Saçma da bir durum esasında. Zira hayatım boyunca, bu yaşlarıma gelmeyi özledim. Hatta niyeyse, mánásı kendinden menkul bir hasretle ve telaşla 40’lı yaşlarıma ermeyi de bekliyorum. Yine de karşısına çıkan her 10 kişiden dokuzu; "Neden saçların beyazlanmış arkadaş?" diye sorunca, insan, hafif tertip uyuzlanıyor háliyle...
Bir gayret saçları uzatmaya çalışıyorum. (Zor iş... 80’li yıllar ilkokul öğretmeni ya da ne bileyim, Semra Özal’ın el-ayak öpen Papatya’larının kıvamına geldi; bir milim uzamayagörsün, kıvrılıyor da adiler... Yakında laik ilkokul öğretmeni fazından çıkıp bonus kafaya dönüşecekler... Kendimi kuaföre "Kazı şunları abi" diyerek dar atmamak için zor tutuyorum.) E, uzayınca, beyazlar iyiden iyiye kendilerini belli eder oldu. Boyatmaya da ne niyetim ne de cesaretim var. Fikr-i takip ve de kuaför arkadaşlar alınmasın, zırt fırt kuaföre gidip bilmem kaç saat alüminyum káğıda sarılmış mal gibi durmaya tahammül yok bendenizde. Hafakanlar basıyor kuaförde.
Dolayısıyla n’apalım artık, beyazlar da bizimdir hesabına, hayatım boyunca boyatmamaya karar verdim bir kez. Fakat 35 yaşa bu kadar kır da nedir, anlayabilmiş değilim. Hızlı koştuk tez yıprandık herhálde. Rüştünü ispat ettiğin günden beri, profesyonel serseri gibi yaşarsan, eh, olacağı budur. Müstahaktır...
Geçen gün DMC’den bir paket geldi. Açtım ki ne göreyim: Dream Türk 19 Klip adı altında bir DVD hazırlamışlar. DMC’nin muhtelif sanatçılarının kliplerini bir araya getirmiş, CD fiyatına (12.50 YTL’ymiş.) piyasaya vermişler.
Sezen Aksu’nun Yanmışım Sönmüşüm Ben’i ve Perişanım Şimdi’si... MFÖ’nün Vurgun Yedim’i... Yüksek Sadakat’in Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer’i... Kenan Doğulu’nun Çakkıdı’sı ve Tutamıyorum Zamanı’sı... Ajda Pekkan’ın Vitrin’i... Ferhat Göçer’in Dön Diyemedim ve Aşkların En Güzeli’si... Zeynep Casalini’nin Dokunma Bana’sı... Mirkelam’ın Unutulmaz’ı ve Asuman Pansuman’ı... Emre Altuğ’un Sensiz Olmuyor’u... İlhan Şeşen’in Neler Oluyor Bize’si ve Sarılınca Sana’sı... Sefarad’ın Ne Fark Eder’i... Ahmet Koç’un Mission Impossible’ı... Gökhan Özen’in Kader Utansın’ı ve Birtanesisin’i (Ki kendileriyle ilgili "Almayayım, alana da mani olmayayım" diyesim var müsaadenizle.)...
Ben bunu görünce, bir acayip oldum; gözlerim mözlerim doldu, yok böyle saçma bir durum.
Şöyle ki, bendeniz çocuk-ergen kırması bir garçon boy iken, Yunan Ulusal kanalı EPT’de Müzikorama diye bir müzik programı vardı; klipler yayınlayan. O zamanlar bizim memlekette klipten anlanan rüküş TRT stüdyolarında ya da bir parkta, gül ağaçlarının falan arkasında, sanatçılarımızın ellerini kollarını sallayarak şarkılarını icra ettiği performanslardan ibaret...
TAPTIĞIMIZ PROGRAM
Programa tapardık. David Bowie’nin Let’s Dance’ini, Wham’in Wake Me Up Before You Go Go’sunu, Last Christmas’ını falan, sanat sineması gibi algılıyoruz. Sakalet diz boyu...
İşte bunları peş peşe videoya kaydettiğimiz klip kasetleri oluşturup, arkadaşlarla değiş tokuş falan yapıyorduk.
O günlerden geriye, bir tek o betamax video kaldı. Niye kaldı sormayın... Ben de anneme bin kere sordum; "Bin yıldır bozuk. Dijital saati haricinde çalışmıyor etmiyor. Ayrıca video diye bir şey kalmadı dünya yüzünde. Allah aşkına bu kaput gibi niye burda durup duruyor?" diye...
Hatta, "Bak hiçbir şeyini atmayıp yaşlanınca evini çöp eve dönüştüren kadınlardan oldu benim annem diye dedikodunu çıkartırım" şeklinde tehdit bile ettim. Ki o tip bir insan değildir... Ayrıca tehditlerimi de genelde ciddiye alır, zira alsa iyi olacağını bilir...
Buna rağmen hiiiç iplemedi. Saatini seviyormuş!!!
Bence kesin, valide de o video sayesinde kendini genç hissetmeye çalışıyor.
Oysa nedir? Şimdiki gençlere "Betamax" ya da "VHS" deseniz, "Buyur?" diye cevap gelir...
Bak şimdi yine bir fena oldum. Ulan, bir dahaki İzmir’e gidişimde, bari bir gayret, varsa hálá video tamircisi diye bir insan türü, videoyu tamir mi ettirsem? Geçenlerde gözüme çarptı. Dolapta birtakım kasetler de duruyor.
Kimbilir, belki benim klip ve Moonlighting toplamaları hálá hayattadır. İzler izler zırlarım artık.
Bu ne biçim klip yazısı diye düşünüyor olabilirsiniz. Bilemeyeceğim valla, bana hiç bakmayınız... Suçu, "Senin ne kadar beyaz telin varmış be?" diye soran, hain tanışlarımda arayınız.