Paylaş
6 bin yıl önce gerçekleşen bu hadise önce Sümer tabletlerinde belirtilmiş, sonra Tevrat’ta, daha sonra da Kuran’da yer almış.
Tufanın nasıl ve nerelerde olduğuna dair yapılan bilimsel araştırmalar halkın ilgisini çekmeye devam ediyor.
Nuh’un gemisi haberleri dikkatleri daha çok çekiyor. Ağrı dağında mı, Cudi dağında mı? Yoksa Irak’ın bir şehrinde mi?
Kalıntılar, anlatılar, efsaneler birbirine giriyor… Gemi Ağrı’da mı acaba?..
*
Sular yükselmiş. Dev dalgalar olmuş, yükselen sular her yeri yutmuş. Nuh peygamber gemisine aldığı hayvanlarla suların çekilmesini beklemiş. Beş altı ay süren bu yolculuk geminin bir dağın tepesinde karaya oturmasıyla sona ermiş. Hayat yeniden başlamış.
*
Tufan da bizim, gemi de bizim... Nuh tufanı Türkiye’nin güneydoğusu ve Irak’ın bir kısmını içine alan Dicle ve Fırat havzalarını da kapsayan bir bölge dışında ya da başka kıtalarda da olmuş mu bilinmiyor…
SU İLE İMTİHAN OLUR MU?
Nuh tufanından beri suyla imtihanımız devam ediyor. Su baskınında hayatını kaybeden her canlı için hadise bir Nuh tufanıdır…
Yani tufan devam ediyor!..
*
Su hayattır ama aynı zamanda büyük felaketler de yaşatıyor. Suyla oynanmaz. Su yataklarıyla ırmaklarla, derelerle, nehirlerle uğraşılmaz… Artık bunları bilmemiz lazım!..
*
Su…
Yağışlar, oluşan seller ve heyelanlar ülkemiz için artık için büyük tehlikeler meydana getiriyor. Bol yağış alan Karadeniz bölgemizde olurdu. Ama Çin Seddi gibi denizle karayı birbirinden ayıran Karadeniz otoyolunun inşasından sonra, iki binli yıllarda felaket haberleri daha da yaygınlaştı. İmar planlarıyla oynandı, dere yataklarına mahalleler kuruldu. İstanbul öncelikli olmak üzere birçok şehirde bu akıl dışı yerleşimlerin başına acı olaylar geldi. İrili ufaklı onlarca HES, kötü projelerle oluşturulan barajlar suların yönünü ve akışını değiştirdi. İlme fenne uymayan yol, köprü, tünel ve menfez çalışmaları gibi yapılaşmalar yaşanan felaketlere zemin hazırladı.
HER İL BU FELAKETİ YAŞAYACAK
Sondan başlayalım; Rize ve Artvin’de yağışlar sonucu seller ve heyelanlar oldu. Dağlar, yamaçlar harekete geçti, yaşam yerlerini bastı. Önüne kattığı her şeyi yuttu, tahrip etti. Çok sayıda insan hayatını kaybetti… Mal ve can kayıpları hepimizi üzdü.
*
Son on yılda çok sayıda ölümlü su baskını, sel ve heyelan gördük. Görmeye devam ediyoruz. Bursa, Trabzon, Giresun, İstanbul, Muş, Mersin, Zonguldak, Bartın, Ordu, Samsun, Ankara ve çok sayıda ilimizde bu felaketler yaşandı. Bu kafayla her il bu felaketi yaşayacak!..
*
‘Aşırı yağış’ mazeretine sığınarak konuyu geçiştirmekte mahiriz. ‘Doğa olayı’ dedik mi kimse üstümüze gelmiyor!
YANLIŞ YAPIYORSUNUZ BEYLER
Seller ve su baskınları heyalanlar neden durmuyor? Kötü şehirleşme, hatalı imar planlarını görmezden mi gelelim? Yeşil alanları rant uğruna yok ettik, göz mü yumalım! Sökmedik ağaç, kesmedik ve yakmadık orman bırakmadık, konuşmayalım mı? Artık orman yangınlarının otel, villa ve tesis kurmak için bir geliştirilen yöntem haline geldiğini bilmeyen kalmadı… Yazık!..
Ormanları yakanların, canlıların yaşamlarına, biyolojik çeşitliliğimizi tahrip edenlerin iki yakası bir araya gelmesin!.. Ah kanunlar bir uygulansa! Orman Kanunu bu, boru değil…
*
Maden ocaklarıyla doğayı fena tahrip ettik. Etmeye de ‘büyük bir kararlılıkla’ devam ediyoruz. Yanlış yapıyoruz beyler, yanlış yapıyorsunuz!
*
Olan sayın bakanlarımıza oluyor! Ardı ardına yaşanan felaketlerden sonra ‘halkın yanında’ görüntüsü vermek için oradan oraya koşuyorlar… Halkın yanında olmak, sadece başsağlığı dilemek için olmamalı. Halkın yanında olmak; insanların havasını, suyunu, malını, köyünü, merasını, dağını, tepesini, ırmağını, deresini, ormanını ve canını korumakla olur… Halk ölmeden korunmalı…
*
“Bunlar Allah’tan geldi!” mazereti gerçekçi değil. Hiçbir Bakanlığı, hiçbir belediyeyi kısacası devletimizi sorumluluktan kurtarmıyor ki… “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demiş büyüklerimiz değil mi!.. İnşallah başımıza daha büyük işler gelmeden aklımızı başımıza devşiririz!..
Paylaş