BAŞBAKANIMIZ Sayın Bülent Ecevit'in hastalığı ile ilgili gelişmeleri uzaktan da olsa izliyoruz. Olayı başından itibaren ele aldığımızda tamamen bir organizasyon bozukluğu olduğunu gösteriyor. Bunu neden söylediğimi izninizle biraz anlatayım.
Bazı konumlardaki insanların, bedenlerindeki kullanım hakları ister istemez sınırlandırılmak zorundadır. Ülkemizde bile birçok büyük şirket, yöneticilerini belirli aralıklarla kapsamlı sağlık kontrollerine gönderir. Amaç, kişiye jest yapmak olsa da, temel amaç kişinin iş verimliliğini korumak ve kontrol etmektir. Bir patron, işini emanet ettiği yöneticisine ne kadar güvenebileceğini öğrenmek ister. Şimdi ülkeyi yöneten, aldıkları kararlarla, çocuklarımızı hatta torunlarımızı bile etkileyecek konumdaki insanlarla ilgili hiçbir sistem olmadığı görülüyor. Bu organizasyonsuzluk rahmetli Özal'ın vefatı sırasında da görüldü. Ne ilkyardım yapacak vardı ne de acil durumlarda ne yapılacağını belirleyen senaryo... Daha sonra cumhurbaşkanlığı için böyle bir sistem kuruldu ama son günlerde büyük ölçüde dağıtıldı. Şimdi görülüyor ki başbakanlık ve bakanlıklar için böyle bir sistem yok.
Tüm şirketler için belirli zamanlarda bağımsız denetim firmalarına denetim yaptırma ve bilançolarını açıklama zorunluluğu getiriliyor ama ülke yönetenler için hiçbir denetim yok. 40 yaşı geçtikten sonra her geçen gün sağlık riskleri artar. Yüksek stres altındakilerin sağlık riskleri daha da yoğundur. Yöneticilerimiz ne kadar sağlıklı olurlarsa ülkeyi o kadar başarıyla yönetirler. Onların sağlığını da görevi sağlık olanlar düşünmeli. Yöneticilerimiz istemeseler bile, belirli aralıklarla genel sağlık kontrolü yapılmalı ve sağlıklarının bozulmaları halinde izlenmesi gereken yol prosedürlerle belirlenmeli, bütün sonuçlar da belirli protokoller içinde halka açıklanmalı. Hastaya ait bilgiler gizlidir, ama geleceğimizi emanet etme kararını oylarımızla belirleyeceğimiz kişilerin durumunu bilmek de hepimizin hakkıdır.
Galiba ülke yönetimi için de TSE ya da ISO gibi standartlar konulmasına ihtiyaç var.