Sazanlara karşı derin bir empati beslediğimi söylemiş miydim?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Hah, biz de sizi bekliyorduk...
Bu aralar Masum Değiliz dizisiyle ekranlarda olan Çalıkuşu’muz Aydan Şener, Fısıltı Gazetesi’ne verdiği röportajda, ‘Hülya Avşar ile Gülben Ergen’in yaptığı danışıklı dövüştür’ diyor; ‘Dizi mi yapacaklar, kaset mi çıkaracaklar, biri diğerini arar; ‘Sazanların önüne yem atacağım hazırlıklı ol’ der. Öteki de reklam için kabul eder. Şaşıp kalıyorum. ‘En’ lafı çok iddialıdır. Bunu ancak kompleksliler söyler. Bunlar şaşırmış kendilerini. Polemiğe giren bir kadın sanatçıysanız bir numarasınız anlamına geliyor sanki.’
Ben taş bile bağlanmış olsa her türlü oltaya atlayan o sazanlardan olduğum için, bu oltaya da geldim nitekim.
‘Bugüne kadar hakkımda birçok şey söylemelerine rağmen hep sustum. Polemiğe girmeye ne gerek var? Benim haricimdekiler kolay yolu seçti, car car konuştu. Ben zor olanı seçtim. Çünkü ekranda görünmek gibi bir kaygım olmadı. Magazinsel yaşamayacaksınız! Bu, ben başardığıma göre mümkün. Türkiye’de 20 senedir magazin desteksiz zirvede kalmayı başarmış, yalnızca oyunculuk yaparak star olmuş tek sanatçı benim. Kısacası asıl benim rakibim yok!’ buyuran Aydan Şener hanımefendiye sazanca dile gelerek; ‘Peki şu yaptığınız tam olarak nedir?’ diye sormaktan kendimi alamıyorum.
NASIL ÇOCUĞUM İŞLER İYİ Mİ?
Hayatta böyle çelişkiler de olmasa neyle eğleneceğiz bilmem...
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun son ‘espri’sinden haberdar mısınız meselá?
Akşam gazetesinden Kıvanç El’in haberine göre, Altıncı Çocuk Hakları Forumu’na katılıp 81 ilden gelen çocukları dinleyen Çubukçu; ‘Yarınlara daha güzel bakmak için siz çocukların haklarınızı korumanızdan büyük gurur duyuyorum’ diyor.
Bu sırada söz alan 13 yaşındaki Eşref Er, Yalova’dan geldiğini söylüyor ve devam ediyor: ‘Orada sokakta çalışan çok çocuk var. Ben de bazen çalışıyorum.’
Bunun üzerine Nimet Çubukçu ne sorsa beğenirsiniz?: ‘Nasıl, işler iyi mi?’
Sokakta çalışmak iyi aile terbiyesinden bir şey götürmemiş olsa gerek ki; ‘Bu aralar mendil satışları biraz kesat, kapkaç sektörüne el atmayı düşünüyoruz. Sizin işler nasıl; yurttaki arkadaşlardan gelen ‘Valla billa sizin gibi üstünötesi bir bakanımız olmamıştı’ mektupları reklam getirilerinde artış sağladı mı?’ filan şeklinde bir cevap vermemiş Eşref.
Onun yerine salonda esen buz gibi hava sağolsun, kendi gafına uyanıp; ‘Biz çalışan çocukların okuyabilmesi için elimizden geleni yapıyoruz; aileler zorluyor ama biz hiçbir çocuğun sokakta çalışmasını istemiyoruz’ şeklinde durumu toparlamaya çalışan Çubukçu’ya ‘Yalova’ya gelin, ne kadar çok çocuk çalışıyor görürsünüz. Bir gelin de... Elinizden geleni ardınıza koymayın’ demiş...
ALPAY AYDIN’A SORMAK İSTERİM
Önümüzdeki sazanlar arası olimpik atlama elemelerine katılmayı planladığım için hooopadanak başka bir olta iğnesine zıplarken, Nimet Çubukçu’nun bu şahane sorusundan ilham alası geldi deli ve sazan gönlümün:
Tarkan’ın bu aralar Megamasal kitabıyla gündemde olan eski menajeri Alpay Aydın’a sormak isteriz...
Nasıl, işler iyi mi bari?
Bu aralar adam satışları ne durumda? Menajerlik kadar para getiriyor mu?
Şöhret olmak istemediğiniz için televizyona çıkarken gözlük takmanızla, hiçbir edebi değer taşımayan kitabınızda kiminle, ne şekil yattığınızı anlatıyor olmanız, hafif tertip çelişmiyor mu?
Bundan sonra menajerlikten ekmek yemenizin mümkün olmadığı belli. İkinci kitabınızda üne kavuşturduğunuz ikinci şöhreti de anlatacağınızı müjdelediniz bu arada.
Eee? Sonra ne olacak? Deniz bitti...
O zaman ne satacaksınız? Kendinizi mi? Hani kötü haberi benden duymuş olmayın ama müşteri çıkacağı biraz şüpheli...
Zira bu hamleniz, tahmini hedeflerinin hiçbirine ulaşamamıştır.
Tarkan, yine bildiğimiz Tarkan olarak hayatına devam edecektir. Vakarını koruyacaktır ve bu hadise, ona artı değer olarak geri dönecektir.
Sizin ise toplum nezdinde haysiyetinizin üzerine bir çizik atıldı bile. N’olacak şimdi?..
Üstelik burada sadece meslek hayatı değil, aynı zamanda seks hayatı da tehlikede. Zira yatağınızın mahremiyeti ağır darbe almış durumda...
Hál-i hazırda bir sevgiliniz var mı bilmiyorum, esasında merak da etmiyorum ama eğer ki varsa: O kişi de üçüncü kitabın kahramanı sıfatıyla şöhret kazanacağını ümit eden şöhret aday adayı bir safdil olabilir mi?
Telefonda şöyle bir diyalog dönüyormuş meselá:
- Şekerim, hadi gel sevişelim. Ben sonra seni kitabımda yazarım. Bak, kaç gündür benle ilgili haberlerde Tarkan’ın boy boy fotoğrafı yayınlanıyor. O biçim reklamın olur.
- Tamam ama benim bir roman yazımı boyu sevişecek gücüm yok. Bu aralar moralim biraz bozuk, libido yerlerde sürünüyor biliyor musun? İyisi mi ben seni bir güzel döveyim. Bak Deniz Akkaya’nın da reklam yaptığını söylüyorlar. Demek dayak yemekle de reklam yapılabiliyormuş...
- Olmaz annem... Benim canım tatlıdır.
- Peki o zaman miras kavgasına tutuşalım. Bak Sacit Aslan, Selçuk Aslan’ın miras davasını televizyonlara çıkıp çıtır sevgili bulabilmek için açtığını söylüyor.
- Oğlum, akraba değiliz, ayrıca zengin bir vasim olsa, benim bu tezgáhlarda işim ne? Sen biraz salaksın galiba? Ama soruyu soranda kabahat. IQ derecen, benle bu muhabbeti koyduğundan belli...
Pazar ola diyelim... Ve bir sazan olarak reklam payınıza yapmış olduğum katkıyı takdir edecek kadar haysiyetli olduğunuzu ümit edelim.
Fakat bir daha düşününce... Haysiyet mi dedim? Haysiyet dedim di mi? Balık hafızası bile yok be bende. Sazanlara karşı derin bir empati beslediğimi söylemiş miydim?