Dr. Gündüz Tezmen

Nefesiniz, zayıflarken kokuyor

25 Ocak 2002
BEN 30 yaşında, kilo sorunu olan bir bayanım. Bir süre önce diyete girdim ve 1.5 ayda 12 kg. zayıfladım. Benim sorunum, diyet zamanında ağzımda kötü kokuların olması ve diyeti bıraktığım halde bu kötü kokular nöbet halinde devam etmesi. Gittiğim doktorlar midemle ve dişlerimle ilgili tetkik yaptılar, bir problem olmadığını söylediler. Sonuçta, 'Sebepsiz olmaz, psikolojik ya da ciğer kökenli olabilir' dediler. Korkuyorum, ciğerimde ya da başka bir organımda ciddi bir hastalığım olabilir mi?

M.Tugay/İSTANBUL

NEFESTE
koku konusunu zaman zaman ele alıp ayrıntılarıyla incelemiştim. Bu nedenle ben, sizin mektubunuz vesilesiyle ağız kokusu ile diyet ilişkisini ele almak istiyorum.

Halk arasında 'açlıktan nefesi kokmak' diye bir deyim vardır, bilirsiniz. Bu gelişigüzel söylenmiş bir söz değildir. Uzun açlıklardan sonra insanın nefesi kokmaya başlar. Bunun nedeni, yeterince gıda alınmadığı için, vücudun hayatta kalmak ve günlük yaşamı sürdürmek için gerekli enerjiyi, daha önce stokladığı yağları yakarak elde etmesidir. Yağların yoğun bir şekilde yakılması sırasında yan ürün olarak keton adı verilen maddeler açığa çıkar. Ketonlardan biri de asetondur. Çok dikkat edilirse bu kokunun asetonu andırdığı belirlenir.

Bir kişi kilo vermek için diyet yapıyorsa, nefesinin kokmasından mutlu olmalıdır. Aseton kokusu, yağların yakıldığının ve diyet uygulayan kişinin zayıflamakta olduğunun kanıtıdır.

Sizde de bu kokular diyet uyguladığınız sırada ortaya çıkmış. Diyeti bıraktıktan sonra, dönem dönem ortaya çıkması, o günlerde daha az kalori aldığınızı ve kilo vermeye devam ettiğinizi gösterir. Kokuları azaltmak istiyorsanız bol bol su için. Bu sayede ketonlar idrarla daha bol atılacak ve nefes yoluyla buharlaşan kısım çok azalacaktır.
Yazının Devamını Oku

Kızınıza hematolojik tetkik gerekiyor

24 Ocak 2002
KIZIMIN bazı rahatsızlıkları ortaya çıktığı için önce bazı tahliller yapıldı. Bunun ardından kan patolojisi incelendi. Sonucunda 'lenfositozun viral enfeksiyona bağlı olabileceği gibi, erken dönemde KLL gibi bir lenfoprolatif hastalığa bağlı olabileceği' şeklinde bir rapor verildi.

Bu durumla ilgili sizden aydınlatıcı bilgi rica edeceğim.

K.KUYUCU/İSTANBUL

HER
olayı yapılan birkaç tahlille çözmek pek mümkün olmayabiliyor. Kan hücrelerinden lökositlerin (akyuvarların) cinslerine göre oranlarının belirlenmesiyle ilgili tetkikte, lenfosit denilen türdeki hücrelerin arttığı gözlenmiş. Ancak bunun nedeni hakkında bu kadar bilgiyle bir şey söylenemez. Bazen, hastalık etkenlerine, örneğin virüslere karşı savunma reaksiyonu olarak doğal bir artış olabileceği gibi, kan hücrelerinin kendi hastalıklarına da bağlı olabilir. Kan hücrelerinin kendi hastalıklarını tanımlayabilmek için, çoğu zaman kemik iliğinden örnek alarak inceleme yapmak gerekir. Bu tür tetkiklerin yapılması ve kesin teşhis konulması için kızınızı kan hastalıkları uzmanı bir doktora (hematolog) muayene ettirmenizi tavsiye ederim.

Bacak damarlarınız tıkanmış olabilir

BİR süreden beri ayaklarımın altında bir yanma hissi var. Sanki ateşe basıyormuşum gibi yanıyor. Ayrıca sol bacağımın baldır kısmında keçeleşme de oluyor.

N.KARATAŞ/İSTANBVL

MEKTUBUNUZUN
ekinde göndermiş olduğunuz tahlil sonuçlarının incelenmesinde, romatizmal tabloyu düşündürecek bir sonuç yok. Kan yağlarınızdan kolesterol normal olmakla beraber bir diğer yağ olan trigliserid değeriniz yüksek. Ayrıca kan şekeriniz de üst sınıra yakın.

Bu tespitlerden sonra neyinizin olduğu konusuna gelince, muayene yapmadan bir şey söylemek pek mümkün değil. Ayaklarınızdaki yanma öncelikle nöropati denilen sinir hasarını düşündürüyor. Bunun en sık nedeni, şeker hastalığıdır. Şekerinizin üst sınır civarında olması, glikoz tolerans bozukluğu denilen tabloyu düşündürüyor. Bunun anlaşılması için tolku kan şekerinin bakılması ya da daha doğrusu, şeker yükleme de denilen oral glikoz tolerans testi yapılması yararlıdır. Bacağınızın baldır kısmındaki keçeleşme için öncelikle bacak damarlarınız açısından muayene olmalısınız. Bunun normal olarak bulunduğu hallerde, bel fıtığı ihtimaline karşı muayene ve tetkik yaptırmak gerekebilir.
Yazının Devamını Oku

Tansiyon aleti ayar gerektirmez mi?

23 Ocak 2002
GENELDE dijital olarak adlandırılan pilli aletlerin, tansiyon ölçümünde çok iyi olmadığı ve doktorların seçtiği mekanik aletlerin daha iyi sonuç verdiği söylenir. Mühendis kökenli bir teknik adam olarak benim bildiğim, herhangi bir ölçüm yapmadan önce aletin mutlaka kalibre edilmesi gerektiğidir. Ben tansiyon aletlerinin kalibrasyonuyla ilgili bir bilgi alamadım. Doktor kendi aleti ile ölçüm yapıyor ve sonuca göre çok ciddi olabilecek kararlar alıyor. Çarşı pazardaki terazilerin yılda bir de olsa kontrolü arandığına göre tansiyon aletlerinin kalibrasyon gereği düşünülmez mi?

H.Y.TAPAN/İSTANBUL

SAYIN Tapan,
gerçekten çok önemli bir konuya değindiniz. Eline alet geçiren herkes tansiyon ölçmeye kalkıyor. Çok değişik yollardan gelmiş, çok farklı aletler ortada dolaşıyor. Sokakta dolaşan tansiyoncuların, eczanelerdeki kalfaların, komşuların ölçtüğü tansiyonların sonuçlarına bakarak insanlar kendi ilaçlarını ayarlıyorlar. Tabii ki sizin belirttiğiniz şekilde, doktorların kullandığı aletlerin de güvenliği söz konusu.

Öncelikle bu konuda en güvenli aletlerin civalı tansiyon aletleri olduğunu belirteyim. Aletteki civa sütununun basıncı söz konusu olduğu için bu aletlerin hata yapması söz konusu değil. Kullanılan mekanik aletlerde bazı yaylar söz konusudur. Böyle olunca bu aletlerin zaman zaman kontrol edilip güvenliğinin belirlenmesi gerekiyor.

Dijital aletlere gelince, bunlarla yapılan ölçümlerde zaman zaman farklı sonuçlar bulunmasının nedeni, bu aletlerin teknolojisine bağlı. Bu aletler ya nabız dalgaları ya da nabız sesleri ile çalışır. Ölçüm sırasındaki en küçük kas hareketleri bile bu tür seslere ya da titreşimlere yol açacağı için alet yanlışlıkla bunu nabız olarak değerlendirebilir. Dinlemekle yapılan ölçümlerde bu gibi sesler farklı özellikleri nedeniyle, ölçümü yapan kişi tarafından değerlendirmeye alınmadığı için ölçümü etkilemez.

Yazımın başında da belirttiğim gibi, halkımızda tansiyon ölçüm sonucuna göre ilaç kullanmak alışkanlığı çok yaygın. Tansiyonu düşük bulununca ilacı kesen, yüksek çıkınca tekrar başlayan kişiler çok. Bu kişilerde yüksek olduğu halde yanlışlıkla düşük bir ölçüm yapılması, ilacın alınmamasına, böylece de hayati tehlikelere yol açabilir. Bu şekilde beyin kanamaları geçirenler ve hayatını kaybedenler az değildir.

Tansiyon aletlerinin en az yılda bir kez civalı bir aletle kontrol edilmesi gerekir. Sık kullanılan aletler için bu sürenin çok daha kısa olması gereği tartışılmaz. Ancak ‘‘bunu yapmayan kişiler ne olacak’’ derseniz, bunun cevabı, en azından şimdilik yok.
Yazının Devamını Oku

Sağlık bilgisi çok önemlidir

22 Ocak 2002
M.YÜNCÜ ALMANYA

YAZILARIMI
sürekli olarak izleyip, yararlı olabilecekleri keserek dosyalamanız bana gurur veriyor.

Sizin de belirttiğiniz gibi, Almanya temel sağlık hizmetleri açısından güzel bir yapılanma gerçekleştirmiş durumda. Bundan olabildiğince yararlanabilmek için doktora vereceğiniz bilginin çok düzenli olması yararlıdır. Ayrıca doktorun tavsiyelerini iyi anlayabilmek için de organlar ve hastalıklar açısından temel bilgilerin bulunması çok önemli. Zaten bu köşenin de temel amacı budur. Sağlığı korumak, eğer bu mümkün olamazsa hastalığı erken fark etmek, doğru uzmana başvurmak ve tedaviyi de tam olarak uygulamak çok önemli olduğu için bu kavramların yerine oturmasını amaçlıyorum.

Bunun etkili olduğunu gördükçe de gücüm artıyor, teşekkür ederim.

Astım krizi olmalı

K.KARASU / ANKARA

GEÇEN
yaz tatilde iken yaşadığınız nefes darlığı atağının nedenini belirlemek güç. Eve girdiğiniz zaman rahatlamanız, dışarı çıktığınızda ağırlığı nefes darlığı olmak üzere kriz yaşamanız, çevresel faktörlere bağlı bir astım krizini düşündürüyor. Bunu sadece sıcağa bağlamak mümkün değil.

Akciğer hastalıkları alanında uzman bir doktora başvurarak astım hastalığı açısından tetkik olmanızı tavsiye ederim.

Prostat ameliyatı cinsel yaşamı etkiler mi?

H.DEMİRCİ/HOLLANDA

SPERM
salgı kanalları prostat bezi içinden geçerek üretraya (dış idrar yolu) ulaşır. Bunun amacı, cinsel boşalma (ejekülasyon) sırasında prostat salgısının da eklenmesidir.

Prostat bezi hastalanır ve ameliyat edilirse bu bütünlük bozulduğu için sperm boşalması gerçekleşmez. Sperm, idrar kesesi içine boşalır ve daha sonra idrar yapıldığında dışarı atılır. Ameliyat sırasında sinirler zedelenmediyse, penis sertleşmesi (ereksiyon) etkilenmeyeceği için cinsel birleşmede bir sorun olmasa da ejekülasyon olmayacaktır.

Sizde de birleşme sonrasında sperm görmeyişinizin nedeni budur.
Yazının Devamını Oku

Tabip odaları ilgisiz değil

21 Ocak 2002
<B>CUMA </B>günkü yazımda, ünlülerin estetik cerrahının tedavi ettiği hastalarla ilgili bilgileri açıklamasının, tıp etiği ve yürürlükteki yönetmelikler açısından sakıncalı olduğunu yazmıştım. Cumartesi günü de bu konuda görüşlerini açıklayan Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Erdem Aydın'ın yazısı yer aldı. Bu konu doğal olarak tabip odalarını ilgilendiriyor. İstanbul Tabip Odası adına açıklama gönderen Dr. Nedim Şendağ'ın yazısını da aşağıda sunuyorum.

Sn. Tezmen,

Sn. Doç. Dr. Erdem Aydın, hasta sırrının açıklanması ile ilgili yazmış olduğu yazıda ‘‘meslek odasının bu konudaki sabır taşını çatlatacak sabır ve ilgisi(zliği)!’’ şeklinde bir cümle kullanarak, tabip odalarının konuya duyarsız kaldığını belirtmiştir.

Oysa Sn. Aydın'ın yazısına konu olan bir psikiyatrist meslektaşımızın yazdığı kitapla ilgili olarak İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu soruşturma başlatmış ve meslektaşımız Onur Kurulu'na sevk edilmiştir. Onur Kurulumuz, konuyu karara bağlamış ancak yapılan itiraz üzerine, 6023 Sayılı Yasa gereği dosya, Yüksek Onur Kurulu'na gönderilmiştir. Yine aynı yasa gereği, Yüksek Onur Kurulu kararı kesinleşmedikçe sonuç hakkında bilgi verememekteyiz.

İstanbul Tabip Odası Hekimlik Uygulamaları Bürosu olarak, yazılı ve görsel medyada çıkan bütün haberleri takip etmeye çalışıyoruz. Eğer bir etik ihlali (veya iddiası) söz konusu ise konu Yönetim Kurulumuz tarafından değerlendirilmektedir. Söz konusu plastik cerrahi uzmanı meslektaşımız ile ilgili çıkan haber hakkında da inceleme başlatılmış olup, sonucu yine bu köşede size tarafımdan bildirilecektir.

Sadece bu konu değil, hekimlik uygulamaları sırasında ortaya çıkabilecek her tür olumsuzluk iddialarını tarafsız ve mümkün olduğu kadar hızlı incelemeye çalışıyoruz. Amacımız ‘‘iyi hekimlik’’ değerlerinin hiçbir zaman kaybolmaması.

Saygılarımla, Dr. Nedim Şendağ

İstanbul Tabip Odası Hekimlik Uygulamaları Büro Sorumlusu
Yazının Devamını Oku

Hasta bilgileri gizlidir

19 Ocak 2002
CUMA günü yayınlanan köşemde, hastaya ait bilgilerin gizli olması gerektiği konusuna değinmiş ve Hasta Hakları Yönetmeliği'ndeki ilgili maddeleri belirtmiştim. Bu konuda birçok destek mesajı aldım, teşekkür ederim. Bunlardan bir tanesini, bu konuda uzman olan ve tıp fakültelerinde bu konunun derslerini veren bir öğretim üyesinden geleni örnek olarak yayınlıyorum.

Tüm dileğim bu yazıların, hasta hakları konusunda bazı gelişmelere destek olması...

‘‘SAYIN Tezmen,

Bugünkü köşenizde bir estetik cerrahın davranışından söz ediyorsunuz... Bu konuda birkaç cümlemi sizinle paylaşmak istiyorum. Bir hekimin, hastasına ait bilgileri medyada açıklaması akla hayale gelecek bir şey değildir. Geçenlerde de bir psikiyatrist yayınladığı bir kitapla, aynı şeyi yapmıştı. Hasta sırrını korumak, Hipokrat'tan beri gelen tıp etiğinin değişmez ilkelerinden birisidir. Bugün bu konu, hem hasta sırrının (gizliliğinin) hem de mahremiyetinin (privacy) korunması şeklinde, hasta haklarının temel öğelerindendir. Diğer yandan sır ve mahremiyet, tıp etiğinin günümüzdeki felsefi temellendirilmesi kapsamında ‘‘hasta özerkliğine saygı ilkesi’’nin doğal sonuçlarıdır. Ben derslerde tıp öğrencilerine, hekimin yapmaması gereken şeylerini anlatmak için bu tür davranışları örnek olarak verirdim. Gerçekten de dünyada bir hekimin medyada hastasına ait bilgileri bu şekilde açıklamasının benzer örneği yok gibi bir şey. Tarihte ilk kez kendine bazı mesleki etik ilkeleri belirlemiş hekimlerin Türkiye'de bu halde olmaları çok acı.

İlginç olan şeylerden birisi ise ismi geçen kimselerin bu konuda kayıtsız kalmaları. Önceki olayda ismi geçen ‘‘sanatçılardan’’ bazıları hiç sesini çıkarmamış ya da medyada bir kez daha görünmenin fırsatı olarak olayı küçük ‘‘sitemlerle’’ geçiştirmişlerdir. Bakalım bu defa nasıl olacak?.. Siz de biliyorsunuz ki böyle bir durum Amerika gibi Batı ülkelerinde olsa, ismi geçen kişilerin mahkemeye başvurarak yüklüce tazminat almaları işten bile değildir. Aslında yasalar Türkiye'de de böyle bir imkánı veriyor.

Mesleğimiz açısından önemli bir konu da meslek odasının bu konudaki sabır taşı çatlacak sabır ve ilgisi(zliği)!

Saygılarımla.’’

Doç. Dr. Erdem Aydın

Hacettepe Üni. Tıp Fak. Deontoloji (Tıbbi Etik) ve Tıp Tarihi AD Başkanı
Yazının Devamını Oku

Bazı doktorlar çok konuşuyor

18 Ocak 2002
<B>HASTALARIN </B>hekimlerden şikáyeti ile ilgili bir araştırma yapılsa, muhtemelen ilk sırayı, doktorların yeterli konuşmaması alır. Gerek çevremde gerekse bu köşe nedeniyle ben, hastaların çoğunun böyle bir sıkıntı yaşadığını biliyorum. Çoğu hasta, teşhisini, ilaçlarının nasıl kullanılacağını bile doktorundan öğrenemiyor, doktorların ağzını bıçak açmıyor.

Buna karşılık bazı meslektaşlarım da, ağızlarını kapamasını bilmiyor. Bugünkü gazetelerin birinde bir haber yer almış. ‘‘Ünlülerin estetikçisi açtı ağzını’’ başlıklı haberde, estetik cerrahı bir meslektaşımız, ünlülerden kimin ne ameliyatı olduğunu, kimin ameliyat parasını kimin ödediğini, kimlerin gizli isimle hastaneye yatıp ameliyat olduğunu anlatmış.

Bu meslektaşım hata etmiş, ayıp etmiş. Ne düşünceyle böyle hareket ettiğini bilmiyorum ama, bu kadar ünlüyü ameliyat ettiğine göre herhalde reklama ihtiyacı olmasa gerek. Hasta ile ilgili bilgileri, hastanın rızası dışında yayınlamak en azından tıp etiğine uygun değil. Kaldı ki bu durum bazı yönetmeliklerle de düzenlenmiş. Örneğin, Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 21. maddesi, ‘‘Hastanın mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta, mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir’’ der. Aynı madde, bu hakkın, sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını da kapsadığını belirler.

Aynı yönetmeliğin 23. maddesi de özetle şöyle: Sağlık hizmetinin verilmesi sebebiyle edinilen bilgiler, kanun ile müsaade edilen haller dışında hiçbir şekilde açıklanamaz, hukuki ve ahlaki yönden geçerli ve haklı bir sebebe dayanmaksızın hastaya zarar verme ihtimali bulunan bilgilerin ifşa edilmesi, personelin ve diğer kimselerin hukuki ve cezai sorumluluğunu da gerektirir.

Bazı maddelerini yayınladığım yönetmelik bu köşeye sığmayacak kadar uzun ama ben inceledim, içinde ‘‘eğer bu kişiler ünlüyse, böyle bir hakkı yoktur, onların doktorları her türlü bilgiyi açıklayabilir’’ diye bir madde görmedim.

Eğer bir hekim medyada yer almak istiyorsa, ona yakışan şey, mesleki başarılarıyla yer almaktır. Gizlice, başka isimlerle hastaneye yatıp tıbbi işlem yaptıran kişilere ait bilgileri medyaya açıklayarak, bir anlamda yasadışı iş yaparak değil. Liberal ekonomi, para kazanmak uğruna bazı değerlerin erozyona uğramasına yol açmadı değil ama tıbbın da bu akıma kapılmasına izin vermemek gerek.

Bu arada hasta haklarına değinmişken, yazımın ilk paragrafındaki bilgilenme hakkı konusunun da bu yönetmelikte 15. madde ile düzenlendiğini belirteyim. Bu madde, ‘‘Hasta, sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi isteme hakkına sahiptir’’ demektedir.
Yazının Devamını Oku

Parazitlerin tedavisi zor mu?

17 Ocak 2002
İLK olarak 3-4 ay kadar önce bağırsaklarımda parazit gördüm. Eczaneden bir ilaç alıp kullandım ama fayda etmedi sanıyorum; ara sıra dışkımda hálá görünüyorlar. Bu parazitlerden kurtulmak için ne yapmalıyım? Zayıf olmamda bunların bir etkisi olmuş mudur? Bana bir ilaç önerebilir misiniz?

M.FİLİZ/İSTANBUL

BAĞIRSAKLARDA
yaşayabilen parazitlerin birçok cinsi var. Tek bir hücreden oluşan da bulunabileceği gibi, boyu birkaç metreye ulaşanları da bulunabilir. Bu kadar değişik cinsleri bulunabilen zararlıların hepsini birden etkileyecek tek bir ilaç söz konusu olamaz. Paraziti görmüş olmanız ve bunu eczacıya tarif etmeniz de çözüm değil. Çünkü bir insanda birden çok cinste parazit aynı anda bulunabilir. Bu nedenle, dışkı tahlili yapılmalı, bağırsağınızda bulunan parazitin ya da parazitlerin cinsleri belirlenmeli ve bu sonuca göre bir hekimin belirleyeceği ilaç ya da ilaçlar, hekimin belirleyeceği dozda ve sürede kullanılmalıdır. Dikkat edin, bir eczaneye danışarak ilaç alın demiyorum. Eczacıların bilgilerini tabii ki kabul ediyorum ama, bu ayrıntıyı bilmelerini beklemek de doğru değil. Ayrıca ülkemizdeki bir gerçek de eczanelerin çoğunda, eczacıların her zaman işin başında duramayıp işi kalfalara devretmeleridir. Yani siz eczaneden tarifle bir ilaç aldığınız zaman, sizin tespitleriniz ve eczacı kalfalarının bilgisine hayatınızı emanet etmiş oluyorsunuz. Bir yandan hastalık gibi sağlığınızı ve belki de hayatınızı tehdit eden bir riski, diğer yandan da bazı hallerde ciddi yan etkileri olan ilaç gibi bir kimyasal maddeyi göze alıyorsunuz. Sağlığınızı ve hayatınızı bu kadar hafife almayın.

Bir hekim olmama rağmen, benden de kesin teşhis ve ilaç tavsiyesi beklemeyin lütfen. Sizin tariflerinize dayanarak bünyenizi tanımadan bir tavsiye yanlış olur; ben sizin sağlığınıza saygımdan dolayı bu tavsiyeyi yapmak istemiyorum.

Bağırsak parazitleri ile kilo alamama arasında ilişki genellikle düşünülür ama bu ilişki sanıldığı kadar çok güçlü değildir. Bu ilişkinin düşünülmesi, parazitlerin bağırsaklarda yaşaması ve gıdalara ortak olmasındandır. Bunun bir neden olabilmesi için, büyük cinsteki parazitlerin çok yoğun miktarda bulunması gerekir. Bu da pek rastlanılan bir durum değildir. Eğer parazitler nedeniyle bağırsak tahrişi oluyor, bu da kendini sürekli ishalle gösteriyorsa, gıda emilimi azaldığı için kilo alamama durumu ortaya çıkar. Bir de, bağırsak paraziti olanlarda bulantı oluyorsa, bunun ileri düzeyde olması hali de beslenmeyi bozabilir. Her iki olasılık da pek sık rastlanmdığı için, kilo eksikliğini bağırsak parazitleriyle ilişkilendirmek pek doğru değildir.
Yazının Devamını Oku