Az önce binada Erol Evgin’i gördüm. Ben de çocukluğunu 70’lerde yaşamış her Türk kız çocuğu gibi büyüyünce Erol Evgin’le evleneceğimi zannettiğimden, o zamanlardan yadigar bir refleksle yolunu kesip evlenme teklif ediyordum az daha...
Bu arada, ofisteki masam karınca istilası altında. Nereden girdiler, neden dışarıda takılmak varken salak gibi bir medya binasına girdiler ve yine neden illá ki benim odaya geldiler anlayabilmiş değilim.
Bu aralar iyi şeyler çağırmaya ve her bir haltı hayra yormaya gayret ettiğim için çok takılmamaya gayret ediyorum; penceresi açılabilen bir odada çalıştığım için mutluluk vesilesi sayıyorum.
Fakat bir taraftan da sinir bozucu bir durum.
Miniminnacıklar... Üstelik, benim bildiğim karıncalar belli bir nizam içinde hareket eder; bunlar serseri mayın gibi döneniyorlar. İlk bakışta anlaşılıyor; biraz salaklar... Klavyeye uzanan ve dayandığı masanın üzerinde doğal olarak kıpraşan kollarımın, dirseğimin altına, klavyenin tuşları arasına girip çıkıyorlar habire. Hoyrat bir hamleyle öldürmeyeyim diye dokuz takla atıyorum. Buna rağmen, birkaç saat içinde yanlışlıkla kaç karınca telef ettim bilmem. Neden sonra kendimi yakaladım. "Kardeşim, siz intihar komandosu eylemi koyacaksınız diye ben niye günaha giriyorum. X’tirin gidin başımdan" tonunda karıncalara çemkiriyorum.
Televizyon ekranıyla konuştuğumuz yetmiyordu, bir karıncaları kısmıştı. Pek tekin bir ruh háli içinde değilim anlayacağınız.
Tayyip Erdoğan’a bakıyorum, öfke bile duyamıyorum. Atilla Koç, müzedeki yazıyı indirtti mi bindirtti mi, bünyeyi zorluyorum zorluyorum, umursayamıyorum.
Birkaç gündür mütemadiyen Mor ve Ötesi’nin Büyük Düşler’ini ve Tanju Eren’in aralarında yine Mor ve Ötesi’nin de olduğu, Aylin Aslım, Teoman gibi birçok farklı müzisyen tarafından seslendirilen şarkılarından oluşan 40 isimli albümünü dinliyorum. Her sigara insan hayatından beş dakika götürüyor ya, her iyi şarkı da ömre bir beş dakika filan katıyor olsa gerek. Müzik olmasa, 10 yıl kadar önce mefta olmam gerekirdi diye düşünüyorum.
Berbat bir haftaydı. Sezen Aksu’nun son kertede isabetli bir şekilde dediği gibi: Hayat imtihanla geçiyor. Ve memleket meseleleri ile sizin de yüksek müsaadenizle, bu hafta, full time, saçmalama hakkımı kullanıyorum.
Anlamış bulunuyorum ki gözümle görmeden rahatlayamayacağım. Bir kadim dostum hayati bir tehlike atlattı. İki gündür süren bu daldan dala saçmalama silsilesi sayesinde fark etmiş olmalısınız ki aklım zaten firari. Bari cismiyete de dökelim işi. Benim elim İzmir’e gidiyor.
Şu haftasonu geçsin, daha akıllı uslu mevzularda buluşuruz. Söz.