Shakespeare’in gelmiş geçmiş en bildik vecizelerinden biri olan "Tüm dünya bir sahnedir" cümlesinin bu ülkede ne kadar yanlış anlaşıldığına takıldım gidiyorum bu aralar, çok kesif bir esefle...
Ülkenin gidişatının tabiri caizse "ileri gelen" aktörlerinin esasında hakikatli aktörlükten nasibini alamamış artizler olduğuna bakmaktan bitap düşmüş bir hálde...
Bu yüzden olsa gerek: Bizim coğrafyada, her racon kesen basiretsize "Artizlik yapma lan!" diye çıkışılıyor olması...
Ve o birbirine racon kesenlerin, hiç dönüp kendine bakmamış, geçtim hakikatli kahramanlıktan, hakikatli ’karakter’ canlandırmaktan, hiç gerçek anlamıyla oyunculuktan nasibini alamamış ’artiz’ler olması...
Ve maalesef, bunların büyük bir çoğunluğunun, bir yandan ağzında sinkaflı tükürüklerle ve beceriksiz yumruklarla birbirine saldırırken, diline en çok "Tiyatro yapma lannnn!" cümlesini pelesenk etmiş elemanlar olarak TBMM sıralarında oturmaları...
Tamam, tüm dünya bir sahnedir... Ama bizim coğrafyanın bu sezonunda, ’salon’, gerçek hayattan yana, maalesef beceriksiz Polat Alemdar’larla beceriksiz ’köyün sofu ve yobaz hocası’ları arasında bölüşülmüş durumda. Bitmek de bilmiyor nalet sıkıcı oyun, inmek bilmiyor o kusturucu perde...
Hayatın yine de ironik, satirik bir yanı var Allah’tan...
Şu son haftalarda; döndük dolaştık avuntuyu ve sığıntıyı, yine tiyatroda bulduk.
Geçtiğimiz Pazar, Kadıköy, Bahariye’deki Müjdat Gezen Tiyatrosu, Savaş Dinçel Sahnesi’nde, Uçurtmanın Kuyruğu isimli oyunu izledik. Bir ömürlük hayranı olduğumuz ve ömrüne bereket dilediğimiz Savaş Dinçel’in yazıp yönettiği ve birey olamama hálinin sorgulandığı oyunda, memleket ahvaline daldık gittik.
Ben ki ’içimdeki çocuk’ muhabbetine fena hálde gıcığımdır; konunun içinden içimdeki çocuk geçmiyor, konunun ta kendisi içimdeki çocuk, ona rağmen, oturup herkesin içindeki çocuk için birkaç gözyaşı dökeyim istedim, öyle söyleyeyim.
Babasının yularını kendi istediği kulvara hunharca koşması neticesinde kişiliğini bulamamış eleman rolünde Aykut Taşkın ve onun alt ve de bastırılmış, zıpır benliği; o Pinokyo’ysa, onun bu kez doğru yolu gösteren tilki arkadaşı, ’alter ego’su rolünde İlker Ayrık, karşılıklı döktürüyorlar; kaçırmayınız derim. (Bu arada, salonda, aynı zamanlarda iki ayrı oyun sergileniyor. Gişede bir basiretsizlik söz konusu. Hangi oyuna bilet istediğinizi özellikle belirtiniz derim. Ha, ertesi hafta da bir sonraki oyuna bilet alın; ayrı... Tiyatro adam öldürmüyor, biliyorsunuz di mi? Gidince ne özlediğinizi anlayacaksınız; eğer ihmallerdeyseniz. Kötüsü hakikaten insanlığın icat ettiği en büyük işkencedir ama iyisi; hele ki o anki hálet-i ruhiyenize hitap ediyorsa, sanat dallarının pek çoğuna basabilir...) Hararetle tavsiye edilir.
Bunun yanında, yine İstanbul’da ikamet ya da şehri ziyaret edenlere, bu sezon son buldu ama önümüzdeki yıl, Garajistanbul’da, Taldans grubunun Dolap isimli tek perdelik gösterisini de kaçırmamaları, yine hararetle tavsiye edilir.
Tabir ürkütmesin ama: Deneysel bir çalışma... Mustafa Kaplan tarafından, Filiz Sızanlı ve Ömer Uysal’ın katkılarıyla hazırlanmış olan, Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın sahnede performans segilediği sırada; "’Nası’ yani?’ dedirtirken düşündüren" gösteri, ekip tarafından "Buzdolabını bir yerden alıp başka bir yere taşıyor olma háli" olarak anlatılıyor. Ama... Bu konuda "ama" bile demeyeceğim, öyle söyleyeyim... Kadın-erkek-muktedir-mazlum-yetişkin-çocuk-sen-ben-öteki: Nereye çekerseniz oraya götüren, insanın kafasının içinde gaipten cümleler kurdurtan, bir acayip, bir ilginç seyirlik...
Meydanlarda toplanılıyor, karşı grup da e biz daha kalabalık bir şekilde hangi meydanda toplansak diye düşünüyor ya şimdilerde...
Biraz da kültür-sanat ortamlarında toplanın be kardeşim? Her gün aynı boktan diziyi izlemektense, (O ona şunu dedi, bu buna şunu dedi, o zaten ötekine de geçen gün şöyle Sayın’lı bi hitapla şu şekil bi’ hakaret etmişti...) biraz da hayatın tortusuna bir göz atın, kulak kabartın...
Tüm dünyanın bir sahne olması durumu nasıl ki taş gibi bir gerçeklikse, insanın insana kakofoniden azade bakabildiğ yegáne yerin tiyatro sahnesi olması da aynı şekilde bir muhakkak. Hayır, artizlikten bahsetmiyorum. Sözde değil özde insanlık hállerinden söz ediyorum. Allah aşkına, insaniyet namına, anlayın...