olduğunu ne bittiğini görebilseydi; şu anda bu tartışmaların hiçbiri yapılıyor olmazdı. Bir şeyi o kadar yakından gözlemleyip ya da içinde olup ondan sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmek kolay bir şey değil. O programı yaparken, canlı yayını bitirebilir miyiz; ondan bile emin değildik ama yayın sırasında bir müdahale gelmedi; sonradan çok da önemli olmayan birkaç telefon geldi tabii. Fakat ihtimaller nelerdir, onları hesaplamıştık ve göze almıştık zaten. Seyirci tarafından da öyle bir kucaklandık ki ne olduğumuzu şaşırdık. Başka zamanlar da yapıyorduk kendimizce; misal, meme kanserine karşı farkındalık haftasında onunla ilgili sorular soruyordum; Darüşşafaka için; Koruncuklar için de program yaptık; onda da ‘aferin, ne güzel yapıyorsunuz’ diyorlardı da bu kucaklama başka bir şeydi. Ama çok da abartmaya lüzum yok; kimler ne kahramanlıklar yaptı; bizimki ne ki? Biz yalnızca işimiz doğrultusunda devam ettik. Hep yaptığım şeyi yaptım ben. YGS zamanında da misal, ‘sehven’ kelimesini hayatımda ilk defa duymuştum; ne demekmiş öğrendim ve sordum.”

BUNLARI BİLİNÇLİ YAPMADIM

Bu günlerde olan bitenler nasıl tanımlanabilir üzerine laflayalım diyoruz ama tabirler, deyimler ve argo da dahil olmak üzere sözlükler kifayetsiz: “Memleket ahvaline dair konuşacak kadar niteliğe sahip değilim. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz işte. İşler bittikten sonra, iyi oldu ya, dedik, biraz okuruz, yazarız, gazete takip ederiz. Tam mesai işe dönüştü gündemi takip etmek! Vallahi öyle ve yine yetişemiyorum. Birisi bir espri yapmıştı, gündem beş dakika reklam arası verse de tuvalete gitsek diye; altına imzamı atarım. Yerimizden kalkamıyoruz. Değişik tabirler öğreniyor insan. Şimdi mesela ‘paralel devlet’ var; ondan önce ‘faiz lobisi’ vardı, iki kelime söz dizisi! Nedir bu acaba, nasıl açıklanır, nasıl kabullenilir? Bir de biz konuşmayı; birbirimize anlatmayı da seviyoruz ya, her gün burdan yukarıya çıkıp arabaya giderken, önceki gün Twitter’da, gazetelerde, orda burda okuduğum bir şeyi, esnafta duyuyorum. Hepsi de kendi minvalinde ve düşüncesi doğrultusunda o kavramları kendi paragrafları içinde kullanıyorlar.”
Peki bu tepede sallanan Damokles Kılıcı, bu şaklayan görünür-görünmez kırbaçlar, yarın bir gün Kelime Oyunu’nun ekrana dönmesi ihtimalinde, otosansüre dair bir ürküntü yaratır mı?
“Ben bunları yaparken de çok bilinçli olarak yapmadım” diyor Varol: “Yapmam lazımdı, yaptım gibi oldu her şey, kendi akışında. Diyelim buna benzer başka bir rutinin içine girdim, aman bak geçen sefer başımıza böyle işler gelmişti, aman şurda böyle davranalım gibi bir şeyin içine girersem, zaten o akımı tutturabileceğimi zannetmiyorum. Yapamam da zaten öyle bir şey; bünye elvermez. Ben vaktiyle ‘kız kurusu’ diye soru sordum; 65 yaşında bir ablamız arayıp, ağzına geleni söyledi; ama ne laflar! ‘Bahçıvan’ı sordum, iddiasız peyzaj mimarı diye, Peyzaj Mimarları Odası’nı organize etmiş biri; 4 bin tane mail attılar. Şimdi ben tepki gördük diye, bir daha meslek sorusu sormayayım deseydim iyi mi olacaktı? Doğru eleştiride özür de dilerim ama dili korkak alıştırmak gibi bir şey, olamaz. Tepki alırız diye hareket ederse, hiçbir şey yapamaz insan.”

Yazarın Tüm Yazıları