“Bilgi sonsuz bir süreç”

Bu haftaki röportaj konuğum NLP Uzmanı, Yaşam Koçu ve aynı zamanda Biyoenerji Uzmanı olan Nurcemal Tancıl… “Gir içeri bul kendini” kitabı sayesinde kendisiyle tanışıp bir araya geldik.

Haberin Devamı

“Bilgi sonsuz bir süreç”
 Fotoğraf: İbrahim MAŞE (DHA)

 

Kitabın arka sayfasında ki yazı sizi direkt kitabın içine sürüklüyor… “Her anı, cennet veya cehennem olabilen bir varlıksa insan, gönlümüzü yakan bu ateş bizi bize nasıl anlatır dersiniz?”

Kişisel gelişimle, Yaşam Koçluğu ile uğraşan insanların özel hayatlarını hep merak etmişimdir. Hiç mi kızmaz, hiç mi kavga etmez, küfretmez… “Rol büyük” derim. Ama hakikaten henüz bu saydığım olumsuzlukları sergileyeni de görmedim…

Sohbetimiz sırasında beni en etkileyen “Kişisel gelişim ortaokulda ders olarak verilmeli. Öyle yarım saat bir saat de değil. Ve sonraki eğitim hayatında da bu dersler devam etmeli…” diyor… Ve ekliyor “Her şeyin başı sonu SAYGI’dır… Saygı varsa sevgi de var, aşk da var…” Ve sonra başka bir konuyu konuşurken de diyor ki “İnsan kendi değerlerini yaşayamayınca huzursuz oluyor, mutsuz oluyor…”

Haberin Devamı

Mesela bir kitap daha var o da Dr. Gray Chapman’a ait “Beş sevgi dili” bu iki kitap bence birbirine çok güzel eşlik eder, öneririm…

 

Nurcemal Tancıl kimdir biraz sizi tanıyalım?

1959 yılında Mersin’de doğdum. Hayatım, insanı, dolayısıyla kendimi anlama sürecinde, kendimin hem öğretmeni hem de öğrencisi olan her varlığa katkıda bulunup, bir ömür olan anını etkin ve verimli bir şekilde kıymetlendiremeye çalışan biriyim.

Ne değiştirdi sizi? Mesela hayatınız hep güzel çiçeklerle dolu bir bahçe gibi miydi?

Aslında değişmekten ziyade, ben zaten bu güzel ortamda sohbetler içerisinde büyüdüm… Çocukluktan başlayan sohbet ortamlarında, zihnine, gönlüne işlenişiyle büyüdüm…

Diyelim ki olumlu olduk, güzel baktık, güzel görüyoruz. Peki, karşımızdaki aksi bir ruh halindeyken nasıl insan olumlu olur ki?

Bakın… Altın, o güzelim takı haline gelinceye kadar, ne ateşlerden, ne mengenelerden geçiyor.  Bu herkes için böyle. Zira çok rahat bir hayat sürdüğüne inandığımız ve gerçekte de böyle olan kişilerin, ne gibi manevi haz ve mutluluklardan, farkına varamadığı, yaşayamadığı nice güzelliklerden mahrum olduğunu biz bilemediğimiz gibi, kendisi de bilemeyebilir. Ancak, her şeye rağmen yine de her anı cennet kılmak; her türlü yargıdan, varsayımlardan, genellemelerden, zihin okumalarından uzak, saf sevgiyle yaklaşmak, herkesi hoş görüp boş görmemekle, farklı pencerelerden bakabilmekle mümkündür.

Yani?

Haberin Devamı

Hayat bakıştan ibarettir. Neyi görebiliyorsak, neyi anlıyorsak bizim için hayat odur. Karanlıkta onlarca kişiye fili tarif ettirirken, herkese göre fil, fili tuttuğu yerdir. Ayrıca bilmeliyiz ki, biz varsak her şey var. Biz yoksak hiçbir şey yok. Sahipsek verebiliriz, paylaşabiliriz. Klasik örnekte olduğu üzere, bir tehlike anında uçakta maskeleri ilkönce kendimize, sonra çocuğumuza takmamız istenir ki çocuğumuza yardım edebilelim.

En yakın örnek, ülkece içerisinde olduğumuz şu zor günlerde insan nasıl güzel bakar, olumlu düşünebilir?

Beyin hayal ettiği ile gerçeği ayırt edemiyor. Siz bir şeyi hayal edip, odaklandığınız zaman o size tamamen onun doğrultusunda telkinler geliyor. Zaten bu kadar buluşların ortaya çıkmasının asıl altında yatan hayal etmek. Varsayımlarla, kuruntularla yaşarken geçmiş ve geleceğin arasında kaybolursunuz...

Haberin Devamı

Sohbetimiz sırasında “Anda kalabilmek çok önemli” dediniz. Nedir bu anda kalmak? Çok kolay mı?

İnanın kolay. Sadece bu bir süreç… Doğu Tıbbında bir söz vardır, “Zihinden çıkmayan bedenden çıkar” Eğer elimizden gelen bir şeyi yapmışsak olmamışsa endişelenmeye gerek var mı? Ama sürekli “Ne olacak, neden” sorularını sormak anda kalmamızı engelliyor. Yargılarımızı da kırmak lazım… Sana gelen güzellikleri al ve yaşa… Ayrıca davranışlara değil, duygulara da odaklanmak lazım.

“Bilgi sonsuz bir süreç”

Siz hiç mi sinirlenmezsiniz mesela?

Sinirlenmemem tabii ki mümkün değil. Ancak burada önemli olan, ferasetle bakmak, olayın çerçevesini değiştirip  kontrolü ele almak... Çünkü rüzgâr her zaman var olacaktır. Bize düşen, o rüzgâra kızmak yerine, rüzgârla yelkenimizi şişirip yol alabilmeyi bilmektir. Elimizden gelen her şeyi yapabiliyorsak endişeye gerek yok, elimizden bir şey gelmiyorsa, inisiyatif biz de değilse yine endişeye gerek yok. Gereken adımları atıp, bırakmak gerek.

Haberin Devamı

Sürekli hayata teşekkür eden, sürekli özür dileyen… Kaç kişi var?

Sahip olduklarımızın kıymetini bilebilmeliyiz. O yüzden atalarımız, "Zaman zaman mezarlıklara, hastanelere gidin." demişlerdir. Her anlamda aşağıya bakıp, şükredebilmeliyiz. Ayrıca sevdiklerimize, beraberken, yanımızdayken,  yaşarken o değeri, kıymeti verebilmeli, teşekkür edip, özür dileyip, takdir edip, affedebilmeliyiz. Her şeyden önce kendi huzur ve mutluluğumuz, gerçek anlamda  insan olma yolundaki mücadelemiz için. Çünkü bir an sonrası kimseye vaat edilmemiştir.

Hayatla dalga geçmek de bir pozitif yapı mıdır?

Dalga geçmeyi, kuruntu yapmama, takıntılardan uzak kalıp alternatifler yaratma, esnek olup yepyeni fırsatlar oluşturma, ayakta durma, dirençli olma şeklinde anlıyorsak,  tabii ki bunu yapabilmeliyiz. Zira herkes kendi tercihini yaşıyor. Bu süreçte, değişmek ya da acı çekmek bir seçimdir. 

Haberin Devamı

Hiç mi uygulayamadığınız, negatif düşündüğünüz bir yanınız/anınız yok?

Mutluluğun kaynağı, yolda yakaladıklarımızdır. Zira ulaşılacak nihai bir hedef de yoktur. Her şeyin bir aşaması vardır. Yaşamayı düşündüğümüzü, o hedefe odaklarsak, o hedef anı hiçbir zaman gelmeyebilir. Ancak yoldaki, andaki güzelliklerdir bizi huzura ve mutluluğa ve o huzur halinin açtığı bir başka güzel kapıya  götüren.

Hayat bal veren arı gibi mi?

Bal veren arının iğnesi de vardır. Tasavvufta cem ve fark ehli kavramları vardır. Bir görürken, farklılığını da yaşama. Evet, yaratılanı hoş göreceğiz yaratandan ötürü ama yılanın sokacağını da bilmeliyiz.

Biraz da hayat nasıl baktığınla alakalı sanırım?

Aynen… Bakın bir ayakkabı firması çalışanını Afrika’ya gönderiyor, “Git Pazar araştırması yap” diyor. Adam gidiyor müdürünü arıyor “Burada mümkün değil satamayız çünkü kimse ayakkabı giymiyor” diyor. Sonra başka birini gönderiyorlar adam arıyor “Müdürüm burada inanılmaz bir potansiyel var, herkese ayakkabı satabiliriz çünkü kimse ayakkabı giymiyor.” Diyor. Bakış işte…

Dünyadaki bütün insanların kalbine değecek fırsat verilse ne yaparsınız?

Hepsine saf sevgiyle, yargıdan uzak birbirlerini kucaklamalarını isterim… Sevdiğiniz insana her fırsatta sarılın. Bir ay sonra o sevginin boyutu değişecektir.

Peki Egoyu sormak istiyorum… Ego nerede zararlı?

Ego zararlı değil ki! Tasavvuf ’ta nefstir… Biyoenerjide anlamı çakradır… Önemli olan egoyu olgun hale getirmek, yetiştirmektir. Öldüren zehir aşamasından ilaç aşamasına getirmektir.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Saf ve koşulsuz sevdiğiniz, ön yargılardan kurtulduğunuz zaman birbiri ardına açılıyor kapılar. Çocuklarımızın fizik, kimya, matematik, edebiyat… vs... vs… Bilip, iyi okulları bitirip, güzel meslekler edinip, başarılı olmaları tabii ki güzel. Ancak merhametli, vicdanlı, dürüst, empati yapabilen, ayrıştırmayan, ötekileşmeyen, birleştiren, farklılıkların zenginliğini görüp değerlendirebilen, kibrinin egosunun esiri olmayan, her varlığı hoş görüp boş görmeyen, sevgi dolu çocuklar olması, kısacası gerçek anlamda insan olması hepsinden ve her şeyden önemli. Zira bu erdemlere sahip insanlardır geleceğimiz, huzurumuz, mutluluğumuz. Hepimizin hayrına olan da buluşabilmek dileğiyle nice aydınlık farkındalık yaşayacağımız günlere.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları