Kapanmaz pencere

Ömrümde ben geldim de dize, yar olmadı bu kimse size!”

Haberin Devamı

Kayıt cihazının döndüre döndüre bas play tuşuna: Tuncel Kurtiz yorumuyla Mazi Kalbimde Bir Yaradır...
Şu anda kulağımda, tabiri caizse, “Tuncel Kurtiz çalıyor.”
Melodiyi bir müddet sessizlik kovalıyor. Sonra; “Ben değişik söylüyorum; tangodan başka bir estetik hale getiriyorum bunları” diyor Kurtiz; o davudi sesiyle: Dım dım dam!..
“Hep sıkıntıdan; ben devamlı böyle bir şeylerin işte; ezgisini de değiştirir dururum” demişti. Akmıştı öyle: “Kalbimizin ortasında bir güvercin / güvercinin kursağında bir kurşun / kefenimiz arşın arşın / parasıyla peşin peşin” dizeleriyle, beşeri hayattan kıymetlisi Cahit Irgat’ın dizelerine bağlamıştı. Can Yücel’i, Oscar Wilde’ı, Shakespeare’i, Nâzım Hikmet’i... Tanıyanlarına yabancı gelmeyen âdeti: Dünya ne yaparsa yapsın, ne olursa olsun, Tuncel Kurtiz, mırıldana mırıldana, ‘şahsi favorilerinden’ çalıyor.
Dün bile değil sanki; halbuki sekiz ay geçmiş üzerinden; insan inanmakta zorlanıyor. Son sinema filmi ‘Mutlu Aile Defteri’ vesilesiyle GQ Türkiye için bir röportaj ve fotoğraf çekimi yapmıştık. Çekim boyunca, müsaadesiyle, kayıt cihazını açık tutup, kendine mırıldanırcasına verdiği temsili ağzım beş karış açık izlemiştim. Suratına suratına, pişkin pişkin, zevzek zevzek; “Üremeyeceğim için torunlara diyemeyeceğim ama ben bu kaydı yeğenlerin çocuklarına bırakırım Tuncel Bey. Böyle sebil gibi saçıyorsunuz ya tangoları, şiirleri; sizin sesinizle, o Picasso eskizleri gibi bişi” demiştim. Gülmüştü. Güleriz diye demiştim zaten ama hiç de gülesim yok şimdi.
Kapanmaz pencere

Haberin Devamı

HAYAT HİKÂYESİNİN SIĞMAZLIĞI

77 yaş nedir ki? Hem dağlar gibi tarih, hem gencecikten, Tuncel Kurtiz, gitti.
İşbu metin sizin önünüze gelene dek, Tuncel Kurtiz’in ‘şöhreti geç yaşında yakalamış’ (T. Kurtiz: “Şöhret de sizi yakalasın, derler!”) bir sanatçı olmadığı; Ramiz Dayı ya da Ebussuud’dan ibaret sayılamayacağı herhalde açıklığa kavuşmuş olur. Hayat hikayesinin 5 bin vuruşa sığmazlığı filan...
İzmit’te doğmuş; ebeveyni tarafından çok sevilmiş. İlkokulu bitirene kadar Kırıkkale, Reşadiye, Kandıra, Posof, Ayvalık, ABD’de Ann Arbor, Michigan ve Detroit’i dolanmışlığı… Haydarpaşa ve Anadolu Lisesi’nin ardından Hukuk Fakültesi’ne “Almayayım” deyip, sonrasında İngiliz Filolojisi’ne selam çakıp, sadece hayranlık duyduğu harikulade hocaların derslerine girip, iş diploma faslına gelince, hepsini bırakıp, esasta kantinden ve entelektüel camianın tedrisatından ve tiyatro kulislerinden mezun olmuşluğu…Üniversite yıllarında sonra zaten hiiiiç iflah olmamışlığı... Gençlik Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu, Şehir Tiyatroları, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Münir Özkul Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Küçük Sahne, Bulvar, Gen-Ar Tiyatrosu, Halk Oyuncuları, Ocak Sahnesi derken, canını tiyatroya akıtmışlığı… Sinemada dostu Yılmaz Güney’in has oyuncusu olması ve bu yüzden başına gelmeyenin kalmamışlığı... Tuncel Kurtiz’in hayatı, tiyatro ve sinema tarihçesinin kim kimdir almanağı: Burada saymaya yeltensek, ya ek vermek gerekir, ya sığdırılamayanlardan dolayı dayak yemek…

Haberin Devamı

AT GÖZLÜĞÜ TAKMADAN

Bu memleket, yerel kör dövüşleri sağ olsun, yıllar boyu yurtdışında yaşamak zorunda kalan Tuncel Kurtiz kadar uluslararası çapta ünlü sanatçı az gördü. Tuncel de nitekim, takdirin çoğunu, uluslararası çapta gördü.
Burada, takdire şayan olarak addedilmesi için yıllar geçmesi, misal, sosyal medya âlemlerinde Kurtiz’e atfedilen Wilde dizelerini Ezel dizesinde Ramiz Dayı olarak okuması gerekmiş olabilir. Çok şükür ki, Berlin’den filan en iyi oyuncu ödülünü almışlığı, bilmeyenlerin de zamanla fark edeceği üzre, Türkiye sinema ve tiyatro tarihinin en kalifiye eserlerine imzasını mıh gibi çakmışlığı da var. Zamanla ona da uyanılır.
Tuncel Kurtiz, pırlanta gibi kariyerini at gözlüğü takmadan, sırtına semer vurdurmadan, şahlana şahlana, edindi.
“Edward Hopper’ın resimlerine bakınca görürsün” demişti: “Amerika’da bütün önemli filmler, bu ressamın estetiğinden yararlanmıştır. Arka Pencere’ye bakıyorsun, Paris Texas’a bakıyorsun, Hopper’ın resmini görüyorsun. Biz de bu toprağın renklerinden bir şey çıkaracağız… Ama tabii ki dünya kültürüne de pencereyi kapatmadan. Nâzım’ın, Yolcu’daki son lafı vardır: ‘Keşke daha yüz pencere olsa da yüzünü de açsak. Pencereyi kapatma. Pencereler kapandığı için belki de bunun için biz böyle fena olduk…’ Kerem ile Aslı diyorsun, Aslı’nın bir Ermeni keşişin kızı olduğunu kimse bilmiyor. Ferhat ile Şirin’in hikâyesi nedir; Âşık Sümmani kimdir acaba? Bileceksin… Bütün bunları bilirken Woody Guthrie’yi de bilmen iyidir. Afrika müziğini de tanırsan çok iyidir. Bach’ı, Mozart’ı bilmen çok önemli bir şeydir. Marx’ı, Engels’i tanırsan daha da iyi tabii… Ben hep ‘Bilimden yanayım ama yanılan bilimden yanayım’ derim. Bilim hep yanılmış. Dogmalardan yana değilim, aramaktan yanayım. İnsan durmadan arayan, çabalayan, kendisini yenileyen, harikulade bir varlık.”
Dümdüz, komünist olduğunu söylüyordu Kurtiz. Tadını çıkara çıkara:
“Sansürle geçmiş hayatımız. Devri Süleyman yüzünden tiyatromuz yakıldı bizim; daha ne! Bir bakıyorsun şimdi Umut, dünyanın gözbebeği olarak en iyi 100 film arasında gösteriliyor. Sürü, bütün festivallerde gösterildi. Yasakladıkları ‘Yolcu’ oyunu, Devlet Tiyatroları’nda, Şehir Tiyatroları’nda, Ankara Sanat’ta oynandı; Kültür Bakanlığı’nın yardımıyla sineması yapıldı Başar Sabuncu tarafından. Buyrun!.. Nedir ki yani yasaklamalar; biter gider… Sansürden hiç korkmam ben; yeter ki otosansürün olmasın. Otosansürüm yok benim. Ben fikrimi söylüyorum; komünistim diyorum. Necatigil demiş ya şiirinde: ‘Ben bir traversim entroverti’; içe dönük bir traversim, diyordu. Ben de ‘Ben bir komünistim entroverti’ dedim bir gün. Umudumu kaybetmem ben. Bir gün insanların dünyayı daha güzel bir yer haline getireceklerine inanıyorum.”
O günleri görmek, kime nasip olur bilinmez ama mevcut durum şu: Dünya, Tuncel Kurtiz buradayken, daha güzel bir yerdi. Şimdilik; sonsuza dek; ömrüne bereket…

Yazarın Tüm Yazıları