Truva’nın yarattığı infiali taze atlatmıştık ki hayat ve Hollywood önümüze Büyük İskender’i koydu. Film hakkında ahkám kesecek değilim, zira gitmedim.
Gitmeyi de düşünmüyorum, zira Kral Arthur’u izledikten sonra bu büyük Hollywood prodüksiyon tarih filmlerinden yana perhize girmeye karar verdim.
Hatta tövbeliyim bile diyebilirim. Filmlerin saçmalık dozajı, ürkütücü bir akselerasyonla artıyor azizim.
Cesuryürek şahaneydi, Gladyatör nefisti, Truva -Eric Bana ve Brad Pitt sağolsunlar- gayet hoş bir seyirlikti ama yine de eh işteydi. Kral Arthur ise fena ötesiydi. Büyük İskender’in gösterildiği sinemaların önünden bile geçmemeye niyetliyim.
Yine de filmle ilgili her türlü tartışmaya vakıfım yani.
Bilindiği üzre, en harlı tartışmalar İskender’in cinsel tercihi, yanisi Küçük İskender üzerine döndü.
Oltaya bir cinsel tercih muhabbeti bağla, dünyanın bütün sazanları toplansın tabii...
Valla Büyük İskender, heteroseksüel midir, eşcinsel midir, biseksüel midir bilemeyeceğim ama Tuna Nehri’nden Himalayalar’a, Tanrı Dağları’na, Hindistan’a filan yayılan fetih seferleri sırasında arada bir yerlerde kendilerini deli öpmüş, orası kesin!
Popüler Bilim ve Kültür Dergisi Focus’un Aralık sayısının kapak konusu: İskender’in Peşinde.
‘Asya’nın Efendisi’nin Anadolu’daki rotasını izlemişler, konuyla ilgili bir de şahane harita vermişler. ‘Görmeyenler haritaya şöyle bir göz atsın, ne dediğimi anlayacaksınız’ der, mevzudan sessizce ikilerim.
Ben başka bir konuya takılmış vaziyetteyim.
Focus’un, bir önceki sayısının kapağında Mickey Mouse kulaklı Che vardı. Başlık: ‘Karizma olmak ya da olmamak.’
Derginin Yayın Yönetmeni Özgür Atanur, dert yanıyordu. O sayı, hiç almadığı kadar okur tepkisi almış.
Millet, zahmet edip de konuyu okumaya gerek duymadan galeyana gelmiş: ‘Vay, sen misin, Miki Fare kulaklı bir illüstrasyonla Che’yi tiye almaya kalkan!’
Oysa içerikte Kennedy’den Picasso’ya, Mahatma Gandi’den Jül Sezar’a birçok karizmatik kahraman ele alınıyor ve Che içinse şöyle deniyor:
‘Che Guavera, 20. Yüzyıl’a damgasını basan gerçek bir ‘karizmatik lider.’ (...) ‘Comandante’ etkisini 21. Yüzyıl’da da sürdürecek gibi gözüküyor. Grafik sanatçıları, ona Mickey Mouse kulakları taksalar da, portresini t-shirt’lere ve hediyelik bassalar da, adına müzikler bestelenip kazanç sağlansa da, kimse onun gibi olamayacak.’
Aynı şey Yeni Yüzyıl’da köşe yazarken benim de başıma gelmişti. Günümüzde sloganların içinin nasıl boşaltıldığından bahsetmeye çalışırken, sol tandanslı Yazın dergisinin kapağından dem vurmuştum.
Kapakta elinde kolum kadar bir puroyla Che’nin resmi vardı ve kapak başlığı olarak altında ‘Bir yaşam tarzı olarak Che!’ yazmaktaydı.
Ben de ‘Bu, pekálá puro dergisi Cigar Aficionado’nun kapağı da olabilirdi ve altında ‘Bir yaşam tarzı olarak Cohiba’ yazabilirdi’ demiştim.
Ne dediğimi anlamaya çalışmaya tenezzül bile etmeyen bir kısım okur galeyana gelmişti: Vay, ben miydim Che’ye böyle böyle dil uzatan...
Hadi, diyelim ki benimki bir gazete sütunu. Gazete okuru, izandan yana geniş bir yelpazeye yayılır. Ama kardeşim, bu da bir bilim-kültür dergisi yahu! Para verip almışsın, demek ki hayata geniş bir açıdan bakmaya, anlamaya çalışmaktasın. Bir dur, bir oku, bir bak, bir anla yani. İncilerin mi dökülür?
Üstelik Focus, adı üzerinde bir ‘popüler’ bilim ve kültür dergisi. Son derece komplike konuları, en anlaşılır şekilde okura aktarıyor. Bunu da gayet iyi yapıyor. Tavsiye ederim.
Tabii geçinmeye ve anlamaya gönlü olanlara...
Yoksa James Joyce’un Ulysses’ini hava atmak ve arada bir tozunu almak için kütüphanesine yerleştiren, Playboy’u da içindeki makaleleri okumak için aldığını söyleyen arkadaşlardan bahsetmiyorum.