Ali Baba’nın çiftliğinde otrişli keçi var

Bu sabah (cuma) telefonum acı acı çaldı. Arayan geyik üstadı bir dostumuz: ‘Sadece iki kelimem var’ dedi: ‘Otrişli keçi...’

İçimden birkaç kez tekrar ettim: Otrişli keçi... Otrişli keçi???

‘Otrişli keçi ne be? Kıbrıs bayrağı için düşünülen yeni bir tasarım filan mı? Hani Kıbrıs’ımızın sembolü keçimiz, bayrağımızın yeni motifi olsun ama bayraktaki keçi ele güne karşı az biraz da ‘şık’ görünsün, ‘hanımefendi olduğu kadar frapan sanatçı’ edası taşısın hesabına?.. Bir nev’i Denktaş tribi: Yeri geldiğinde bir keçi kadar inatçıyızdır ama konu, adımızı taşıyan torunumuzun yurt dışında ucuz eğitim almasıysa, kılımızdan tüyümüzden o kadarcık olsun taviz verebilir, Rum tarafıyla fingirdeyebiliriz, manasında...’

‘Sen bu aralar kafayı Rauf Denktaş’la yedin’ şeklinde çemkirdi. ‘Otriş takmış bir keçiden bahsediyorum, aklına gele gele bu mu geliyor?’

‘Abi insanın aklına ‘Otrişli keçi’ dendiğinde otomatikman gelmesi gereken bir şey var da ben mi kaçırdım? Varsa öyle bir şey, hayvanat áleminin Vural Gökçaylı’sı olarak dilini korkak alıştırma, sınıfla paylaş, müteşekkir kalalım.’

Neden sonra düşündüm: ‘Anladııım! Seren Serengil Ünlüler Çiftliği’nde keçi taklidi mi..?’

Sabırsızca sözümü kesti: ‘Hemen şu an susuyorsun ve gidip televizyonu açıyorsun. Deniz Seki’yle Emel Müftüoğlu, Çarkıfelek stüdyosunda suni çiftlik ortamı yaratmışlar. Sanırım bir tür Ünlüler Çiftliği Parodisi yapmayı planlıyorlar ama bunların programdan da Ünlüler Çiftliği Parodisi Yapılan Yarışma Programı Parodisi türünden ayrı bir parodi çıkar yani. Parodi matruşkası gibi... Valla çok acayip. Hem konuklardan biri de Huysuz Virjin...’

Artık o noktada ahizeyi elimden fırlatmış, televizyona doğru hamle etmiştim bile.

Amanın bu, bu, bu ne bu be?!? Huysuz Virjin memesini çıkarıp kucağındaki minik Saint Bernard yavrusunu emzirirmiş gibi yapıyor. Bu arada stüdyoda boynuna kurdele takılmış, alnına bayrak yapıştırılmış bir sıpa, hakikaten de boynuna turuncu, fuşya, mor otrişler dolanmış keçi yavruları, tavuklar, horozlar, kazlar, hindiler filan fink atıyor.

Yine bu arada, programın anonim yarışmacısı da validesinin karnından amatör Demet Akbağ olarak doğduğunu zanneden bir öğretmen hanım. Bir yandan göbek atıyor, bir yandan da maalesef pek beceremeyerek Nükhet Duru’nun, Neşe Karaböcek’in ve gözüyle görmeyenler inanmayabilir ama Cem Karaca’nın taklidini yapıyor!

Üstelik ‘sahneye’ öyle hakim ki Resimdeki Gözyaşları’nı söylerken; ‘Seyircimmm de bana yey-yey-yey-ya kısmında eşlik edecek ama...’ benzeri cümleler bile kuruyor!

Bir ara Huysuz Virjin elini Çarkıfelek’in çarkına attı ve ne oldu dersiniz? Eline, daha doğrusu sarı satenden eldivenlerine tavuk pisliği bulaştı! Affedersiniz, stüdyodaki tavuklardan biri, ‘Ben böyle programın çarkına!..’ tepkisini ‘anlamlı’ bir protestoyla ifade etmeye karar vermiş olsa gerek.

Biz tabii program bitene kadar ekranın karşısında çakıldık kaldık. Ezberimiz tarumar olduğu için; ‘Ulan ben ne yazacaktım? Hatta benim adım neydi? Sen kimsin? Biz nerdeyiz?’ tereddütlerinde, o günün ajans haberlerini ve interneti silbaştan taradık.

Aradan biraz zaman geçti ki zırrr, daha doğrusu, dürülü dürülü, yine telefon...

‘Söyle yağızım, yiğidim, erkek güzelim?’

‘Biz Evleniyoruz evindeki elektriklenme geyiğine yeni bir model geliştirmişler. Şu anda Gelinim Olur Musun? yarışmasındaki gelin adayları, ilk kez canlı yayında damat adaylarıyla tanışıyor. Ortada ha bire aynı geyik dönüyor. Haberi benden al: Aşkın, sevginin, hoşlaşmanın filan yeni adı ‘İçini akıtmak’ olmuş.’

‘Oha! İçine akıtmak mı? RTÜK, kanalı kesin kapatır valla...’

‘İçine değil a benim salak kızım, içini akıtmak! Ebru Akel; ‘Adaylarımız arasında içinizi akıtan biri var mı?’ diye soruyor. Onlar da ‘Benim içim bilmem kime aktı’ şeklinde cevap veriyor. Hah, bak yine dedi; kaynanalardan biri şu anda içinin bütün gelin adaylarına aktığını söyledi.’

Böyle bir provokasyon karşısında mümkünatı yok, oturduğum yerde oturamam. Háliyle yine televizyonun başına yollandım.

Hakikaten, içli álemde akan akana... Ya da akıtan akıtana... Neyse işte...

Daimi bir akıntı söz konusu, orası kesin...

Akıntı akar, Türk bakar málûm. Yine kendimi alamayıp, programı sonuna kadar seyrettim.

Bizimkinin bir günlüğüne gündüz kuşağı programlarına takılacağı, üstelik de mazohist eylemini, sado-mazo platforma taşıyıp bizimle paylaşmaya karar veresi tuttu diye var ya, gün boyu geviş getirircesine kafayı yedim.

Şimdi bana adımı sorun, Serap Ezgü, Yasemin Bozkurt, hatta -ekranlarımızın özlenen güzel insan, gönül kadını- Esra Ceyhan filan diyebilirim....

Gençlerin önünü açmak lázım

İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun görevden alındığını duyduğum an, zevkten dört köşe olduğumu gizleyecek değilim.

Şey diye görevden alındı ya hani... Eeem, neydi? Hah, ‘Tanzimat Fermanı’ndan 165 yıl sonra yargısız infaz uygulandığı’ içindi: ‘Benim hatam, aşırı demokrat, üniversitede herkese aşırı hoşgörülü olmam. Benim suçum, tek devlet, tek ulus, tek vatan, tek bayrak ve tek dil dememdir. Benim en büyük suçum ise üzerindeki ölü toprağını kaldırarak, İÜ’yü dünyanın en üstün 500 üniversitesi arasında sokmamdır.’

Bu destansı beyanatı okuyunca, bir an için kendimden şüpheye düştüm: ‘Biz yanlış tanımış olabilir miyiz acaba kendisini?’

Yani intihalle, üniversiteyi bir derebeylik gibi yönetmekle itham edilen biri olması, arada bir ‘Gerekirse birkaç yüz bin genci gözden çıkarır, bir koşu gider Yunanistan’ı alır geliriz’ benzeri gani gani aklı selim (!) içeren ifadeler kullanması, ‘Üniversitelere türbanlı giremeyeceği gibi mini etekli de giremez, bizim müdahalemize gerek kalmadan arkadaşları onları uyarır’ benzeri hiiiç provokatif olmayan (!) cümleler kurması, bizi yanıltmış olabilir.

Belki de kendisi tam da iddia ettiği gibi en kahraman Kemal Alemdaroğlu’dur.

Diyordum ki..: Her zamanki gibi imdadıma 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yetişti.

Ben ne zaman böylesi bir tartışma huzura gelse, safımı Demirel’in durduğu cepheye göre belirler, sağduyunun sağlamasını, onun vecizelerine ters açıdan bakarak, cümlelerini bir de tersten kurarak alırım.

O ne diyorsa, aksinin doğruluğundan yana iman cilalarım.

Bakınız Demirel buyurmuş: ‘Sayın Prof. Dr. Alemdaroğlu, çok değerli bir eğitimci. Kendisinin böyle bir muameleye maruz kalmasından dolayı üzüntü duydum. Bu GENÇ insanları kırmamak lázım.’

Alemdaroğlu genç mi? Demirel’in yaşından ve izanından bakınca, öyle...

Alemdaroğlu demokrat, hoşgörülü bir akademisyen mi?

Nereden baktığınıza bağlı. Neye ve kime göre?..
Yazarın Tüm Yazıları