Paylaş
Nasıl bir yıl olacak acaba, merak ediyor musunuz?
Mesela bu yılı bile arar mıyız?
İnşallah öyle bir şey olmaz…
Yine de ihtiyatlı olmalı.
Boşuna mı demiş eskiler, ‘gelen gideni aratır!’ diye…
*
Koca bir hafta var demiştim.
Kaç sevdiğimizi daha toprağa vereceğiz bu süre içerisinde?
Kaç akraba, kaç arkadaş, kaç yoldaş, kaç can dostu.
Kaç öğretmen, kaç akademisyen.
Kaç doktor, kaç hemşire, sağlık çalışanı.
Eş, çocuk, ağabey, kardeşi daha ebedi aleme uğurlayacağız belli mi?..
Kim bilir…
Ecel ansızın COVID-19 olup geliyor.
Sıranın kime geleceği belli değil!..
*
Gelen gideni aratır!..
Doğru çıkarsa insanlık fena bir sınav verecek…
KİRALIK DÜKKANLAR, OFİSLER
Herkes görüyordur, bulvar ve caddelerdeki dükkanların çoğuna kiralık yazıyor.
Hava parasına kapış kapış giden o dükkanlara dönüp bakılmıyor bile…
Kaç esnaf, işyeri battı.
Evler, ofisler de boş…
Kolay kolay tutan da olmuyor.
BATAN, KAÇAN, GİDEN
Arabadan dışarısını seyrediyorum, vitrin ışıkları sönmüş mağazaları, iş yerlerini…
Kapanmış yerlerin geride bıraktığı hikayeleri düşünüp üzülüyorum.
Kapatan kapatana,
Batan batana…
*
Yasaklar da var bu arada.
Geç oldu, düzensiz oldu, tıbbi gerçeklere biraz aykırı ama nispeten iyi oldu...
Vaka sayılarında ciddi artış yok.
Ekonomik ve sosyal durum iyi olsaydı daha isabetli kararlar alınabilirdi.
Hem kısıtlı yaşam, sokağa çıkma sınırlaması, 65 yaş uygulamaları insanları köylere kaçırdı.
Mahallede ki ıssızlığın bir sebebi de bu.
Araçlar azalmış.
Köylere, dağlara, bağ evlerine doğru,
Kaçan kaçana…
*
Kimliğimizi, kişiliğimizi, karakterimizi, duruşumuzu şekillendiren, katkı veren, hayallerimiz, ülkülerimiz, heyecanlarımız, kavgalarımız, acı tatlı günlerimiz, hatıralarımızın kahramanları.
“Ne olacak bu Türkiye’nin hali?” diye kahırlandıklarımız.
Kuru fasulye tenceresine kaşık salladıklarımız.
Cep delik, cepken delik günlerimizde üç kuruşu paylaştıklarımız.
Her an yanımızda bulduklarımız.
Gönlümüzde, aklımızda en iyi yere koyduklarımız.
İdollerimiz, hayran olduklarımız.
Bilgilerinden, konuşmalarından, yazdıklarından, duruşlarından ilham aldıklarımız.
Daha bir sürü şey…
Göçüp gidiyorlar…
Giden gidene!..
*
Bir virüs belası bak neler de yaptırıyor, neler çektiriyor insana.
Batan batana.
Kaçan kaçana.
Giden gidene…
AŞI, BULDUĞUNUZDA YAPTIRIN
Çıktı çıkıyor, geldi geliyor derken şimdi umudumuz aşıda…
Bulduğunuzda yaptırın.
Oymuş, buymuş diye tartışıp fikir beyan eden çokbilmişlerin sözlerine takılmayın…
Üç ay beş koruyacakmış.
Yıl boyu korumayacakmış!
Bak hele, bak sanki sabaha çıkmaya garanti almış kendisi…
*
Aşı için onlarca şey söyleyebilirim ama son söz ‘bulduğunuzda yaptırın!’ kardeşim.
Kronik hastalığı olanlar asla tereddüt etmesinler.
DR SONER OĞUZ
Bir doktor daha vefat etti önceki gün.
Kucağında birkaç aylık ikizleri, gözlerinde umudu vardı…
Fotoğrafına bakıp duruyorum.
Korona sebebiyle hayata veda etti.
Bu kadar!..
Hayat bu kadar işte…
Dr. Soner Oğuz‘a rahmet diliyorum, O da şehitler arasında yerini aldı.
İkizler ise babasız ve öksüz başladılar hayata...
*
Yaşananlar derinden etkiliyor herkesi.
Hastan oluyor ziyaret edemiyorsun.
Cenazen oluyor gidemiyorsun.
Namazını kılamıyorsun.
Mezarına iki kürek toprak atamıyorsun!..
Böyle günler yaşıyoruz işte…
ÖZKAN SÜMER UNUTULMAZ
Özkan Sümer’i de yitirdik.
Trabzon’un ve sporun delikanlı adamıydı.
Aydın bir kişilik, inatçı, sistemli, çalışkan, yenilik ve gelişmelere açık, daima dinamik, kendine has üslubu olan özel bir spor adamından bahsediyorum.
Adı elbette Trabzonspor ile özdeşleşmişti.
Oyuncusu, antrenörü, teknik direktörü, başkanı oldu.
Galatasaray ile birlikte birkaç kulüp daha çalıştırdı, Milli takım hocalığı da yaptı.
Ama o ülkemize malolmuş değerli bir spor adamıydı.
Ruhu şad olsun.
*
Onbeş onaltı yaşlarında benim de hocam olmuştu.
Çamurlu Yavuz Seli sahasında, küçücük Ziya bey sahasında topa doğru vurma tekniklerini, pas atmayı, pres yapmayı, koşmayı, markaj yapmayı kafa topuna çıkmayı ondan öğrendik.
Çocuk aklımızla Özkan hocayı sinirlendirmek, kızdırmak ve ona ‘latif sözler söyletmek!’ ne güzeldi…
Hocanın özel arkadaşları vardı, sırf bu inci tanesi gibi latif, gün güneş görmemiş sözlerini işitmek için yanında bulunurlardı…
*
Sadece Trabzon’un değil, Anadolu’nun hemogonyaya, güce, ‘İstanbul’a isyanını temsil ediyordu’, şüphesiz ki o bir başkaldırış, direniş adamıydı...
Özkan hocayı ölümsüz kılmak ancak onun ruhunu yaşatmak, hayallerini gerçekleştirmekle olur!
ARALIK DONDURUR
Aralık ayında iki hadise kanımı dondurur;
Bir tanesi, Sarıkamış!
Sarıkamış destan mı, hezimet mi, dram mı ne diyeceğimi bilemiyorum.
1914 ‘ün şartlarını o zamana bırakmalı, tarihi olayları zamanı içinde değerlendirmeli...
Binlerce insanımızı tetik düşüremeden, dondurucu kış soğuğuna, kara tipiye kaybettik.
Peygambere komşu olsunlar.
*
İkincisi ise;
KANLI NOEL…
Daha yakın bir zaman; 24 Aralık 1963.
Başka bir drama daha tanık olduk; ‘Kanlı Noel’ diye tarih sayfalarında yerini aldı.
Lefkoşa’daki Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvet İlhan ile Murat, Kutsi ve Hakan isimli çocukları Rum silahlı güçlerince banyo küvetinde katledildi…
O yüzden Kıbrıs, yürek sızımızdır!..
O ev ‘Barbarlık Müzesi’ olarak ziyaret ediliyordu.
Bilmem hala açık mıdır?
YENİ YIL
Bugüne gelelim.
Şimdi;
Yüzümüzde maske, aramızda mesafe, elimizde sabun, kolonya…
Yüreğimiz yangın yeri, acılarla yeni yıla böyle giriyoruz.
*
2021‘e girerken sosyal yaşantısı kaybolmuş hayatımızı sürdürmek, sabaha çıkmak, güne güneşe, havaya suya, sevdiklerimize yeniden kavuşmak en büyük hediye olacaktır.
Bu günler böyle; Mesele hayatta kalmak!
*
Yeni yılda tüm dostlara sağlık ve mutluluk diliyorum, her şey gönlünüzce olsun.
Paylaş