Senenin bu dönemleri geldi mi mutad ‘Şimdi Çeşme’de olmak vardı’ yazısını döşenmek farz oluyor. ‘Mecbur musun kardeşim? Bıktık senin sıla hasreti ağlaklarından.
Çok meraklıysan, bas git kendi memleketinde yaşa’ diyen arkadaşlara hitaben söyleyeyim: Vallahi iradem haricinde bir durum bu. Bünye emrediyor, parmaklar kendi kendine yazıyor.
İstanbul’un hastasıyız, meftunuyuz, burada yaşamaktan dolayı gayet mutluyuz; ayrı... Yine de bahar ve özellikle yaz ayları geldi mi İzmir, yazın asfaltından tüten buhar misali burnumuzda tütüyor.
Bugün işe gelirken az daha arabayı durdurtup kendimi bir koşu Haliç’e atıverecektim. Şuurumu yitirip atlarım matlarım diye korktuğum için bu aralar Boğaz Köprüsü’nden geçmemeye özen gösteriyorum, yemin ederim.
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Sizi bir kez daha düşünmeye davet ederim...
Biz bundan 10 yıl önce, yakın ötesi üç dostumla birlikte, gece vakti Sarayburnu’ndan denize girdik biliyor musunuz?
Yine böyle ‘yazımsı’ bir gündü. Normalde mart ortalarında bünyeyi denize bandıran, oysa o sene takvim mayıs sonlarını gösterdiği hálde henüz siftahı olmayan, sulak yerde büyümüş ve sulu mu sulu, kabına sığmayan dört deli İzmir hatunu, Anadolu Hisarı’nda öğlen rakısı içmiştik. Oturduğumuz iskelede az biraz (!) demlenip, ağız dolusu muhabbet edip en çok da kıçlarında külotlarla ve çın çın kahkahalarla denize atlayıp çıkan çocukları izlemiştik. Haset etmiştik...
Sonra Çubuklu Hayal’e gittik. Yine Boğaz’ın kıyısına çöktük, tabak gibi bir mehtap vardı; içli köfte modeli bir hálet-i ruhiye ile yakamozları izledik.
‘Yok, böyle olmayacak. Bünyeye iyot lázım’ dedim. Bir an için birbirimize baktık. Ayağa fırladık ve peşimizden atlı koşturuyormuşçasına arabaya atladık. Kıyı boyunca ilerleyip denize girebileceğimiz tenha bir yer aramaya başladık.
Fakat yok yani, git git bitmiyor. Sonunda Sarayburnu’na kadar vardık. Ara-tara yer beğenemiyoruz. E, pes mi edeceğiz? Direksiyondaki ruhdaş yáren, kenara çekti, kontağı kapattı:
- Manyak Turizm’in yolculuğu burada sona ermiştir. Böyle böyle Küçükçekmece’ye kadar kaptırıp gideriz biz. Kaderimiz Sarayburnu’ysa, arslanlar gibi çekeriz. Ya buradan gireceğiz ya da buradan gireceğiz...
Velhasıl, etrafta it-uğursuz fink atarken, kendimizi Boğaz’ın en pis yerlerinden birinde dalgaların koynuna bıraktık. Bir yandan da birbirimizi kolluyoruz güya: ‘Kızım, görüş menziline giriyorsun, çok açılmasana!’
O gün başımıza bir şey (!) gelseydi, hele ki bugünkü TCK ile ‘Ablalar belásını arayıp bulmuş’ hesabına, cezadan indirim de ne, mütecavizleri muhtemelen anında salıverirlerdi. Bizdeki deniz obsesyonunun boyutunu anlatabildim mi?
Dosttan öte kardeşim, biri erkek, biri dişi, iki kişi, İzmir’in en şahane işletmeci-iç mimar çifti Dilek ve Ömer, 22’sinde, yani dün, ben bu yazıyı cuma yazdığım için yani yarın, ortamın en şahane mekánlarından Çeşme Coffeeco’nun bu sezonki açılışını yapacak. Dostluğun ağır tarihçesinden tüm sevilenler orada olacak. Yenilecek, içilecek, muhabbet ve dans edilecek, yıkılana kadar gülünecek. Büyük ihtimalle, gecenin ilerleyen saatlerinde, denize girilecek... Peki ben?!
Müsaadenizle ağlamak istiyorum. Pek sevgili amirlerime sesleniyorum: Bu kulunuzu tez vakitte Ege’ye yollayacak bir iş çıkarmazsanız, Boğaz Köprüsü’nde intihar şovu yapmayı planlıyorum. Hayır, işin kötüsü şov mov derken su çeker, atlayıveririm, o olur. Öyle yani, en pasif agresif modelinden ve alenen tehdit ediyorum.
Brad’in suyunun suyu
Herkes için geçerli olmayabilir ama tanıdığım hemen hemen tüm kadınlarda ve şahsımda ‘evrimsel beğeni eğrisi’ (ne demekse!) şu minvalde seyreder: Ömercik tribi midir nedir bilinmez, çocukken, sarışın mavi gözlü her oğlanı kafadan yakışıklı sayarsın. Sonra gün gelir büyürsün ve errrkek dediğinin makbulünün esmer, yağız elemanlar olduğunun idrakına varırsın.
Fakat her şeyde olduğu gibi bu konuda da istisnalar mevcuttur: Paul Newman, Robert Redford, Steve McQueen, Jeff Bridges, Kiefer Sutherland, Sting... Ve bittabii, elbette ki Brad Pitt!
Málûm, Truva vizyona girdiğinden beri dünyada olduğu gibi memleket sathında da bir Brad Pitt ‘rüzgárı esiyor.’ (Hastasıyım bu klişelerin!) Öyle ki Vatan gazetesinin acar röportörü arkadaşımız Elif (Ergu), yaptığı röportaj sayesinde dünya gözüyle Brad Pitt’i görme fırsatını yakalayan NTV muhabiri Bahar Feyzan ile röportaj yapmış! İnsan, normalde böyle bir durum karşısında gülmekten yarılır ama söz konusu Brad Pitt olunca, akan sular duruyor:
Brad Pitt yakışıklılığıyla ve seksiliğiyle ünlü. Yakından nasıl, etkilendiniz mi?
- Bir muhabir olarak mı soruyorsunuz, bir kadın olarak mı?
İkisi için de yanıt verin.
- Bir muhabir olarak kaprisi olmadığı için sevdim. İçten davrandı. Kadın olarak da beğendim. Bir kere kesinlikle seksi, yakışıklı.
Güzel bir yüzün ötesinde ne var Brad Pitt’de?
- Çocuksu bir ifadesi var. Bir de bakmayı bilen bir adam.
Aynı zamanda karizmatik mi?
- Hayır, ne yazık ki karizmatik değil ama diğer özellikleri de yetiyor.
Sizce Pitt nasıl bir elektrik veriyor?
- Çok seksiyim, baştan çıkarıcıyım ama daha büyük adam olmadım.
Zemin eyleme müsait
Siz de artık gözleri dolmadan, hatta etrafta bir bakan yoksa hüngür şakır ağlamadan haber bültenlerini izleyemeyenlerdenseniz ve bugün yapacak daha iyi bir işiniz yoksa - demeyeceğim, varsa bile Allah rızası için, insaniyet namına her şeyi bir yana koyun, işi gücü bırakın ve aşağıdaki eyleme katılın:
Saat 12.00 itibarıyla, ‘Gelme Bush’ demek için Saraçhane’den başlayıp Beşiktaş’ta sona erecek bir bisiklet turu düzenlenecek. Bisiklet turunun ardından, 13.15’te, Beşiktaş Motor İskelesi’nde İsrail’in son günlerde Filistin’e yönelik saldırılarını kınamak üzere bir basın açıklaması yapılacak.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun organizasyonu, muhtemelen dünyanın bu cehennemi gidişatını değiştirmeyecek ama en azından bir tavırdır ve hiçbir şey yapamamaktan dolayı durduğu yerde kuduran naçar bünyemiz, buna bile fit. Ayrıca, biz hani protesto eylemlerini sadece yakın civarlarda ve güneşli havalarda koyan ekabir bir ırkın ahvadıyız ya, işte, zemin eylem koymaya müsait...