Ah şu "hızlı akan tarih"in akselerasyonu... Ayça, biraz önce laflarken "Vaktiyle mamutlar vardı" tadında bir tavırla hatırlattı: "Vaktiyle faks denen bişi vardı abi. 90’larda televizyon programlarına yağan ruloları hatırlıyor musun?"
Vardı hakikaten... Şimdi hangi müzik kanalını açsanız, VJ’in önünde bir bilgisayar, gelen e-postaları yanıtlıyor.
Vaktiyle sardunyalar, zakkumlar, gül ağaçları arasından kafasını uzatıp ellerini kollarını bir sağa bir sola sallayarak şarkı söyleyen sanatçılarımızın görüntülerine klip deniyordu; peki onu hatırlıyor musunuz? (Rahmetli Zeki Müren ilerleyen yaşlarında koltuğa tersten oturarak şarkı söylediği bir "stil" de geliştirmişti; o apayrı bir modeldir.)
Şimdilerde hayat, bildiğiniz üzre interaktif bir sistemde akıyor. Çağ, proje çağı... Herkes oyuna dahloluyor.
Nil Karaibrahimgil’in Tek Taşımı Kendim Aldım albümünün ikinci klip çekilen şarkısı olan, Ayben’in de rap’iyle eşlik ettiği Peri, öyle bir interaktif yazboz hadisesi ki, insanın, tabiri caizse, "Matrix ulan Matrix!" diye slogan atası geliyor. İNTERAKTİF DİYE BUNA DENİR
Şöyle ki efen’im: Klip için öncelikle www.periliklip.com adresinde bir internet alanı açıldı. Bir süre önce gelmiş olan bülteninde hadise, "Dünyada ilk defa" şeklinde duyuruluyordu: "Dünyada ilk defa bu adrese giren herkes şarkının çıplak vokal kayıtlarını indirip istedikleri altyapıyla şarkıyı yeniden düzenleyebilecek ya da Peri klibinin yeşil fon önünde çekilmiş ham görüntülerini indirip kendi animasyonlarıyla yepyeni bir klip yapabilecek."
Video klibin yayınlamaya başlaması ve mevzuun haberinin ortamlara salınması üzerine site yoğun ilgiye maruz kalmış; yine bültenin yalancısıyız. Nil Karaibrahimgil, Kanada’dan, Çin’den, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden bile ziyaretçileri olan siteye İngilizce bilgiler de eklemek zorunda kalmış. Heyecanla gelecek video klipleri ve düzenlemeleri beklemeye başlamış.
Klip, bir süredir müzik kanallarında dönüyor. Allah için renkli ve ahenkli bir şey. Nil ve Ayben, "O beni prenses, peri sanıyor / Ne hata yapsam geri sarıyor / Mitolojiden biri sanıyor / Bendeki de saç, o taç görüyor" şeklinde (Ayben’in "Ben mükemmel değilim, bunu hazmet" şeklinde hadiseyi ünlemlendirdiği bölüm, şahsi favorim... Rap olsun, az olsun, bizim olsun.) sözleri terennüm ederken, salıncaklardan bulutlara, kanatlanmış, uçuyorlar.
KLİP VE PİNOKYO HİKAYESİNİN ORTAK YANI
Bu arada, ekranın altında, satır satır, masalsı klibe resimaltı niyetine bir "masal" okunuyor:
"Bir varmış, bir tane daha varmış. Rus köyünde iki balık yaşarmış. Aşkları varmış. Birinin adı İri, öbürününki İnce’ymiş. İri, ’Küba’ya kadar yüzelim’ demiş bir gün; ’Yeni sularla yıkansın aşkımız.’ İnce için fark etmezmiş. Bırakmışlar kendilerini akıntıya... Bir balıkçının ağına takılmış İri. İri ya... İnce de sıyrılmış hemen ağdan. İnce ya... Kemirmiş ağları, kurtarmış İri’yi... İri bir ölümden... Atlantik’e vardıklarında soğuk sulardan hastalanmış İnce. Ya geri döneceklermiş, ya tek bedene düşeceklermiş. İri düşünmüş... Böyle anlarda düşünülmez. İri, Küba’ya gitmeyi seçmiş. İnce de bir balinanın midesini boylamış. Boyladığı iyi olmamış. İri’nin hafızası beş saniyelikmiş. Nereye gittiğini ve adını unutmuş hemen. İnsan unutur, hatırlamazsa. Balıklar da... Onu da yutmasın mı bir balina! Sonra bir mucize olmuş. Hep olur. İri’yle İnce’yi yutan meğer aynı balinaymış. İnce, balinanın midesinde sıcaktan dirilmişmiş. Kavuşmuşlar birbirlerine. ’Cennet sevdiğinin yanıdır’ demişler birbirlerine. Bu hikáyeyi balıklar bir balinadan öğrenmiş. İnsanlar da bir şarkıdan..."
Şu balinaların mideleri, zaten masal áleminin randevulaştığı bir kafe gibi málûmunuz. Pinokyo da Geppetto’yla orada buluşmuştu hatırlarsanız.
İnsan, ayak uydurmakta zorlansa da ümitlenmeden edemiyor. Gelecek de bir gün gelecek denirdi; gelecek, kulağımız kirişte, ayak seslerini duyar gibiyiz; hakikaten de geliyor...