Bugün evden çıkmadan önce TV'de en son George Michael'ın Mary J. Blige ile düet yaparak söylediği, orijinalde bir Steve Wonder şarkısı olan ‘‘Always’’in klibini izledim. Bayıldığım bir şarkıdır, klibi de şahane bir seyirliktir.
Çocukluğumuzdan beri iştahla dinlediğimiz bir vokal olan, onca kasıntı yılın ardından komik bir skandalla eşcinsel olduğunu açıklamak zorunda kaldıktan ve rahatladıktan sonra hayatının en verimli dönemlerinden birine giren George Michael ile her dem muhteşem Mary J. Blige...
Klipte bu ikili, klonlanmışçasına, ‘‘sayısız adet kendileri’’ olarak bir kulübün içinde dans ve muhabbet eder, salınır da salınırlar... Güzel bir kulüp manzarası arzederler. İyi figürler attırırlar, mütebessim selámlaşırlar, vakar arzeden ifadelerle birbirlerini ve kendilerini keserler, hatta George Michael suretinde DJ'lik yaparlar...
İyidir yani; oraya gitmek, orada olmak istersiniz...
Bugün işe gelirken, Ahmet Güntan'ın muhteşem şiiri Beyaz Peugeut'daki ‘‘güneşin altında radyo dinleyen çocuk’’ gibiydim. Alıntılayacak olursak:
‘‘(...) Güneşin altında radyo dinleyen çocuk / FM'de ne çalıyor / Dünya senin ama sen dünyaya ilişme / Peugeot çalıştı korna çalıyor bin arkaya / Her şey önünden bir bir geçsin başını cama daya (...)’’
Akşama dolunay var. Bir arkadaşın tabiriyle zaten ‘‘diş etlerim kamaşıyor, dişlerim gıcırdıyor.’’ (Hey güzel Allah'ım, dünyanın bütün lunatikleri de bizi mi bulur?) Simgelerin yine çenesi düşmüş, telgrafın tellerine kuşlar konmuş; yol, tahminimden hızlı geçiyor...
Teşvikiye'den İkitelli'ye, şizofrenik bir güzergáh boyu alnım cama dayalı: Teşvikiye'de solaryumdan ve Türkbükü'nde güneşlenmekten maun rengine dönmüş bir kısım Nişantaşı kadını... Tarlabaşı'nda travestiler ve türbanlılar, çarşaflılar... Unkapanı Köprüsü'nde kürdana benzeyen kamış oltalarıyla her yaştan ve cinsten balıkçılar... Balat'daki harikuláde ağaçların altına portatif sandalye açmış nargile ve bira çekenler... Gölgeli çimenliklerde yere yatmış uyuyanlar... Otoban boyunca nereden geldiğini, nereye gittiğini, bir yaya olarak orada ne aradığını merak ettiğiniz, yol kenarına işeyen birtakım adamlar... Kıçlarında ‘‘O şimdi manken’’ gibi abesle iştigál çıkartmalar yapıştırılı, Susurluk kamyonu gibi ilerleyen, çevresinde kim varsa sıkıştıran heyulá misáli kamyon ve kamyonetler... Bayrampaşa duvarlarında ‘‘Trip’’ yazılı graffitiler...
Gazeteye yaklaşırken ‘‘Hadi bari,’’ dedim. ‘‘Radyo da açık, iyisi mi şarkılardan fal tutayım.’’ Kadının biri sormadığım hálde söylemişti bana zaten. ‘‘Aman kızım, sen sakın ruh çağırma seanslarına falan katılma. Yıldızın çok düşük, yerlerde sürünüyor. Ruh gelirse kesin senin içine girer’’ diye...
Bilin bakalım falımda ne çıktı: Ebru Gündeş'in, klibi bu aralar kanallarda bol bol gösterilen şarkısı: Ceza mı? (Ben de sormak isterim doğrusu; ‘‘Ceza mı? Yine ne suç işledim? Kaderin yargıcı bana kalem kırmaktan hiç yorulmayacak mı?’’ diye...)
Klibi görmüşsünüzdür herhálde: Hani ‘‘delikanlı’’ Ebru Gündeş'in, camgöbeği kontak lensli, semi-nü fotoğraflarını basına dağıttıktan sonra yine o ‘‘bol degajeli’’ kıyafetleriyle poz-poz-poz kestiği klip... Biraz önden, biraz profilden, biraz arkadan: ‘‘Bakınız, bu endam, bu edaların hepsi benim oluyor’’ pozları... ‘‘Bak, bakınız, baksınlar’’ cömertliği...
Bu arada biliyorsunuz, Gündeş, álemde kendisini bikinili fotoğraflayacak bir muhabir olamayacağı ‘‘sanrı’’sıyla, basınla bir milyon dolarına iddiaya girmişti. Hemen ertesi günlerde, teknede çekilmiş bikinili fotoğrafları yayınlandı gazetede. Memnun olmuşlardır, tahminimizce...
Söylemiş miydim? Ebru Hanım, klipte arada sırada bir kulübün içinde de görüntüleniyor. Bir poster adamını, pek civelek, pek işveli, güya vakur ifadelerle keserek, kalça kıvırıyor...
Bu arada şöyle sözler terennüm ediyor: ‘‘Sus mu geldi aniden susmayan dudaklara? / Küs mü geldi aniden içinden içinden?’’ Dumur... Belirtmeden geçmeyelim, nakaratta da ‘‘Ceza mı yar, ceza mı??’’ sorusunu, ‘‘Cezamuyarcezaamuuu?’’ şeklinde telaffuz ederek, mebzul miktarda sarfediyor.
Ebru Gündeş, málumunuz olduğu üzre, fiziğine değil, sesine güvendiğinin altını sık sık çizen, ‘‘kulvarının farklı olduğunu’’ mümkün mertebe her fırsatta dile getiren bir kadın. Farklı kulvarlardan bahsetmekten hazzeden tüm şimal yıldızlarımız gibi, enteresan bir şekilde kendisiyle çelişiyor.
Çok farklı hakikaten... Düşününce, misál, George Michael'ın klibi, Beyoğlu'ndaki Cambaz ise, Ebru Gündeş'in klibi, Kuruçeşme'deki Laila... Farklı, olası en ironik açıdan çok farklı bir kulvarda hakikaten...