Bunu sanırım daha önce de söylemiştim ama Allah biliyor ya, durumumu daha sarih özetleyebilecek bir başka şey de gelmiyor aklıma:
Birisi hamiline çek yazsa, üzerine adımı yazasım bile yok.
Sabahleyin yine annemin telefonuyla uyandım.
Bir süredir sabahları erken kalkıyorum.
Kalkmam lázım. Elzem...
Elzeme levazım da lázım malûm... Ben de ne yapıyorum; donanıyorum...
Evin her tarafı çalar saat oldu.
Televizyon izlerken sızmam muhtemel kanepenin ve hani becerir de kendimi atabilirsem diye yatağın etrafını alarmlarla kuşattım.
Cep telefonunun beş ayrı alarmını 15 dakika aralıkla kuruyorum. Sonra benim kadranında öküz kafası olan ve moooööö’leyerek çalan çalar saati... Birkaç tane sevimsiz cızırtı çıkaran dijital naneyi... Bir de annemi...
Annemi kuruyorum derken, densizlik olarak algılanmasın mümkünse.
Kendisi gönüllü oldu; zira sabah erken kalkmam gerekiyor olmasından dolayı son derece, hani neredeyse evlenmişim kıvamında mutlu.
Her sabah yarım saat filan telefon başında mesai veriyor.
E, boru değil, liseden mezun olduğumdan beri ilk kez, öğleden önce kalbi bile atmayan bendeniz, sabah 07:30’da uyanmaya çalışıyorum, 8’de filan yola dökülüyorum.
İnsomnidan mustarip olmayanlar anlamaz bunun nasıl meşakkatli bir durum olduğunu.
Hayatım jet-lag; öyle söyleyeyim...
Az salaktım zaten, iyiden iyiye morona kestim.
Neyse işte; sabah yine annem aradı. Sonra yine aradı. Sonra yine aradı. Sonra yine aradı...
Duşa girdiğimden emin olana kadar telefon tacizini sürdürdü.
Ve duştan çıktıktan sonra, tekrar arayıp; sanki tasvip etmediği bir arkadaşımdan bahsedermiş gibi; "Senin bu ayla, güneşle, marsla filan münasebetinden hazzetmiyorum" dedi; "Bak dün, hiç ikiletmeden çıkmıştın yataktan. Dikkat et, kimseyle kavga mavga etme bugün. İşten çıkınca doğruca evine git."
Benim cins olduğumu düşünenleri bir de annemle tanıştırmak isterim. Hani araştırmacı taraştırmacı antropoloji, sosyoloji, psikoloji, ıvır kıvır merakı olanlar için kaynağa inmek yolunda isabetli olur.
"Güneş tutulacak bugün" diye devam etti: "Senin gibi gündüz insan gece hırt modelinden tipler için tekinsiz bir gün. Dün akşam kendin söyledin."
Tamamen unutmuşum...
"Boşver be anne" dedim, "Gezegenlerin dizimi nasıl olursa olsun, bizim havamız iyi olsun, di mi?"
Ve evden çıktım...
Taksi durağına ulaşana dek üç kez düşme tehlikesi atlattım, dördüncüsünde yere kapaklandım. Yere düştüğümde, okula gitmekte olan biri hakikaten sümüklü, üç velet, beni birbirlerine göstererek kahkahalarla güldüler.
Allah biliyor ya, karşılığında pek de "olgun" bir yaklaşım sergilemedim.
Taksi durağında araba yoktu. Yoldan geçen bir arabayı çevirdim. İşe gelene kadarki mesafe 15 YTL tuttu; adama 20’lik uzattım. "Bozuk yok mu?" dedi; ilk kavgamı taksiciyle ettim.
Ofise ayak basar basmaz, cep telefonumdan bir halkla ilişkilerci aradı ve selam sabahsız bir şekilde, göndermiş olduğu e-postayı alıp almadığımı sordu.
Sabah daha 09:15 ve kavgadan yana elde var iki...
Telefonu kapar kapamaz, bir kez daha çaldı.
Açtım. Açmaz olaydım. Pek Fenerli bir arkadaşım, seyircisiz ve sakat olduğu için Ümit Karan’sız oynanacak GS-A.Gücü maçı için pek tırnak içinde "başarılar" diledi. "Rüyanda mı gördün?" yollu çemkirdim. Háliyle.
Sabah henüz 10 bile değil. Charlize Theron’un telefonunu bulabilir miyim acaba diye düşünüyorum. Kendileri güneş tutulmasını izlemek için Antalya’ya turistik ziyarette bulunmakta bildiğiniz gibi. "Ablacım, sen manyak mısın?" diye sormak isterim.
Olmadı, annemi arayacağım ve "Her konuda haklı çıkmak zorunda mısın" diye, şarlayacağım.
Şu anda yine telefon çalıyor ey okur!
Kim olduğu bana kalsın ama şöyle söyleyeyim; açmayacağım...
Akşama iki ayrı programım var ama deprem hurafeleri bir yana, kendi fay hattımdan korkuyorum. Eve kaçıp, bir an önce uyumak adına birilerinden ödünç alıp birkaç tane Xanax manaks çakacağım. Tutulasıca güneş!!!