Yaşananlar

Haberin Devamı

Senaryo öyle yazılmış

Daha Diyarbakır Havalimanı'na ayak basar basmaz, vaziyeti çaktık; ‘‘Bu kupa Cim-Bom'un’’ dedik.

Neden mi?..

Senaryo öyle yazılmış da ondan... Galatasaray'ın senaryo gereği rolü; esas oğlan, Antalyaspor'un rolü ise; figüran olarak belirlenmiş... Türkiye Kupası elbisesi, aynen Cim-Bom'un ölçüleri alınarak dikilmiş. Tereyağından kıl çeker gibi, kolay olacak şekilde ayarlanmış herşey...

Senaryo gereği, ilk perde Diyarbakır Havalimanı'nda oynandı. Çünkü, bizim en büyük talihsizliğimiz, Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve şürekası ile aynı uçakla seyahat etmemizdi. Aynı uçakta seyahat edince de, aynı uçaktan inmemiz kaçınılmaz oldu. Beraber indik ama aynı izzet-i ikramı görmedik. Mübarek, sanki tek başına kupa maçını oynamaya gelmiş gibi karşılandı. Şimşekler, apronda yapayalnız kalırken, Ulusoy omuzlarda getirildi terminale... Kurbanlar kesildi uğruna, halaylar çekildi onuruna... Ve, caddelerde sıra sıra dizilmiş öğrenciler arasında gitti oteline... Antalyaspor'un ise boynu büyüktü... Gördüklerinden yürekleri yaralanmıştı.

Senaryonun ikinci perdesi sokaklarda oynanıyordu... Dekoru hazırlayanlar işlerini iyi yapmışlardı. Otobüste, otele doğru giderken kafalarını kaldırdıklarında sarı-kırmızı pankartları, yere baktıklarında sarı-kırmızı kaldırım taşlarını gördü futbolcular... Aynı yolu kateden bizler de öyle...

Moral sıfır bir halde ayrıldığımız havalimanından eksilere düşmüş moralle otele gittik. Federasyondan tek bir Allah'ın kulu, otele gelip Antalyaspor'a, ‘‘Holgeldin’’ dahi demedi. Cim-Bom'un kaldığı Dedeman Otel'de muhabbet güzeldi herhalde...

Senaryonun üçüncü perdesi maç gününe bırakılmıştı. Stadyumda, insanların üzerindeki giysileri saymazsak, sarı ve kırmızıdan başka renk yoktu. İstanbul'dan gelen gazeteci arkadaşımız Celal Başlangıç, işte tam bu sırada yaramıza dokundurdu; ‘‘Antalyaspor'un neden tribünlerde hiç bayrağı yok’’ diye... Ben de, önümüzdeki Türk Bayrağı'nı gösterdim ve şunu sordum Celal'e; ‘‘Bak, ondaki kırmızı-beyaz yetmez mi?’’

Ve, maçta bir an geldi, birşeyler oldu...

Figüran rolü biçilen Antalyaspor, senaryonun dışına çıktı. Şimşekler, kendi bildiklerini oynamaya başladılar.

Ama, o isyan, senaryodaki kötü biten sonu değiştiremedi.

Burhan'ın dediği gibi, kupa elimizden kayıp gitti.

Üç yazık bir ayıp

Yazık... Yazık... Yazık...

İlk yazık, Futbol Federasyonu'na... Antalyaspor'u Diyarbakır'da yapayalnız bırakan federasyona... Galatasaray'ın kaldığı otelden çıkıp da, Antalyaspor'a, başkanından, teknik adamına, ‘‘Hoşgeldiniz’’ deme nezaketini bile göstermeyen federasyon başkan ve üyelerine...

İkinci yazık, maalesef basına... Daha doğrusu medyaya... Çünkü, işin içinde anlı şanlı televizyonlar da var. Maç öncesi akşam haberlerini izlediniz mi bilmem. O ne tarafsızlıktı (!) öyle... Antalyaspor sanki Leeds United... ATV'de şöyle diyor spiker; ‘‘Galatasaray yoluna Türkiye Kupası'nı alarak devam etmek istiyor.’’ Peki, Antalya... Kupayı istemiyor olmalı ki, spiker bizim cenahtan tek kelam etmiyor. Tabi birde, görüntülerin yüzde 99.9'u Cim-Bom... Ne haberde, ne görüntüde Antalyaspor'un esamesi bile okunmuyor. Hadi televizyonlar böyle... Peki, gazeteler... Galatasaray yazarlarını anlarım ama, ya Pınar Türenç'e ne demeli?.. Bizim gazetede yazmış. Öyle tarafsız (!) bakmış ki olaya, hayret ki, hayret... Her satır arasında, bir tek, ‘‘En büyük Cim-Bom’’ demediği kalmış. İşte, Antalyaspor'dan bahsettiği tek satır; ‘‘Galatasaray'ın 11 altın adamı, Antalyaspor'lu futbolcularıyla kupa için bugün yarışıyor.’’ Onların ki altın adam, bizimkiler alelade birer futbolcu... Bırakın gümüşü, bronz bile değiller.

Son yazık ise bize... İçimizdekilere... Milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, işadamlarımıza, Diyarbakır'a gelme gücü ve zamanı olup da gelmeyenlere... Yeri geldiği zaman, ‘‘Antalyaspor'luyuz’’ diye mangalda kül bırakmayanlara... Evet, beyler nerelerdeydiniz?.. Antalyaspor'u niçin diyar-ı gurbette, yalnız bıraktınız?..

Sizinki, yazıktan da öte ayıp...

Kupanın gönlü bizde

Cim-Bom... Hiç kuşkusuz, büyük takım... Nitekim, bir Antalyaspor ve bir Fenerbahçe taraftarı olarak Leeds karşısında, canı gönülden destekledim. Hatta ve hatta, sokaklarda arabamla tur atıp, o sevinci başkalarıyla da paylaştım.

Ama, inanın, o aslanlar, Antalyaspor'un karşısında o gün, süt dökmüş kedi gibiydiler. Ve, haketmedikleri bir kupayı aldılar.

Tamam, futbol sonuç işi... Atarsın golünü alırsın kupayı... Fakaaaat, bir de işin vicdani yönü var.

O kupa, şimdi onların müzesini süslüyor olabilir. Ama, biliyorum ki orada eğreti duruyordur. Tıpkı, zorla evlendirilen kız gibi... Biliyorum diyorum, çünkü kupanın gönlü bizde...

Eh, gün gelir, sevenler kavuşur.

Pikniğe değil maça

Bu hafta, Antalyaspor için önemli bir hafta... Önümüzdeki pazar günü Van maçı var. Kendi sahamızda, Antalya'da... Bu maçı kazandık, kazandık... Yoksa, yandık... Hem de çıra gibi...

Çünkü, düşme hattında ve kritik bir noktadayız.

Şimdi, gelelim sadede...

Beyler, bayanlar ve özellikle de siz gençler... Seçilmişlerden umudu kestiğim için, onlara bir sözüm yok. Eğer, o gün maça gelirlerse, başımızın üstünde tabi ki yerleri var. Gelmezlerse hepsine güle, güle... Yani; tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna misali...

Şimdiiii...

Bu önemli maç için bir önerim, bir de ricam olacak... Önerim, Antalyaspor yöneticilerine... Gelin, Vanspor maçının biletlerini sembolik bir rakamdan satışa çıkarın... Açık tribünü, gerçek anlamda halka açın... Bileti, 500 bin mi yaparsınız, 250 bin mi, bilmem ama birşeyler yapın.

Ricam ise sizlere... Bu pazar günü pikniğinizden bir kaç saat fedakarlık edip, çoluk çocuğunuzla doldurun tribünleri...

Çünküüüü...

Bu maçı alacağız, başka da yolu yok...

Ünlü sözler

‘‘Atamayana atarlar’’

Anonim

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları