Paylaş
Yaşımızın ilerlemesi kadar, hayatımız boyunca karşılaştığımız çevresel faktörler de dış görünümümüzü etkiliyor. Bu etkenler arasında şunlar yer alıyor:
1- Güneş ışınlarına maruz kalma miktarı
2- Kullanılan kozmetik ürünler
3- Beslenme şekli
4- Alkol ve sigara kullanımı
5- Duygusal stres
Tüm bu etkilerin ortak sonucu olarak da yüzde “yaşlanma” başlıyor. Yaşlanma sürecinde hem cilt ve yağ tabakası gibi yüzün yumuşak dokuları hem de iskelet yapısında bazı değişiklikler görülüyor. Bu değişiklikleri şöyle sıralamak mümkün: Cilt elastikiyetinde kayıp, çizgi ve kırışıklıklarda artış, cilt altı yağ dokusunda azalma, gevşemeye bağlı cilt altı yağ dokusunda sarkma, yüzün iskelet yapısının orta ve alt kısımlarının yüksekliğinde azalma, yüzün genişliğinde hafif bir artma, çene ucunda belirginleşme, elmacık kemiklerinde belirginleşme ve yüz derinliğinde artma.
İlk belirtiler 30’lu
yaşlarda çıkıyor
Yaşlanmanın ilk belirtileri, 30’lu yaşlarda kendilerini göstermeye başlıyor. Göz çevreleri, ilk değişikliklerin izlendiği bölgeler. Üst göz kapağı cildinde bollaşma ve gözlerin dış kesimlerinde ‘kazayağı’ olarak adlandırılan çizgilerde belirginleşme oluyor.
40’lı yaşlarda, burun kenarlarından dudaklara uzanan çukurluk artıyor, alın çizgileri belirginleşiyor ve kaşlar arasındaki çizgiler derinleşiyor.
50’li yaşlarda, boyunda kırışıklıklar ortaya çıkıyor, çene çizgileri belirginleşiyor, gıdı oluşuyor ve burun ucu daha sarkık bir hâl alıyor. İlerleyen yıllarda cilt ve cilt altı dokulardaki sarkma kendisini daha çok hissettiriyor.
Yaşlanma etkilerine karşı tek bir yöntem yok
Yüzdeki yaşlanmanın etkilerini azaltmak için tek bir yöntem yok. Hangi tıbbi müdahaleye başvurulacağına karar vermeden önce, kişinin mevcut durumu ve hekimin yapabilecekleri bir arada değerlendirilip, en uygun yöntemin seçilmesi gerekiyor. Günümüzde en yaygın kullanılan yöntemler şunlar:
Botoks: Yüzde ilk belirginleşen çizgiler, daha çok mimik kaslarının kullanılması ile ortaya çıkan dinamik yüz çizgileri oluyor. Kişiler uyuduklarında veya yüz kaslarını gevşettiklerinde bu çizgilerin derinliği önemli ölçüde azalıyor. Bu gruptaki çizgiler için en çok botoks yöntemi uygulanıyor.
Botoksun etkisi ilk uygulamada kısa sürüyor, ancak tekrarlayan uygulamalarda hem bu süre uzuyor hem de çizgilerin kalıcı hale dönüşme süreci önemli ölçüde erteleniyor.
Dolgu madde enjeksiyonu: Yüzde ilk belirginleşen çizgilerin derinleşmesinin yanı sıra oluşan sarkma ve doku kaybı, hacim kaybının oluşmasına da yol açıyor. Bunların giderilmesi ise dolgu maddelerinin enjeksiyonu ile sağlanabiliyor.
Dolgu maddeleri ile kalıcı çizgilerin altı dolduruluyor, yüzün hacim kaybı olan yerlerine yeniden hacim kazandırılarak, daha genç bir görünüm sağlanıyor. Dolgu maddelerinin enjeksiyonu, yaygın olarak botoks uygulamaları ile birlikte uygulanıyor.
Peeling: Güneş ışığı gibi dış etkenlerin ciltte yarattığı değişikliklerin ve ufak cilt kırışıklarının giderilmesi, gevşeyen cildin yeniden canlandırılıp sıkılığının artırılması için, cildin üst tabakalarının soyulması anlamına gelen “peeling” yöntemi de uygulanabiliyor.
Bu yöntemde cilt mekanik ya da kimyasal maddelerle soyuluyor. Ayrıca cilde kontrollü enerji verilmesini sağlayan “lazer” de cilt soyma amacıyla kullanılabiliyor.
Cerrahi müdahale: Daha ileri yaşlanma bulguları geliştiğinde ise düzelme sağlamak için cerrahi işlemlerle sarkan cildin gerginleştirilmesi ve fazla cildin alınması gerekiyor. Bu yöntemde aşağıya doğru yer değiştiren yüzdeki yağ dokuları, kaşlar ve boyna, eski konumlarına getirmek için asma işlemleri uygulanıyor. Göz kapaklarındaki değişikliklerin giderilmesi için de göz kapağı ameliyatları bu işlemle birlikte uygulanabiliyor.
Tüm bu işlemler neticesinde yaşlanma sürecinde ortaya çıkan değişiklikler düzeltilebiliyor, ancak yaşlanma durdurulamıyor. Bir başka deyişle, bu işlemler sonrasında sağlanan düzelme ile 10 yıl önceki görünümünü kazanan kişinin, 10 yıl sonra ameliyat olduğu zamanki görünümüne dönmesi kaçınılmaz oluyor.
Paylaş