Bildiğiniz üzre, memlekette yeni bir okuma seferberliği başlamış durumda. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne deyip ne demediğini anlamak için alt metinleri, satır aralarını okuma, zihin okuma; okuduğunu anlama...
Pek anlaşılacak bir tarafı olmadığı için anlayamama...
Bir seferberliktir gidiyor.
Başbakan bir toplantıda konuşuyor, ertesi gün Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki -Bekir Coşkun’un harikuláde tabiriyle Akif De Ki- durumu toparlamak için lafı başka bir şekle ‘devşiriyor.’
Başbakanlık sözcüsünün bu aralarki asli görevi müsahhihlik bir nev’i. Başbakanın ifadelerini tashihten sorumlu devlet şeysi...
Bir tür ayaklı tipeks...
‘Sizin işiniz de zor’dan öte ne denebilir bilemiyorum. Fakat şahsen, naçizane, Beki’nin o zor görevi, hatta imkánsız misyonu (mission impossible) pek başarılı ‘kıvırdığını’ da düşünmüyorum.
Başbakan Erdoğan, TÜSİAD’la kavgaya tutuşmadan hemen önce de İzmirliler’e ‘şirin’ bir taş attı malûmunuz: ‘İzmir’e ne denir bilirsiniz. Ama biz bunu önümüzdeki seçimlerde değiştireceğiz.’
Oldu. Tamam inşallah. Tabii tabii...
Bu ‘ima’ neye gönderme yapıyordu yani?
Gávur İzmir mi?
Beki’ye sorarsanız, yok, Başbakan öyle demedi de, ‘İzmir, solun kalesidir’ demek istedi.
Bu hangi ara bir ‘kusur’ oldu da benim haberim yok?
Kusursa da ben o kusuru liyákat madalyası gibi taşımaya gönüllüyüm diyelim. Keşke, ah keşke, Türkiye’de gerçekten etkin bir sol parti olsa da kapısında nefer olsak. Kendi içinde bölünmekten helák olmuş sol partiler, gerektiği gibi muhalefet bile yapamıyor ya, Recep Tayyip Erdoğan yatsın kalksın ona dua etsin.
DOĞRUDUR, İZMİR GAVURDUR
Fakat doğrudur; İzmir gávurdur, inşallah hep de gávur kalacak. At gözlüğü takmayacak. Sırtına semer vurdurmayacak.
Farklı dinlerden insanlar, bir sofranın etrafında oturup kadeh tokuşturacak. Farklı din ve kültürlerden insanlar birbirlerinin bayramını kutlayacak. Kadınlar ve erkekler sokaklarda el ele tutuşarak muhabbet edecek. Deniz kenarında öpüşüp koklaşacak. Erkekleri kadınlarının saygısını korku salarak değil, flört ederek, gönlünü çelerek kazanacak. Kadınları erkekleriyle ‘sidik yarışı’na girmeyecek, hayatı birlikte omuzlayacak.
Ve evet, İzmirliler, parkların göbeğine, müzelerinin bahçelerine, olur olmaz meydanlarına malzemesinden çalınmış, son derece zevksiz camiler dikilmesine müsaade etmeyecek.
Yeterince cami var, onun yerine umulan odur ki -Şehir Tiyatroları, İzmir’de faal değil meselá- kütüphaneler, kültür merkezleri açılacak.
Ve yine umulan odur ki, bunlar göstermelik binalar olarak dikilmeyecek, İzmirliler, o binaları dolduracak.
İbadetinin ve imanının hesabını hükümete değil, Allah’a verecek. Oyunu da aklını kullanarak verecek; AKP’nin bir siyasi parti olduğunu, Allah’ın elçisi olmadığını aklından çıkarmadan...
BAŞBAKAN NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR
Başbakan ne yapmaya çalışıyor? Son zamanların ‘mühim’ sorusu... Ki ben artık bu soruyu sorma lüzûmu pek hissetmiyorum.
Her türlü komplo teorisini takip etmekle birlikte, benden AKP’ye kapik işlemez, oy bábında yani, bakın onu çok net biliyorum.
Bendeniz, defaten belirttiğim üzre, memleketine meftun bir İzmirliyim. 35.5’lu bir Karşıyakalıyım; olanca fanatikliğime rağmen, önce 35’li, yani İzmirliyim. Ve bir yanımla kendimi İstanbullu da addediyorum. İsterseniz yalama deyin; kendime bir yafta yapıştırıp, başkalarını korkulacak, dışlanacak ‘öteki’ler olarak görmeyi reddediyorum. Ne kadar çeşit, o kadar iyi...
İzmir Özel Amerikan Lisesi’nin kız koleji olduğu zamanlarının son mezunlarından biriyim (‘90).
Bizim okulun efsane müdürlerinden biri Linda Blake’dir. Ben yetişemedim; okuldan ben doğmadan bir yıl önce, 1971 yılında ayrılmış.
Biz kendisini okulun rutin gösteri ve toplantılarının yapıldığı binaya verilen isminden ve ne kadar iyi bir eğitimci olduğu hakkında anlatılan hikáyelerden biliriz.
Onun döneminde okuyan bir ‘dostum’, geçenlerde İzmir’den arayıp, tepesinin tasını fena hálde attıran şu ‘gávur İzmir’ muhabbetiyle ilgili bir şey anlattı.
80’li yıllarda hayatını kaybeden Mrs. Blake, vasiyetinde, öldükten sonra da herkesi bir araya getirebilmek amacıyla, Müslüman Türkler’in çok güzel bir adeti olduğunu düşündüğü mevlüt okunmasını istemiş.
9 Eylül Üniversitesi’nden ilahiyatçı bir akademisyen, Mrs. Blake’in cenazesinde, kilisede, Fatiha Suresi’ni okumuş.
Şimdi, bu gávurluksa, böyle gávurluğa can kurban derim. İman sahibi bir Müslüman olarak, ‘kendine Müslüman’ geçinen zihniyete de yeğlerim.
Bizim okul, kimileri tarafından ‘misyoner okulu’ diye ‘aşağılanır.’
Gelin görün ki, kendimle birlikte birçok arkadaşımdan da biliyorum ki, bir yandan da Bush’un politikalarına Recep Tayyip Erdoğan’dan daha ‘eleştirel’ bir gözle yaklaştığımız herhálde muhakkaktır.
Recep Tayyip Erdoğan ne yapmaya çalışıyor olabilir?
Dünyayla entegre olma yollarında o kıta senin bu kıta benim gezen bir ülke liderinin kendi ülkesinin insanlarına ‘gávur’ imasında bulunması nasıl bir mantık problematiğidir?
Benim mantığımı aştığı için biz bari TDK sözlüğüne başvurup, kelimenin kökenine inelim:
gávur is. Osm. Ar. káfir1. kaba Müslüman olmayan kimse, Hıristiyan. 2. Dinsiz kimse. 3. s. mec. Merhametsiz, acımasız, inatçı. (Bir şeyi) - etmek boşuna harcamak, yerinde harcamamış, olmak, işe yaramaz duruma getirmek. - eziyeti bile bile verilen zahmet, eziyetli iş. - icadı batı yapısı teknik eşyaya eskiden tutucu çevrelerin verdiği ad. - inadı yumuşatılamayan, yok edilemeyen inat. - olmak 1) Hıristiyan olmak; 2) boşuna harcanmak: Aldığım, bu şeylerle beş bin lira gávur oldu. (Bir iş) - orucu gibi uzamak bir iş gereğinden çok sürmek. - ölüsü gibi çok ağır ve hantal. -a kızıp oruç yemek (veya bozmak) başkasına kızıp kendisine zararlı olan bir iş yapmak.
Şimdi de şu maddeleri bir açalım dilerseniz.
Gávur, Müslüman olmayan, hatta dinsiz kimse anlamına geliyorsa, İzmirliler’in imana gelmek için Başbakan’ın ‘misyonerliğine’ ihtiyaç duyduğunu hiç zannetmiyorum. Bizim imanımız bize yeter, sorgulayacak mercinin hükümet olduğunu da sanmıyorum.
Gávur inadıysa gávur inadı... Batı’ya açılmayı ‘gávur icadı’ addeden ‘tutucu’luğa prim vermeyi düşünmüyorum. Oy vermeyi hiç düşünmüyorum.
Ve son olarak, bana sorarsanız, Başbakan’ın yaptığı, tam da ‘gávura kızıp oruç yemektir.’
Zira başka bir sözlükte, ekşisözlük’te açılan entry, yani ‘giriş’lerden biri, ‘İzmirlilerin asfalyasını attırmak’ başlığını taşıyor.
Girişin, Gone With The Wind rumuzlu, birinci maddesi şöyle:
‘İzmirce’de, ‘İzmirliler’in sigortalarını attırmak’ anlamına gelen cümle. Asfalya kelimesi Yunanca sigorta anlamına gelir ve çoğu İzmirli, elektrik sigortası yerine asfalya kelimesini kullanmaktadır. (bkz: İzmir gávurdur, gávur kalacak.)
Yanisi, Erdoğan, kendi kazdığı kuyuya bir taş atmıştır. Çıkarmak da Beki’nin boyunu aştığına göre, kendisine kalmıştır.
Zooor azizim... Saygıyla arz eder, ve evet, mümkünse aynı saygıyı görmeyi beklerim. Gávur inadı işte...