Ilgın günce (1)

Hafta değil, aylarla ifade edilebilecek derecede uzun zamandır ilk kez şehre, Çeşme’den İzmir’e inmiş bulunuyorum.

Pazartesiden beri de sabahları kalkıp, bizim afacanı, kahvaltısını hazırlayıp okula uğurladıktan sonra (Bu konuya yarın, bilahare döneceğiz efen’im.) kahvemi, sigaramı ve gazetelerimi alıp, tepelik bir balkondan uzun uzun İzmir’e bakıyorum.

Sabahın sekizi bile bulmayan bu saatlerini uyumuş-uyanmış bir gözle görmeyeli ben diyeyim 10, siz deyin 15 yıl oldu...

Rahmetli Ahmet Priştina’nın ruhu şad olsun, yıllardır nafile bir geyik olarak dile getirilen Yeşil İzmir-Mavi Körfez fantezisi, gerçeğe dönüşmüş durumda.

Alsancak Kordon’daki yeşil alanda yürüyüş yapanlar, koşuya çıkanlar, köpeklerini dolaştıranlar, okul servisi bekleyen çocuklar, tiril tiril giyinmiş balık tutan erkek ve kadınlar, gevrek-boyozcular, dükkánlarının önünü fırçalayanlar, faytonlar, gemiler, motorlar, martılar...

Ve en acayibi de manzaranın ‘şık’ bir parçası olarak salınan polisler...

Bisikletli-şortlu polisler, nam-ı diğer Martılar, sahil şeridinde, sanki bisiklet turuna çıkmış sivillerle laflamak için devriyeye çıkmışlar.

Bir de atlı polisler var ki... Üstlerinde çakı gibi abuk bir tabir ama- ‘binici üniformaları’, Kordon boyunca bir o yana, bir bu yana, ben diyeyim tırıs, siz deyin rahvan, bir başkası desin dört nala mekik dokuyorlar...

Ve Allah sizi inandırsın, sanki mevzuat icabıymış gibi bütün polisler, gülüm gülüm gülüyorlar.

Sokağa fırlayıp atlı polislerden birini durdurup, ‘Memur Bey, ben de bir tur binebilir miyim?’ dememek için kendimi zor tuttuğumu fark ettiğimde, bünyeyi yokladım, yok yani, eni konu acayip bir durum...

Nasıl yani? Polislere bakıp, huzur duyuyorum!?!

Geçen hafta Emel’le telefonda konuşuyoruz. O gazetede, ben, malûm...

‘Dedikodu var mı?’ diye soruyorum.

‘Var’ diyor. ‘Benden duymuş olma, senin hakkında...’

Kendimle ilgili, lezbiyen olmamdan tutun da 7000 dolar maaş aldığıma kadar, duyduğumda bayağı eğlendiren pek çok dedikodu gelmiştir kulağıma...

Zaten keyfim yerinde, moralim gıcır; üzerine kahkahalık cilamız da olur hesabına heyecanla sordum:

‘Nedir abi? Hemen öksürülsün!?!’

‘Ilgın olmuşsun, öyle diyorlar.’

Dinime küfretse daha iyi yani... Yayıldığım yerde şöyle bir toparlandım: ‘Ne diyorsun sen be!?’

‘Bilmiyorum valla’ dedi; ‘Sinirlerini aldırmışsın estetikle; öyle diyorlar. Ne bu hálin Pastoral Patates?..’

Ulan var ya... Yarından tezi yok huzurlu olduğumu çaktırmamak adına, bir önlem paketi tasarlamayı planlıyorum.

Yarın son olsun... Öbür gün itibarıyla bildiğiniz bet muhabbetlerde görüşmek ümidiyle, bu kalbiniz kadar beyaz sayfadan cümlenize el sallıyorum.

Rumuz: Ilgın Esen Çılgın Yel (Haklısın Emel’im, hakikaten iğrencim.)
Yazarın Tüm Yazıları