No business like show business (2)

Dün lafı yine kuyruğumuzdan dolandırdığımız için "Broadway’den İstanbul’a Müzikaller" konserine ancak bugün gelebildik.

Her şeyden önce, gecenin en dikkat çekici performanslarından birini sergilediği hálde afişteki bir son dakika değişikliğinden de dolayı dünkü yazıda ismini yazmayı atladığımız Barış Berker’e ve yine afişte öyle yer aldığı için Şeker Gazi olarak andığımız Gazi Şeker’e karşı mahçubiyetimizi ifade ederek girelim.

Singing in The Rain’den Lüküs Hayat’a, Cats’den, Hisseli Harikalar Kumpanyası’na, Hair’den All That Jazz’e, West Side Story’den Wizard af Oz’a ve daha birçoklarına; belleklere nakşolmuş, klásik mertebesine ulaşmış müzikallerin hitlerinden örnekler sergileyerek şakıyan ekibin, çok genç ve tanınmamış olmakla birlikte hakikaten en dikkat çekici, en etkileyici elemanlarından biri Barış Berker’di.

Önümüzdeki yıllarda adını bolca duyacağımızdan eminiz, en azından şiddetle ümit ederiz.

Konserin melodik sunucu rolünü üstlenmiş olan Mert Turak ile ifadesi ve kendini taşıyışıyla bana nedense fena hálde Judy Garland’ı hatırlatan Selen Uçer, önümüzdeki yıllarda takipçisi olacağımız diğer isimler...

Çok iyiler, çok çok iyiler...

Onların yanında ekibin geri kalanının performansına methiye düzmek, malumu ilam babında ayıp olur.

Son iki yıldır bebek yüzü suyu hürmetine ergen kızların kendini parçaladığı Keremcem’in sadece "efendi" bir yıldız adayı değil, taş gibi şarkıcı olduğu malum...

Şarkı söylerken, içinden gelen bir doğallıkla "oynayan" Mirkelam’ın niçin müzikaller için özellikle tercih edilen isim olduğu malum...

Şevval ve Şehnaz Sam’ın, "genetik" sebeplerden, doğuştan ve doğal sanatçılar olduğu malum...

Seden Gürel’in, bu ülkenin en iyi kadın vokallerinden biri olduğu malum... (Dinleyici olarak Eurovision’daki ilk büyük başarımız (!) 9.’luğu aldığımız Halley’i söyleyen Klips ve Onlar ekibindeyken tanımıştım ilk kez Gürel’i... Onu sahnede ilk kez izlememse İzmir’de, daha sonra Aşkın Nur Yengi’nin albümünde seslendirdiği Hesap Ver’i söyleyişine denk gelir. Tek kelimeyle büyüleyiciydi. Gerisi, ne hikmetse beklediğimiz istikrarla gelmedi. En azından benim gibi iyi ve yetkin seslere aç bir kulağa yetmedi. "Memleket hayrına daha az Gülşen, daha çok Seden, çok çok Seden!" diye slogan atmak ister deli gönül!)

Bir de bu gençlerden, gecenin onur konukları olarak rol çalan diğer üç genç vardı tabii: Türkiye’nin Tony Bennett’i Ömür Göksel, New York New York’u; Muazzez Abacı, önünde uzanan Mert Turak’ın tuttuğu káğıttan sözlerini okuyarak, buna rağmen sözleri arada bir şaşırarak Hello Dolly’yi söyledi ki bu sürçmeler bile müzikalin bir uzantısıymış gibi neşeli bir seyirlikti...

Ve... Perde inmeden az evvel Suna Pekuysal sahnedeydi... Ki Suna Pekuysal için bir ömürlük saygı ve şükran sunmaktan ve ömrüne bin bereket dilemekten öte ne denir bilinmez.

"Turkcell Süper Lig hiiiç bitmesin" dercesine: Müzikallerde perde hiiiç inmesin...
Yazarın Tüm Yazıları