Paylaş
SEVGİLİ okurlarım...
Sadece bireyler değil, zaman zaman toplumlar da ruhsal olarak hastalanabilir. Uzun süredir toplumumuz kontrol edilemeyen bir öfkenin kucağında savrulup gidiyor, insanımız incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle birbirinin gözünü oyuyor, devletin müfettişleri müzisyenin boğazını kesiyor, bir kadın üç yaşında bir çocuğu öldürüp derindondurucuya saklıyor, tecrübeli bir hâkim karısını öldürüp sonra intihar ediyor, trafikte yaşanan küçük bir tartışmada insanlar birbirine saldırıyor, gencecik kızlarımız birbirlerini saçlarından tutup yerlerde sürüklüyor, medya aracılığıyla herkes birbirine ağzına geleni söylüyor, bağırıyor, küfrediyor ve daha neler neler...
ÖFKE HER YERDE
Evlerde, okullarda, yollarda, sokaklarda, restoranlarda, müzikhollerde, hastanelerde, adliyede, belki daha da önemlisi medyada şiddet kol geziyor. Birbirimize düşman gibi bakar olduk. En küçük bir dikkatsizliği, özensizliği, sitemi kaldıramıyoruz.
Şiddet sadece karşınızdakine gösterilen fiziksel saldırı değildir. Bunun, karşındakini öldürmeye kadar gideni var, yaralama var, tehdit var, şantaj var, aşağılama, kınama, utandırma var, cinsel taciz ve tecavüz var. İşin kötüsü bizim çok kıymetli ülkemizde bunların hepsi var.
BU HEPİMİZİN SORUNU
Bu ülkede yaşayan hiç kimse bu duruma ilgisiz kalmamalı. Bugün bize dokunmayan bu öfke seli, bir gün hepimizin kapısını çalabilir. Bu konuda internette yayınladığım bir paragraflık yazıma gelen mesaj ve yorumlar da bunu destekliyor. İnsanımız neredeyse evden çıkmaya korkar olmuş. Haksız da değiller hani, birbirini hiç tanımayan insanların genç kızlarımızı takip edip evinin önünde hunharca öldürdüğünü unutmadık.
Öfke ve şiddet bir virüs kadar bulaşıcıdır sevgili okurlarım ve maalesef bu virüs az çok hepimize bulaştı. Bir şeylere kızdıkça, üzüldükçe, daraldıkça, sıkıldıkça, içimizdeki öfke okları hızla bilenmeye başladıkça, şiddeti kınarken bile birilerine saldırıyor, o birilerinin canını acıtmaya çalışıyor ve aslında şiddeti kınarken biz de bir çeşit şiddet gösteriyoruz.
ÜSTESİNDEN GELEMEYİZ
Hepimizin ortak düşüncesi ve isteği eminim ki ülkemizdeki şiddeti yok etmek ancak bu hedefe ulaşabilmenin tek yolunun şiddete şiddetle karşılık vermemek olduğu gerçeğini atlıyoruz. Şiddeti şiddet göstererek kınıyor, bunun nedenini de yine ülkemizde yaşayan, bizim vatandaşımız, bizim insanımız olan birilerine yüklüyoruz.
O zaman ne oluyor, bizim hedef gösterdiğimiz insanlar da aynı şeyi yapıyor ve bu işten galip çıkan yine şiddet oluyor.
Hani derler ya, işte patrona kızdı, eve geldi öfkesini eşinden çıkardı diye, tam da böyle olduk. Bambaşka şeylere kızıp öfkemizi olmadık insanlardan çıkarıyoruz. Ailelerine kızan gençler, öfkelerini yine başkalarından çıkarıyor. İktidar yanlıları muhalefet yanlılarına, muhalefet edenler iktidar yanlılarına ateş püskürüyor. Birbirlerine söylemedikleri laf kalmıyor. Akşam haberlerinde iki taraf birbirini incitmek ve aşağılamak için elinden geleni arkasına koymuyor. Bunu izleyenlerin de içi öfkeyle doluyor.
Birbirimize derdimizi başka türlü anlatmayı unuttuk. Sağlığımız için gittiğimiz hastanelerde doktorları, sağlık çalışanlarını dövüyor, daha olmadı öldürüyoruz.
Maçlarda bile taraftarlar birbirine saldırmak için bahane arıyor.
RUH SAĞLIĞIMIZ BOZULDU
Bir psikiyatrist olarak görüyorum ki topluca hastalandık, ruh sağlığımız bozuldu ve şiddet toplumu haline geldik. Bunun pek çok nedeni var ama birkaç yıldır yaşadığımız pandeminin de bunda payı olduğunu düşünüyorum.
Bizler aslında çok sevecen, çok merhametli bir toplumuz. Sevdiklerimiz için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, ailelerimize çok bağlı, eşimize, dostumuza, konu komşumuza çok değer veren, onları kendimizden gören, evimizde en iyi şekilde ağırlayan, hatta bazen yemeyip yediren insanlardık. Çoğumuz ömrümüz boyunca “ben” demedik, hep “biz” dedik. Kendimizden çok yakınlarımız, sevdiklerimiz için çalışıp çabaladık. Hiç tanımadığımız insanları, Tanrı misafiridir diye evlerimizde ağırladık. Hasta olanı yalnız bırakmadık, çorbasını eksik etmedik, yedi kat elin ölüsü varsa hep birlikte koştuk, yalnız bırakmadık.
Bizim aslımız işte bu...
Şimdi yeniden birbirimize sahip çıkma zamanı.
Yıllardır düşman bizi yıkmak, bölmek, parçalamak için çok uğraştı ama bunu yapamadı. Şimdi düşmanımızın yapamadığını biz kendimize yapıyoruz. Bu gerçeği bir an önce görelim.
ÇARE NEREDE
ÇARE bizde, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkek, dünya görüşü, yaşam şekli, dini inancı ne olursa olsun birbirimize sahip çıkalım. Haklı mı haksız mı demeden, bizden mi yoksa karşı taraftan mı demeden, zengin mi fakir mi, işçi mi memur mu, doktor mu hâkim mi, hemşire mi kapıcı mı, müzisyen mi imam mı, gazeteci mi demeden birbirimizi onaylayalım, işine, politik görüşüne, inancına bakmadan birbirimize saygı gösterelim. Birbirimize her konuda bu kadar müdahale etmeyelim, herkes özgürce düşünsün, özgürce yaşasın bu ülkede.
SAYGI PANZEHİRDİR
Saygının olduğu yerde şiddet olmaz, olamaz.
Birbirimizle ilişki kurarken ses tonumuz, bir şeyi ifade ediş yani söyleyiş tarzımız, gözlerimizin onlara nasıl baktığı, mimiklerimiz, hatta el kol hareketlerimiz bile çok önemlidir çünkü beynimiz biz hiç fark etmeden karşımızdaki kişinin bize yaklaşımıyla ilgili her bir ayrıntıyı görür, bunları yorumlar ve bize duygu olarak bunu iletir. Yani biz nasıl olduğunu fark etmeden içimizden o kişiye karşı sevgi, merhamet, şefkat ya da düşmanlık, öfke gibi olumlu ya da olumsuz bir duygu belirir.
Biz de o duygu bize ne söylüyorsa, karşımızdakine ona göre tavır alırız. Gördüğünüz gibi ağzımızdan çıkan sözler kadar, bunu nasıl bir tavırla söylediğimiz çok daha önemlidir. Sonra iş öyle bir çıkmaza girer ki incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle insanlar birbirine şiddet gösterir.
Bunların her birine çok önem verelim ve bu işe önce evlerimizden başlayalım. Eşimize, çocuklarımıza, akrabalarımıza, komşularımıza çok özen gösterelim.
HAKLI DEĞİL MUTLU
Kendinizi güvende hissetmenin en kestirme yolu, yukarıda da belirttiğim gibi ilişki kurduğumuz kişilere gösterdiğimiz özendir, saygıdır.
Haklı değil mutlu olalım, hep bir olalım, barış içinde, sevgiyle, hoşgörüyle yaşayalım bu güzel ülkede.
Her birinize çok saygı ve sevgilerimle...
Paylaş