Memleket havaları

Şafak sayıyorum. Ayın 23'ünde memlekete gideceğim. İzmir'e, Karşıyaka'ya, Çeşme'ye...

Haftalardır, motoru yakma noktasına gelmiş dayanmış bir bünyeyle, ince ince ağını ören sinsi bir örümcek misáli, uyuyamayarak bunun planını programını yapıyorum. Hayat da mültefit, şükür. Küçük tefek hoş sürprizler sunuyor bazı bazı; Mustafa Sandal'ın tabiriyle ‘‘jest oluyorum.’’ (!)

Misal: 25'i, hem Banu'yla Volkan'ın evlilik yıldönümü, hem de bizim kömür gözlü ufaklığın doğumgünü. Sormayın; ablam, ikinci yıldönümünü hastane odasında, mor suratlı-mıncırık bir şeyi bünyeden atma gayretinde geçirmişti. İşte Elif şimdi dokuz yaşını dolduruyor ve geçenlerde; ‘‘Ama Eylül'de gelirsen doğumgünümü kaçırırsın?’’ şeklinde sitemler etmişliği, küstümçiçeği pozları atmışlığı bulunuyor.

Bu arada, araya arkadaş torpili sokarak esasta 17 yaşından büyük hasta kabul etmeyen bir pedagog da dahil, bilmem kaç tane doktor gezdikten sonra nihayet ‘‘işini iyi yaptığına’’ ikna olduğum bir psikiyatra uğrayacağım. Şahane bir adam. Derdi gücü işi olan, insan gibi bir insan... Ona gidip uyumak için ne yapmam ve ne yapmamam gerektiğini soracağım. Bu aralar çevremde kim varsa, leblebi gibi Prozac, Xanax, Cipram, Seroxat, vs. yutmaya başladı yine zira.

Bunun yanında bir ‘‘baby boom’’dur gidiyor. Algıda seçicilikten midir nedir, nereye baksam gözüme ya hamile ya da pusetli kadınlar çarpıyor. Böyle toplu üreme dönemlerinde bana hemen paranoya gelir. Málûmdur ya, insanların canı cenazelerde ya yemek yemeyi ya da cinsel ilişkide bulunmayı çekermiş. ‘‘Tamamen bilimsel’’ nedenlerden... Evrim boyu DNA'larımıza kazınmış bir hayatta kalma güdüsü işte; bildiğiniz psikolojik sebeplerden...

Tam da bu yüzden, hani havalar da bir acayip ya, habire kafamı kaldırıp kaldırıp gökyüzünü, ayın ve yıldızların seyrini izliyorum. Meteor mu çarpacak, deprem mi olacak, nedir, nedir, nedir, diye...

Anlayacağınız, doktorun suratına ‘‘Ben portakal suyu ya da aspirin içsem yeter mi, keser mi? İyi miyim, kötü müyüm, efendim ne dersiniz?’’ diye sorarak bakacağım. Ne derse onu yapacağım. Yalınayak yere basıp, biraz denize girip, biraz dost muhabbeti duyup, biraz balık yiyip, biraz rakı içip, biraz annemin dizlerine yatıp, bol bol uyuyacağım...

Hem üstelik tam hasretliğin elimi telefona yönelttiği günlerde, dostluğun ağır tarihçesinden, çetelerden metelerden tanıştığım bir arkadaşımdan e-posta geldi. Evleniyormuş, tam benim orada bulunduğum tarihte; hem de ilk aşklarımıza düştüğümüz Ayayorgi'de...

Böyle, Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar'da karakterlerden birinin pek isabetli şekilde avukat arayan birine tavsiye ettiği üzere: ‘‘Aman mutlaka bir kadın olsun. Davayı tamamen kişisel olarak ele alacaktır’’ hálindeydim yani... Derdim gücüm kendimle... Vır vır vır, beyin yemece... Tam bir yıl olmuş ailemi, İzmir'i görmemişim... Heyecanlıyım işte; bana ne...

Böyleydim...

Şafak sayıyordum yani. Şimdiyse tepesindeki düşünce balonunda koskocaman bir ‘‘Pöfff!’’ nidası bulunan karikatür kahramanları gibiyim. Canım sıkıldı, tadım kaçtı; ‘‘Eh be’’ dedim, insana ağız tadıyla bir vuslat bile yaşatmaz bu hasta ruhlar...''

TSYD ‘‘dostluk maçı’’nda yaşanan olaylara ne demeli? 22 yaşında Murat Kongu isminde, Karşıyaka taraftarı bir çocuk ölü, 33 yaşında Mustafa Aran isimli Göztepe taraftarı ağır yaralı, hastanede. Bu arada sekizi polis, 12 yaralı daha var. Kimileri daha rüştünü ispat etmemiş, kimileri üniversite öğrencisi birçok çocuk darba uğramış ya da gözaltına alınmış vaziyette.

İzmir'in háli, var ya, fena hálde zavallı Türk solunun ahválini andırıyor. Bir aile içi terörü, bir demagoji, bir sidik yarışı, bir nihilizm ki bitmiyor. Bir ‘‘eski husumetler’’ silsilesi ki dinmiyor...

Bakın size ne diyeceğim. Ben doğma büyüme Karşıyakalıyım. Hatta çocukken kısa bir dönem KSK'de basketbol oynamışlığım var. Ama işte buraya da yazıyorum: İnsan canına málolacaksa, takımı da taraftarlığı da yerin dibine batsın, sular altında kalsın, gitsin ötede bayılsın...

Ve tüm Karşıyaka ve Göztepe taraftarlarına sesleniyorum. O kavgaya taammüden karışmış kim varsa: Baltaları gömüp, o çocuğu mezarında, o adamı hastanede çiçekli miçekli ziyaret etmezlerse, ben insanlık familyasının bir üyesi olarak, kendi hakkımı onlara helál etmiyorum. Sorduklarında, ‘‘İyi bilirdik’’ de demem. O kadar.


Damlalarda yüzmek gibisi yok


Perşembe akşamı, ablaların feriştahı Vivet (Kanetti) aradı. Geçtiğimiz haftalarda Habertürk'teki programında, bir süredir köşesinde matematikçi kadınlar hakkında şahane yazılar yazan Ercan Kumcu ile esasta matematik okumuş bir müzisyen olan Şebnem Ferah'ı konuk etmişti. Bu hafta da bugün yani- Teoman ve Ramize Erer'i çıkaracaktı. Şebnem Ferah'ın Rumeli Hisarı'ndaki konserine iki adet şahane yerden bileti vardı. Gider miydim? Soru muydu; gitmez miydim? Çam ormanı ayıcığına bir kovan dolusu arısız ve ağrısız bal sunuyor. Gittik nitekim. Yaladık, yuttuk nitekim. Şebnem Ferah, ‘‘havasında olmadığını, heyecandan potansiyelinin yalnızca yüzde 30'unu kullanabildiğini’’ söylediği konserde yine bir Björk endamıyla salındı. ‘‘Nothing Compares To You’’ ve sırf piyano eşliğinde söylediği Tanju Okan'ın ‘‘Kadınım’’ı gibi ekstralar da cabası; gelmiş geçmiş tüm albümlerinden derlenmiş bir dolu güzelim şarkıyı şakıdı şakıdı, şakıdı... ‘‘Denize açıldım sevmeye, sevilmeye / Anladım sevmek gibisi yok / Yağmura soyundum yavaş yavaş yağar diye / Damlalarda yüzmek gibisi yok.’’ Yok vallahi... Bu hanımefendi gibi şarkı yazan da az... Di mi Vivet; öyle yani?


Bush'un hakkından Larry Flynt gelir


Larry Flynt'in sahneye çıkası geldi yine. Hustler'ın efsanevi porno imparatoru Flynt'i tanımayanlara anlatmak, hem bu köşenin kapasitesini, hem de benim belágatımı aşar. Dolayısıyla Milos Forman'ın ‘‘People vs. Larry Flynt’’ isimli filmini referans adres gösterir, biyografik açıdan affımı talep ederim. Fakat bir mevzu var ki, baykuş gözleri ve fil kulaklarıyla, merakla izliyorum. Kendisini ifade özgürlüğü savaşçısı bir liberal demokrat olarak tanımlayan Flynt, málûm, California Eyaleti'ne Vali olmak için adaylığını koydu. Bu arada yayın organlarında ve www.larryflynt.com adresinde, Bush hükümetinin politikalarına karşı ağır muhalefet yürütüyor. Yetmediyse, geçenlerde, halkı ürküterek ırkçılığı teşvik etmekle suçladığı Fox News'dan Bill O'Reilly için toplu bir ‘‘ölüm duası’’ ayini düzenledi. 50 kişiyle birlikte, her tür Tanrı'ya yolladığı duada, O'Reilly'nin beyin anevrizmasından acılı ve uzun bir süreçte ölmesini diledi. Bağırsakları patladığı için hissettiği son ‘‘sıcak’’ şeyin kendi pisliği olmasını ve saire... Üstelik de O'Reilly ölürse, bunun Tanrı'nın takdiri olacağını söyleyerek, topu da epey yukarılarda bir yere attı. İster misiniz vaktiyle mahkemeye deli gömleğiyle çıkarılan Flynt seçimleri kazansın, barlarında bile ciddi yaptırımlarla sigara içmenin yasak olduğu California'nın parklarında orji ayinleri düzenlensin...
Yazarın Tüm Yazıları