Paylaş
Fotoğraf: Sude Çavuşoğlu (DHA)
Bundan birkaç yıl önce şehrin takımları için çok güzel kampanya başlatılmıştı “Şehrin takımına sahip çık…”
Şehrine sahip çıkmakla başlar her şey… Önce mahallenden başlar, bakkalı, kasabı, berberi, manavı… Mahallenin esnafıdır kalkındıran, sonra şehrin markasına geçer… Derken şehrin ticareti canlanır…
İşte tam da onun gibidir şehrin özel tiyatroları da…
Hepimiz ilkokuldayken, ortaokuldayken sınıf arkadaşlarımızla el ele tutuşup, öğretmenlerimizin eşliğinde bu tiyatrolara gidip, çocuk oyunları izlemişizdir… Muhtemelen izlediğimiz o oyunları da unutmuşuzdur. Ama o tiyatrolar bugün hala ayakta ve yetişkin oyunlarıyla sahnedeler.
Onlardan biri de Tiyatro Mavra!
Bu haftaki röportaj konuğum yıllarını tiyatroya adamış Adanalı oyuncu Akil Yıldırım… 30 yıllık belediye tiyatrosu birikiminden sonra Adana’da Tiyatro Mavra’yı kurdu…
Öyle naif, öyle içten ki… Ve öyle iyi bir gözlemci ki! Her hareketine, her anlatımına kahkahalar atıp, bir yandan da derin düşünceye dalabilirsiniz… Bir insanın hayatı komedi olur mu? Onun olur! Çünkü “Baktığı pencere”si bambaşka…
Buyurun birlikte tanıyalım…
Akil Yıldırım kimdir biraz sizi tanıyalım?
1965 Adana doğumlu. Anne ve babasının tek oğlu…
Başka kardeş yok mu?
Tabii bir kardeşim var Ali Haydar Bozkurt. Allah herkese öyle dost versin.
Nasıl keşfedildiniz de tiyatrocu oldunuz mu desek?
Lisede Edebiyat öğretmenim tarafından. Baktı ki derslerle alakam yok, geldi dedi ki “Akil, zorlamaya gerek yok olmayacak” O zamanlar kendisi de şehir tiyatrosundaydı. “Seni gel konservatuara yazdırayım” dedi.
“Senden bir şey olmaz” derken herhalde kabiliyetinizin tiyatro yönünde olduğunu görüyor değil mi? Hani sırf bir meslek olsun diye konservatuara götürmemiştir?
Aynen aynen! Okumayla bir şeye gidemeyeceğimi anlamış. Kendisi de tiyatro kökenli olduğu için anlıyor.
Tiyatro deneyiminiz var mıydı?
Tabii. Liselerarası oynamıştık. “Kadıköy iskelesi” diye bir oyundu, sahnede de mayamda oluşunu anlamış demek ki. Belediyenin konservatuarında çok çok iyi hocalar vardı, Nuran Tekerek, Emin Olcay, Ender Yiğiter, Cengiz Sezici gibi iyi oyuncular vardı.
Sonra?
Kursları aldık, “Çağdaş Sanat Tiyatrosu” diye Ender Yiğiter hocamız eşiyle tiyatro açtı, orada çocuk oyunuyla başladım.
Anne baba bu işe ne diyor?
Baba çiftçi, bin dönüm arazi yönetiyor. Kesinlikle karşı! Hatta babam derdi ki “Oğlum sen niye el âlemi güldüyorsun, para vereyim sen git gül” derdi. Babam rahmetli olana kadar benim mesleğimi soranlara “Ticaretle uğraşıyor” derdi.
“Babamı keşke dinleseymişim” diyor musunuz?
Hayır demiyorum, hatta rahmetli babam beni izliyordur ve “İyi ki de beni dinlememiş” diyordur, buna eminim. Dünyanın en zevkli mesleğini yapıyorum.
Hangi tarafından tutulunca zevkli peki? İnsanları güldürmek mi, düşündürmek mi? Hüzünlendirmek mi?
Her şeyiyle! Öğretmesiyle, öğretmesiyle, mesaj vermesiyle…
Aslında öğretmeniniz “Senden bir şey olmaz” derken sizden büyük bir şey çıkarmış sanki?
Sanırım doktor, mühendis olmaz şeklinde düşündü. Ama şu yaşıma kadar doktor da oldum, mühendis de oldum, kaymakam da oldum, asker oldum, eşcinsel de oldum, öğretmen de oldum, bekçi de oldum.
Zor olan rol var mı?
Zor değil de altından kalkamadığın rol zordur, iş ki o gömleği giyebilmekte. İki dakikalık rolü başarmak çok önemli... Çalıştıktan sonra zor bir şey yok ama.
Kaç günde ezber yapıyorsunuz?
Bir oyun 45 günde çıkar.
Nasıl oluyor?
Masa başında biter iş. Rolünü okursun, anlarsın, yönetmen ile oyuncu aynı frekanstaysa oyun su gibi gider.
Gülme krizleriniz nasıl oluyor?
Hepsi provada gerçekleşiyor. Provada gülüyoruz, ağlıyoruz her şeyi dibine kadar orada yaşadığımız için seyirci karşısına çıktığımızda işin ciddiyetine geçmiş olunuyor.
Her oyunda sufle alınıyor mu?
İyi bir oyuncu sufle almaz. Her şeyi başında bitirirsiniz. Eskiden de o, mesela 3 saatlik oyunlar var işte o zaman anlat anlat anlaattt... İşte orada unuttuğun zaman alırsın. Belki de hala vardır ama sanmıyorum, o da kalmamıştır.
Doğaçlamaya mı kalıyor?
Aynen doğaçlamaya da kalıyor. Ben mesela sufle alamam, dikkatim dağılır “Arkada n’oluyor!” olurum.
Çocuk oyunuyla başlamak bir tercih miydi?
Çocuk oyunu bu işin başlangıcıdır. Çocuk oyununda oynamayan bir kişi yetişkin oyununda başarılı olamaz. Bütün vücut estetiği çocuk oyununda kazanılır. Çocuk oyununda maymun oluyorsun, tavşan oluyorsun, cambaz oluyorsun. Zaten konservatuarlarda verilen derslerde vücut estetiğidir, “Hadi maymun taklit et” derler. Bütün uzuvlarını tanıyasın diye. Bir oyuncuya en büyük desteği çocuk oyunu verir bence.
Belediye tiyatrosundan sonra “Tiyatro Mavra”yı kurdunuz, kaç yılın birikimi oldu?
30 senelik birikim. Emekli olduk, burayı açtık. Bu saatten sonra ne bakkal dükkânı açabiliriz, ne de başka bir şey… Ticareti bilmeyiz biz, para istemeyi bilmeyiz biz.
Mersin’in Arslanlı Köyü’nde Ümmiye Koçak var mesela, tanıştınız mı?
Hayır ama tanışmak isterim. Bakın işte bunlar özel insanlar. Kadın köyde kendi kendine tiyatro kurmuş. Aktif insanlar…
Sanatla uğraşan bütün insanlar çok özeldir!
Çok teşekkürler, sizin gibi düşünenler de var ama maalesef “Amaaaaan” diyen de var.
Eşinizle de tiyatroda mı tanıştınız?
Lisede talebemdi, oyunlarını çalıştırıyordum. Hocam diyordu sonra işte gördüğünüz gibi (Gülüyor)
Hani çok esprili, sürekli komediye bağlayan bir kişi olarak sanırım tiyatro yapmak çok da zor olmasa gerek?
İşimiz gözlem, dağarcığımızda malzememiz olmazsa ne anlatabiliriz ne de uygulayabiliriz. Kitap okurum ama haldır haldır değil. En çok yaptığım gözlemleme. Kırmızı ışıkta duran adamın duruşuna bakarım, yorumlarım. Ya da bakarım el ele tutuşmuş iki insan, durakta bekleyen insan. Bir gün o rolü oynarken belki de onu canlandıracağım.
Bu kadar birikimle, yaşanmışlıkla oyun yazsanız zorlanmazsınız değil mi?
O da ayrı bir iş tabii. O da ayrı bir bilgi dağarcığı ister.
Anlattığınız esprili olayları “Yahu bunu sahneye taşımalısın” diyorlar mı?
Tabii… “Yaaa Akil dün bir yere gittik, sen de olsaydın çok oyun çıkardı” İşim gücümmm yokkk yemeğe gitmişimmm, yemeği filan bırakacağım o güzelll sofraya arkamı dönüp, elime kâğıt kalem alıp yazacağımmmm!!!! (Gülüyor)
Ali Haydar Bozkurt’la da oynadınız herhalde değil mi?
Tabii tabii, Gösteri Sanatlar Merkezi’nde beraber oynadık, Ferhan Şensoy’un 2 oyununu yönetti, ki düşünün Ferhan Şensoy gibi bir adamın oyununu yönetmek zordur! Ve biz bir sene kapalı gişe oynadık.
Siz gibi neşeli komedi olan insanları hep incelemeye çalışmışımdır. Sizler asıl daha duygusalsınız?
İşte bazen o yüzden tiyatrocu denildiğinde vurdumduymaz gibi değerlendirilir. Biz aslında başka pencereden bakmaya çalışıyoruz. Bir de biz sanatçılar, sinir uçları çok açık insanlarız. Hemen mutlu olabiliriz, hemen âşık olabiliriz… Kavganın bile esprisini yapabilen insanlarız. Bak mesela askerlik gibi, askerde dayak yemiştir çok ağlamıştır. Askerlik biter, yıllar geçer o olay anlatılırken hep gülünür.
Evet o anlık acılar geçtikten sonra insan hep gülerek anlatır!
Aynen öyle! Bak annem ölmüş, Allah rahmet eylesin. Yıkanıyor biz de kenarda acılı duruyoruz. Akkapı Mezarlığı’ndayız, oranın delisi geldi. Deliyi gördüm, arkadaşlar da arkada. Hani heppp çeker yaaa “Yarabbi inşallah burada durmaz” dedim. Şöyle döndüm baktım, herkes kıpkırmızı! Hareketleri de bir tuhaf, geldi “Allahuuu ekbeeerrrr” dedi. Yavvv anammm ölmüş!!!! Ağzımı kapattım, “Kıııh” oldum. Arkaaa taraftakiler koptu. Napalımmm elimizde değil, zavallı işte akıllı olsa yapar mııı? Annem de gördüyse kesin gülmüştür, demiştir “Buna gülünür” orada “Kaldırın lan şunu” diyebilirdim, neden diyeyim? Pencere önemli işte... Sonra bir oyunda o deliyi oynadım bak.
Şuanda kaç oyun sahnelediniz?
Romeo’yu Beklerken, Hastasıyız, Sahilde Şamata, Ada… Kültür Bakanlığının katkılarıyla… Yetişkin oyunları bunlar.
Çocuk oyunları?
Onlar sürekli var. Saatleri de okullara göre oynanıyor. Cumartesi Pazar mesela epey yoğun... Mesela çocukların gelmesini özellikle istiyorum, geliyorlar gişeden kendileri alıyorlar, biletleri tutuyorlar. O kültürü alıyorlar.
Bir tiyatrocu olarak “Adanalı” desem, anlatılır mı yaşanır mı?
Yaşanılması lazım. Kuşçu Pazarı’nı nasıl anlatırız, Adana yazını nasıl anlatırız? İki gün soğuk oldu “Dondukkk yaaaa!” der, yazın yandığını unutur. (Gülüyor)
Eşiniz de şimdi oyunculuğa devam ediyor mu?
Maalesef çocuklardan sonra ara verdi. Burayı açınca işte o ilgileniyor, Allah’tan Nermin var, hakikaten çok emek veriyor. Mesela okullardan geliyorlar, “Kaç kişi geldiniz hocam, işte şu kadar fiyat” diyemem terlerim.
Çocuk oyunları kaç dakika sürüyor?
40 dakika. 40 dakikadan sonra dikkatleri dağılıyor. Mesela pedagoglar eşliğinde oyunları yönetiyoruz. Bütün oyun baştan sona izleniyor, çocuğu etkileyecek bütün cümleler, sahneler çıkartılıyor. 90’larda ki bir kuşağı bu yüzden mahvetmişiz! O ışıklar da o vurgularla. Mesela “Sennn bunu çaldınnnnnnn!” diye bir şey var değil mi! Hayır çalma kelimesi yok, “Sen bunu izinsiz almışsın” diyoruz. O kadar derin detaylıyız. O çocuğun o kelimeyi bile bilmemesi lazım. Ama yok 90’da “Çaldınnn, hırsızzsınnn” diye hatta şarkı vardı öyle. Mesela bakkala giderdik “Gitme seni çalarlar” derlerdi, “Ya beni niye çalsınlar!” Bizi mahvetmişler! (Gülüyor)
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Yeni yılda kişisel olarak değil, ülkemiz olarak dileğim var. İnşallah kıza zamanda düzlüğe çıkarız, terörden kurtuluruz. Barış dolu bir yıl olarak yeni yıl bize gelir. Bütün temennimiz budur.
Paylaş