E-postası check-list’ime düştüğünden beri, yani yaklaşık bir aydır bir heves, bir heves bekliyordum.
Her zamanki gibi beklediğimize değdi: Zaten hiç yanıltmaz... Arslan parçası Serdar’ımız Ortaç’ımız, insanı güldürmeden şuradan şuraya bırakmaz.
Pardon ya... İsterseniz, her şeyi sil baştan ele alalım... Evrenin gidişatına ayak uyduralım, hiçbir şeyi aceleye getirmeyelim, enerjimizi haybeye harcamayalım, çakralarımızı tıkamayalım.
Ommmmmmm.... Ommmmmmm....
Açtık mı çakraları? Tamam o zaman, nerde kalmıştık?
Sık sık şikáyet ediyoruz amma bu mesleğin kimi faideleri de bulunuyor. Gazeteciyiz ya, Serdar Ortaç’ın ÇAKRA adlı son albümünün müjdesini yaklaşık bir ay evvelden aldık. Gelen duyuru mail’inde, albümün ne mene bir şey olduğu, Ortaç’ın bizzat kendisi tarafından anlatılıyordu:
‘Kısa bir aradan sonra herkese ÇAKRA’yla merhaba... Biliyorum, şimdi herkes sormaya başlayacak; ‘Neden Çakra?’, ‘Çakra ne demek?..’ Kaynaklara baktığımızda, insanda yedi ana çakra bulunuyor. Çakralar, evrenden gelen pozitif enerjinin canlı vücuduna girdiği noktalar... Peki ne işe yarıyor bu çakralar? (Ortaç burada çakra nedir, negatif-pozitif enerji nedir, yenilir mi içilir mi, pille mi çalışır, dişçi mi doldurur, hoca mı üfler, nedir, ne değildir; internetten ilk elde edinilebilecek kaba bilgilerle özet bülten şeklinde onu anlatıyor. Bunu yaparken de her zamanki gibi ‘a la Ortaç’ bir ifade kullanıyor!) Zor bir kış geçirdik. Şimdi enerjiyle, pozitif enerjiyle dolmanın, çakralarımızı açmanın tam sırası. Stressiz bir zihin ve sağlıklı bir vücuda neden sahip olmayalım? Çok mu zor? Çakralarınızı açmanın birçok yolu var. Ben çakralarımı açmanın yolunu müzikte buldum. Artık hiçbir şeye kızmıyorum. Son albümüm ÇAKRA, tüm pozitif enerjisiyle, fıkır fıkırlığıyla geliyor. Bu yaz tüm kalpler ÇAKRA’yla coşacak...’
Şöyle söyleyeyim: Zaten bu mail’i okur okumaz, bende tıkalı ne çakra kaldı, ne burun, ne kulak deliği... Öyle bir kopmuşum ki höykürmüşüm... Ben o sırada kendimde değildim, kahkahamı koridordan duyan arkadaşlar söyledi.
Müteakip günlerde olaylar tahmin ettiğimiz üzre gelişti. Albüm piyasaya düşer düşmez her yer çıkış şarkısı Beni Unut ile inlemeye başladı. Şarkı, tipik bir Serdar Ortaç şarkısı. Ortaç, kendisine madik atmış ex-manitaya posta koyuyor: Beni unut, düşme sakın peşime, elimi, kolumu, dilimi bağladın, ve saire...
Şarkıya Robbie Williams’ın Come Undone adlı parçasından direkt apartma bir klip çekilmiş. Klibi bilenler bilir: Robie Williams, bir partinin sabahında, oraya buraya dağılmış insanların üzerinden atlaya zıplaya, üzerinde önü açık bir gömlek ve külotla bahçeye çıkar. Aralarda ekrana, flashback marifetiyle, bir gece önceki partiden görüntüler gelir: Kendinden sıkılmış bir starın dekadan hayatından ‘iç burucu’ sahneler...
İşte Ortaç’ın klipte, o klip hasbelkader taklit edilmiş: 30 adet yerli ve Rus güzel, ev partisi konu mankeni olarak Alkent 2000 Villaları’nda bir eve toplanmış. Ortam bu denli kalabalık olunca, prodüksiyon da 42 milyara patlamış. Fakat taklit maklit, klip tabii ki yine de Ortaç’a mahsus bir şekilde devşirilmiş: Klipte muhtemelen bir şöhreti canlandıran Ortaç, partinin sonlarında, yukarıdaki yatak odasına, muhtemelen önceki sevgilisine nispet yapmak amacıyla, partiden kaldırdığı bir başka afetle çıkıyor.
Ortaç’ın, sevgilisinin kendisini aldattığını karşı apartmana konuşlandırdığı tripota yerleştirdiği geniş objektifli makineyle belgelediği, dedektiflik melekelerini konuşturduğu ve ona ‘Sabahı görmeden kovacağım seni’ diye posta koyduğu daha önceki klibi hatırlayacaksınız. Bu da o minvalde bir şey, ancak roller değişiyor. Kuş tüyü yastık kavgası filan da yaparak ihanet eden kişi Ortaç’ın kendisi oluyor.
Ortaç’ın bu ihanet belgeleme tribi nereden kaynaklanıyor bilemeyeceğiz fakat o noktada ciddi bir takıntı söz konusu, eminiz...
Ne hikmetse, şu ÇAKRA mevzuu bizim zihnimize bir başka hikáyeyi düşürdü.
Tarkan’ın Karma albümü çıktığında, gazetelerde söze; ‘Tarkan’ın yarattığı felsefe Karma’ şeklinde giren çarşaf çarşaf haberler çıkmıştı. Entelektüel takıntıları hayli yüksek bir arkadaşımızın cinnet geçirmesine ramak kalmıştı. Gazetelere mektup döşeniyor, telefon açıyordu: ‘Benim bir arkadaşım var; adı Tacettin... O da çok hoş bir felsefe yaptı kendine, Tao diye! Belki ilgilenirsiniz!?’
Her şeye rağmen Serdar Ortaç’ın hoşluğu belki burada yatıyor. Zira albüm çıktıktan sonra, verdiği röportajlara bakıyorsunuz, Ortaç bildiğiniz Ortaç; hiiiç kıvırtmıyor... Çekinmeden; ‘Ben çakradan makradan anlamam abi. Tamamen ticari düşünüyorum. Yoksa yine bildiğiniz sinirsek adamım’ şeklinde anlatıyor da anlatıyor: Kızın biri varmış da, kafayı bu çakra, reiki mevzularına takmış da, o da ondan duymuş da, kelime hoşuna gitmiş de, ulan bu laf şarkıya iyi gider diye düşünmüş de... Yani hiç öyle; ‘Hidayete erdim, Hindistan’a gideceğim, yeni albümle birlikte yeni felsefe de edindim, ben o eski ben değilim’ mavralarına sardırmıyor.
Beğenin, beğenmeyin ama hakkını teslim edin: Serdar Ortaç, başlıbaşına bir felsefe akımı abi; kimselere benzemiyor!