Paylaş
Bu mevsimde bağışıklık sistemimizi güçlü tutmalıyız.
‘Kimler oruç tutmamalı, nasıl beslenmeliyiz, ne yemeli, ne yememeli’ gibi konular ramazan ayının klasik mevzularındandır.
Yazmadan, konuşmadan geçemiyoruz.
Hekimler, diyabet, kalp, hipertansiyon, solunum ve dolaşım sistemi hastalarının, sağlığı bozuk olanların, ilaç kullananların ve yaşlıların oruç tutmalarını önermiyorlar.
Oruç tutmak için sağlıklı olmak gerekir.
Uyarılara kulak asmayan kronik hastalık sahibi kişilerin oruçluyken fenalaşmaları, bayılmaları, beyin kanaması ve felç geçirmeleri gibi istenmeyen durumlarla acil servislere kaldırılmaları, hatta yaşamlarını yitirmelerine maalesef tanık olmaktayız.
*
Oruç tutanların dengeli ve yeterli beslenmeleri gerekir.
Yetersiz veya aşırı beslenerek tutulan oruçların kişileri zayıf düşüreceği, ani hava değişikliklerinin sık yaşandığı bugünlerde de bakteriyel ve viral hastalıklara yakalanmalarının daha kolay olacağını hatırlatmak istiyorum.
NASIL BESLENMELİ
Kısaca özetleyecek olursak;
Günde, oruç öncesi ve sonrası yaklaşık 2-2.5 litre su içilmeli. Vücudun susuz kalması önlenmeli.
Aşırı kalorili şekerli, kaymaklı, kremalı, kızartılmış ağır yiyecekler tüketilmemeli. Sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş yağlı yiyecekler ile asitli, şekerli, gazlı içeceklerden uzak durulmalı.
Sahurda yavaş sindirilen, gün boyu etkisini sürdüren lifli besinler yenilmeli. Sebze, meyve ve lifli ekmekler tercih edilmeli. Protein içeren peynir ve yumurta da tüketmeli.
İftarda yemeğe 2-3 adet kayısı veya incir kurusu, kuru üzümle ile başlanmalı.
Çorba, iftarda yemeklerin önünde olmalı. Ana yemekler, tahıllılar, salata ve yoğurt iftar yemeklerinde yerini almalı. Hızlı ve çarçabuk yememeli.
Çay ve kahve gibi içeceklerin tüketimi sınırlanmalı.
*
Manevi huzurun, teslimiyetin ve merhamet duygularının öne çıktığı, Müslümanlar için, ‘Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluş’ olan bu kutsal ayda oruç tutanların sağlıklarını da korumakla mükellef olduklarını unutmamaları gerekir...
Oruç tutanlar, doğru, dengeli ve yeterli beslenmeli.
Sağlığını korumalı.
Ramazanda su içmeyi ihmal etmemeli.
BİZİM MEMLEKET
Bizim memleketin gündemi çok hareketlidir ve hızlı bir şekilde değişir.
Eşsiz, emsalsiz bir ülkemiz var.
Aslında güzel topraklarda yaşıyoruz.
*
Son yılları bir hatırlayalım;
Seller oluyor, sonra unutuyoruz.
Ormanlarımız yanıyor, müdahale ediyoruz, ciğerlerimiz yanıyor. Onu da unutuyoruz.
Ardından başımıza büyük bir deprem geliyor.
Felaket üstüne felaket yaşıyoruz.
Konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz!
Bu arada futbol, kulüpler, statlar, salonlar ve tribünler giriyor gündeme.
Onlar da bitmeden başka başka konular...
*
Şimdiki gündem, seçimler.
Politikacıları izliyoruz.
TV’ler, gazeteler, sosyal medya bu konuyla haşır neşir.
Devlet dairelerinde bürokratlar, memurlar, çalışanlar işleri rölantiye aldılar.
İşler her seçim dönemde olduğu gibi aheste aheste ilerliyor, aslında durdu da diyebiliriz.
Çarşı, pazar, piyasa huzursuz.
14 Mayıs bekleniyor...
Bitse de işimize, gücümüze baksak havasındayız.
Seçim konuşuyoruz...
Anlık olaylarla, hızla değişen konularla renkleniyor haberler.
Bu haliyle Türkiye farklı bir ülke.
İnsanlar sıcakkanlı, hatta ateşli...
*
Önceki gün İstanbul’da atılan bir kurşun bile gündemi aniden değiştirdi...
Birçok konu güme gitti.
Sohbet ettiğimiz bir arkadaş ‘Yahu yarın uyansak, sandık kurulmuş olsa. Oyumuzu atıp, normale dönsek!’ derken diğeri ‘Yok abim, böyle iyi, heyecan oluyor!’ diyor...
Renkliyiz dedim ya..!
BİZ BAŞKAYIZ
Mayıs ayı ortasına kadar, gündem keşke sadece siyasi tartışmalarla sınırlı kalsa...
Anormal, taşıyamayacağımız, üstesinden gelemeyeceğimiz bir olayla gündemle karşılaşmasak diye temenni ediyoruz. Temenni ederken, Türk toplumunun hem şerbetli, hem de dayanıklı olduğunu da belirtmeliyim.
Alışmışız her türlü aksiyona...
Kendini ti’ye alabilen, sevdiğiyle dalga geçebilen bizim gibi bir başka toplum var mıdır acaba?
Tabii ki yoktur!
*
Çünkü biz başkayız...
Elem, keder ve acılar da bile öyleyiz;
“Dertleri zevk edindim, ben de neşe ne arar,
Elem dolu kalbimden gitmiyor,
Gitmiyor hatıralar,
Maziden kalan her iz, beni içten yaralar” diye ağır sözler yazdıran, şarkı yaptıran, dinleten, ağlatan, efkarlandıran, ağlarken de iki tek attıran bir ruh halimiz ya da yapımız var.
Bizim insanlarımız daha dünyaya gelirken türlü türlü olaylara da dirençli oluyorlar.
Dertleri zevk ediniyorlar!
Paylaş