Şarkılardan fal tutmak mı dersiniz artık, takım oyunu mu dersiniz; kendi hayatının fon müziğini oluşturmak mı, yok, kendi kıtipiyos çapında özgürlük arayışı mı; kumar mı?
Hızlı akan tarihte bu aralar, ’Hızlı İleri Sarma Kuşağı’nın bir ferdi olarak adrenalin basmış olacak. (Müziği teyp denilen cihazda dönen kasetten dinlerken, bir şarkıdan bir sonrakine süratle geçerken, ’küçük Amerika’ olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, sonradan, yine ABD dilinde söyleyecek olursak, FFW Generation şeklinde anılmamıza neden olan vakitler; 80’ler...)
Dileyen amnezi desin, dileyen sürmenaj; kimbilir, belki de vakitsiz alzheimer mı olduk nedir; ’Dün ne yedin?’ diye sorsanız; zavallı mankafam basmıyor. Yemek midir, dayak mıdır artık?!.
Gel gör ki uzun vadeli hafıza, tıkır tıkır işliyor.
Bir kısa tatil yapacağım. Elálem nereye giderse gider artık; ben eve gideceğim.
Gözüm saate, kronometreye bakarmışçasına takılmış; dakikalar şöyle dursun, saliseleri sayıyorum.
Vakitsiz bir bunak gibi: Karşılıklı monolog hálleri yoruyor insanı; n’apalım; kendi hatıratımdan bir muhabbet yaratmaya çalışıyorum.
İlkgençlikte zincirinden boşalmış köpekler gibi koştuk durduk; herhálde ondan çabuk yorulduk.
Can sıkıntısı işte; bünye tasma kaldırmıyor; n’aparsınız...
E, fazla süratli gidince, zihin, böyle küçük tefek sıçramalar yapabiliyor. Rewind tuşuna basıp, geriye sarabiliyor.
Maksat sardırmak olsun... Laf olsun, torba dolsun...
Ortaokuldayken, basketbol antrenörümüz, ABD’li bir resim öğretmeniydi.
Kademeli koşu; yandan çarklı bir tempoda, takımca sahanın etrafında bir öne bir arkaya dönerek daireler çizmek; merdiven inip çıkma egzersizi, antrenmanların olmazsa olmaz bölümleriydi.
Yandan çarklı fasılda antrenör; "Shuffle! Shuffle!" diye bağırır dururdu:
Kelime Redhouse sözlükte şöyle tanımlanıyor:
shuf.fle (ş f’ıl) f.1. (iskambil káğıtlarını) karıştırmak, karmak. 2. (bir şeyleri) bir yerden alıp başka yere koymak. 3. (ayaklarını) sürümek, sürüklemek: ayaklarını sürüyerek yürümek. i.1. iskambil káğıtlarını karıştırma. 2. ayaklarını sürüyerek yürüme. one person/thing in among/with others birini/bir şeyi başkalarına katmak.
Ki şimdilerin diji-diji serpilip büyüyen dijital i-pod kuşağı için çok da yabancı bir terim olmasa gerek..
Şarkılardan fal tutmak mı dersiniz artık, takım oyunu mu dersiniz; kendi hayatının fon müziğini oluşturmak mı, yok, kendi kıtipiyos çapında özgürlük arayışı mı; kumar mı: Seçiniz, kendi çapınızca beğeniniz...
Merdiven çıkıp inme faslı ayrı bir meseleydi. İstirham edeceğim, merdiven deyip geçmeyiniz... Bizim okulun anfisi; pardon, amfisi, ötesindeki dar ve dik merdivenler filan, ine-çıka insanın iflahını keserdi.
Bir nev’i metropol kaldırımı modeli; ölçüsü tutmaz; çık çık bitmez; inmesi ayrı álemdi... (Koşamayanlar ne yapar, onu kimse düşünmez; o da ayrı...)
Yukarı doğru depar atardık, antrenör; inişte habire "Take your time! / Zamanını kullan!" diye seslenirdi. Yanisi, inerken, nefesini toparlaman gerekirdi.
Bir yandan yukarıya doğru depar atıp aşağıya da aynı süratle koştur koştur inen bir salak olduğumdan, antrenör iniş faslında "Take your time, demedik mi çocu’m!" gibilerinden seslenirken; bir yandan oflayıp puflayıp; "Büyüyünce buraya yürüyen merdiven yaptırmayan n’olsun" şeklinde söylenir dururdum.
Aramızda bitmek tükenmek bilmez bir tür geyikti.
Kademeli koşu deseniz, bir ileri bir geri saran bir tür engelli koşu gibiydi: Bir kısa depar, bir geri depar, bir ara mesafe depar, yine geri; uzun mesafe depar; yine geri...
Hayat dediğiniz, basketbol antrenmanı modeli.
Ya da bilemedim; müzik mi demeli?..
Bünyeyi endorfin basmış. Ki mutluluk hormonudur bildiğiniz gibi.
Gelin görün ki insanı hafif yoruyor da...
Bünyeye kulak vermek lázım; bazen biraz durmak iyi geliyor.
Önümüzdeki hafta izinliyim müsaadenizle...
Önümüzdeki sene, anlamlı olduğu kadar eğlenceli oyunlarda buluşmak dileğiyle...
Yeni yılınız da kurban bayramınız da kutlu olsun.
Naçiz muharriren, her zaman olduğu gibi sana kurban olsun ey kari...