Ayıptır söylemesi, geçenlerde birkaç arkadaş uzun bir içki sofrasında sohbetin belini çattadanak kırdık.
Evlere dağıldığımızda karnımda bir pırpır kelebek, saat de daha erken, yoldan çıkıp kendimi yine sokağa vurmayayım diye, ekranı tek görebilmek için bir gözümü kapatarak zaplamaya başladım.
Müzik kanallarına ulaştığımda karşılaştığım şey, çift görmek şöyle dursun, halüsinasyon mu görüyorum diye kendimden şüpheye düşmeme neden oldu. Öyle ki, dağılan meclisteki yárenlerin birine telefon açtım. "Çabuk şu şu şu kanalı aç, bana ne gördüğünü söyle... Çok acayip bir durum var. Biz ne içtik ki bu kadar? Casablanca, West Side Story ve Love Story’yi ışık hızında peş peşe izledim; üstelik üçünün de başrolünde Kutsi oynuyordu. Hani insanın zihnine sakız gibi yapışan, sana ne’li bana ne’li şarkıyı söyleyen adam var ya, o... Ulan sahte rakı içmiş filan olabilir miyiz? Sen gelip beni bir acile filan mı götürsen acaba? Mideyi yıkatmak gerekebilir."
"Aaaa!" dedi, "Sen daha onu görmemiş miydin? Aşk olsun, hiç yakıştıramadım. Uzun zamandır izlediğim en matrak şey. Şahan mahan halt etmiş."
"Ben," dedim "yatmaya gidiyorum. Şu telefon konuşmasının bile rüyamda gördüğüm şeyin saçmalığı karşısında, zihnimin uyanık tarafının mantık peşinde koşarken yarattığı bir başka yanılsama olduğunu düşünüyorum."
"Bu cümleyi de kurdun ya, bence de yatsan iyi olur" dedi.
Rüyamda Kutsi’yle E.T.’nin Türk versiyonu olan meşhur yerli klásik (!) Badi’nin başrollerini paylaşıyorduk. Ben çocuk rolündeydim, o Badi. Neye benzediğini anlatmayayım; insan kábuslarını ortalığa döküp saçmamalı. Hem kendi bilinçaltının mahremiyetine hürmeten, hem de başkalarının huzurunu kaçırmamak adına...
Hadiseden birkaç gün sonra, gayet ayık olduğum bir anda, söz konusu konsantre "klásik" devşirmesine tekrar rastladım. Evet, gerçekten de varmış öyle bir şey.
Kutsi’nin Aşkın Gururu adlı şarkısına, Tayfun Dinçer’in yönetmenliğinde çekilmiş klipmiş... Fikrin, Tayfun Dinçer’e ait olduğunu tahmin ediyorum. Yani, her klip ve reklam yönetmeninin hayalidir herhálde bir uzun metraj çekmek. Hele ki sinema tarihinde klásik mertebesine ulaşmış bir film çekmek...
Eh, madem olamadı, bari mevcutlardan ortaya karışık bir uyarlama çekivereyim, torunlara Casablanca, West Side Story ve Love Story’yi ben çektim diye anlatırım, üstüne yemin bile ederim de başım ağrımaz, diye düşünmüş olabilir.
Fakat bu arada topun ağzına Kutsi gitmiş korkarım. Aslanlar gibi yakışıklı bir beyefendi olmasına rağmen, ileride gelmesi muhtemel bütün dizi tekliflerini tehlikeye sokmuş. Seray Sever ne kadar şarkı söyleyebiliyorsa, Kutsi de ancak o kadar rol kesebiliyor diyeyim, siz anlayın...
Batı Yakasının Hikayesi’ndeki kavga sahnesi şahsi favorim... Şöyle: Kutsi, manitaya, yani Maria’ya, "Sen bir dakka bekle, ben kavgayı ayırıp gelicem" yollu bir şeyler söylüyor. Yani o ağzını oynatıyor, biz hadiseyi altyazılardan takip ediyoruz. Kutsi, bir basketbol sahasının içine tellerin üzerinden atlamak suretiyle dalıyor. O sırada kavganın başlamış olduğunu görüyoruz. Bizim eleman, yani Kutsi Bey, olası en beceriksiz hamlelerle kavgayı ayırmaya çalışıyor.
Sonra bunun arkadaşı, bıçağı yiyor. Bu da gidip ona saplı bıçağı alıp, dostunu bıçaklayan elemanı bıçaklıyor. Bütün bunlar da bu arada, herkesin herkese karnını kabak gibi açıp davetiye çıkarması suretiyle oluyor. Neticede Kutsi Bey de elini kana buladıktan sonra, kavgayı mal gibi seyretmekte olan etraftaki elemanlar, karnınızı tuta tuta gülmenizi sağlayacak bir telaşsız telaşla kaçışıyor. Veee Kutsi Bey, altyazıda "Nedeeeen!?" diye okuduğumuz bir nidayla Tanrı’ya isyan ediyor.