Paylaş
Mutlu, huzurlu, başarılı bir hayatın temelini hep bu ilişkiler, ağzımızdan çıkan sözler belirliyor. Aslında bunlar yapılması zor şeyler değil. Birini kırmak, bir süre sonra kıran tarafı da olumsuz etkiler. O evin tadı-tuzu, huzuru kaçar. Hayatta aradığımız en önemli duygulardan biri belki de en önemlisi içinde yaşadığımız evin huzurudur. Huzur yoksa o eve ve o evde yaşayanlara olumlu duyguların hiçbiri uğramaz.
BEDENİMİZ DE ETKİLENİR
Sadece ruh sağlığımız değil, beden sağlığımız da etkilenir bu huzursuzluktan. Huzursuz, gergin ortamlarda yaşayan insanların bağışıklık sistemleri bile bundan olumsuz etkilenir, onlar çok daha çabuk hastalanırlar. Bunu kendi üzerinizden de şöyle bir düşünün isterseniz. Ne zaman bir şeylere sıkılsanız, üzülseniz hiçbir şey olmazsa dişlerinizde sorun çıkar. Baş ağrıları, gripler, boğaz ağrıları, uyku bozuklukları, iştahsızlıklar ya da aşırı yemeler, şekerde, tansiyonda oynamalar, kalp çarpıntılarından biri ya da birkaçı bırakmaz peşinizi. En sık da dudaklarımızda uçuklar çıkar.
Hiç unutmuyorum, biz çocukken ne zaman uçuk çıksa annem hemen dikilirdi başımıza: “Kötü rüya mı gördünüz, yoksa bana söylemediğiniz bir sıkıntınız mı var?” diye...
İLİŞKİLERDEKİ ÖZENSİZLİK
Bizim toplumumuz bu konuya biraz daha özen gösterebilse hayatımızda neler değişecek neler... Son zamanlarda sıkça gündemde yerini alan şiddetin her türlüsü bile kökenini işte bu yakın ilişkilerdeki özensizlikten alıyor. Son zamanlarda yaşadığımız bunca şiddetin yanı sıra şimdi bir de savaş çıktı. Buna devlet eliyle yapılan toplu katliamlar, resmi şiddet de diyebiliriz. Bu toplumsal vahşeti biz durduramayacağımıza göre yine konumuza dönelim.
‘ÇOCUK BU, NE ANLAR’
Bazen o evlerde bizimle birlikte yaşayan çocukların varlığını unutuyoruz. “Çocuk bu, ne anlar” deyip geçiyoruz. Oysa o çocuk, bunları hem anlıyor hem de öyle bir yazıyor ki zihnine, sonra psikiyatristler bile bazen o yazılanları oradan çıkaramıyorlar.
İşte size bir örnek daha. Sevgili Narin, bakın mektubunda bize neler yazmış...
İÇİM BÖYLE DİYOR: SENDEN BİR ŞEY OLMAZ
Sayın Gülseren Hocam...
Ben Narin. Gerek yazılarınız, gerek kitaplarınız gerekse dizileriniz beni derinden etkiledi. Hepsinde kendimden izler buldum. Hep sizden bir terapi, bir beş dakika bile olsa konuşma, size kendimi anlatma hayali kurarken sesimi duymuşsunuz gibi mail adresi verdiniz. Öncelikle bu jestiniz için teşekkür ediyorum. Umarım onca mektup içinden benim mektubum da okuduklarınız arasında yerini alır.
YETERSİZ HİSSEDİYORUM
Ben şu anda üniversiteye gidiyorum ve iki bölümü aynı anda okuyorum. Yeni tanıyanlar tebrik ediyor ve çok başarılı buluyorlar beni. Sanırım başarımı bir ailem, bir akrabalarım, bir de ben görmüyorum. Ya onlar kör ya da biz. Mantıklı düşündüğüm zaman evet zor bir çocukluk ve ağır bir ergenlik geçirdim. İnsanlar beni başarılı bulsa da ben kendimi çok yetersiz hissediyorum. Ne kazandığım sınavlar, ne aldığım yüksek notlar beni iyi hissettirmeye yetmiyor. Sanki bunların hiçbiri önemli değil, benim içim kötü, ruhum yetersizmiş gibi geliyor bana. Herkesi kendimden daha üstün görüyorum.
BENİ HEP PAS GEÇTİLER
Sizin kitaplarınızdan öğrendiğim şekilde kendimi çok sorguladım. Ve kader motifimi araştırırken ailemin, amcalarımın, yengelerimin benim hakkımda ‘Bu çocuk başarısız, bundan hiçbir şey olmaz, boşuna okutuyorsunuz’ gibi sözleri geliyor aklıma. Beni hep akranlarımla kıyasladılar, en küçük yanlışımda insafsızca aşağıladılar. Herkesi gördü de gözleri, bir beni görmediler. Yanlışım varsa önce beni gören gözleri, sanki hiç iyi bir yanım yokmuş gibi beni hep pas geçtiler.
‘BENDEN FARKLARI NE’
Hatta hiç unutmam okulda bir olayım olurdu, herkesin ailesi gelir çocuğunu savunurdu, benim ailem gelir haklı bile olsam beni savunmaz, onlar da bana kızardı. Sahipsizdim, sanki fazlalıktım o evde. Keşke sadece bu olsa... Akranlarımın olduğu ortamda herkes onları severken kimse beni de kucağına alıp sevmezdi. Hep bakardım onlara, benden ne farkları, ne gibi üstünlükleri var diye. Kendimi hep çirkin, iğrenç bir yaratığa benzetir, sonra da ağlardım. Bu sefer de ‘Durup dururken yine niye ağlıyor bu kız?’ diye yine kızarlardı bana.
Ya da yengem beni hep hatalarım nedeniyle fena halde cezalandırırdı. Sen benim annem misin, sen kendi çocuklarına baksana. Beni dövdüğün, aşağıladığın gibi aynı şeyleri onlara da yapsana... Şimdi onlar da büyüdü, bana yaptıklarının hiçbirini kendi çocuklarına yapamıyor.
‘ACABA ÇİRKİN MİYDİM’
Ben huzursuz bir aile apartmanında büyüdüm Gülseren Hanım. Annem hepsiyle kavgalıydı. Diğer kuzenlerime sorsanız, belki de o günler çok güzeldi diye anlatacaklar size. Onlar böyle mutluyken, bir ben mi fazla geldim oraya. Herkesin anne babası onlara sahip çıkarken, bana niye kimse sahip çıkmadı. Çocukluk resimlerime bakıp duruyorum. Acaba çok mu çirkindim, benden utanıyorlar mıydı diye ama utanacak kadar da çirkin değilmişim. Yani diğerleri gibiymişim. Hem çirkin de olsa insan kendi çocuğuna biraz sahip çıkmaz mı?
SEVGİSİZ AÇAMIYORSUN
Bundan mı bilmiyorum ama ben çocukken sık sık hastalanırdım. Hastalık dediysem, önemli bir adı yoktu o hastalıkların. Biraz üşütsem ateşim çıkar, her yerim ağrırdı. Hastayken bile o evde nazlandırmazlardı beni. Niye bu kadar çabuk bıktılar benden. Benim diğerlerinden ne eksiğim vardı. Acaba annem babam benim bu yaşadıklarımın farkında mıydı? Hiç sanmıyorum. Onlara sorsalar beni en iyi şekilde büyüttüler. Ama o iş öyle olmuyor. Biz kurulmuş makine değiliz ki... Saksıdaki bitki de değiliz. Sadece arada bir su vermekle olmuyor bu işler. Çiçek bile onu sevmezsen açmıyor. Ben de işte o çiçekler gibi ne kadar başarılı olursam olayım bir türlü açamıyorum. Seveniniz yoksa açamıyorsunuz ki...
HEP BOYNUM BÜKÜK
Düşünüyorum da, ben çocukken benim hakkımı kimse savunmadı. Aramızda 3 yaş fark olan erkek kardeşim, şu yaşıma kadar beni öyle çok dövdü ki... Babam bir kere bile gidip haddini bildirmedi. Ataerkil bir toplumdan ne bekliyorsunuz ki. O erkek, ben kızım. Tabii ki herkes onu tutacak.
Bi ben savaştım kendim için. Benden başka benim için kimse savaşmadı. Ben çocuktum o zaman, beni de bir koruyan olsa fena mı olurdu?
Sonra büyüdüm. Sevgisiz, ilgisiz, değersiz de olsanız büyüyorsunuz. Üniversiteye başladım. Siz de tahmin edersiniz ki üniversiteye de hayallerim için değil o evden kurtulmak için geldim. Sırf bu yüzden çalışıp kazandım. Hoş, kazandığım bölüm de kimseyi mutlu etmedi ama... Orayı kazanan ben değil de kuzenlerimden biri olsaydı kim bilir nasıl kutlarlardı. Başarılı oldum da ne oldu? Hep boynu bükük bıraktılar beni.
BU, BEYNİMİN VİRÜSÜ
Üniversitede yurda verdiler. Çocukluğum aşağılanarak geçti, gençliğim mi geçmeyecek? Arkamdan konuşanlar mı dersiniz, yüzüme aşağılayanlar mı dersiniz çok olayla karşılaştım. Hani diyorsunuz ya, çocukluğumuzda yaşadıklarımız hiç peşimizi bırakmaz diye, gerçekten bırakmadılar peşimi. Yani bunlar benim alnımda mı yazıyor da insanlar bakar bakmaz görüp aynı çocukluğumdaki gibi davranıyorlar bana?
En kötüsü de ne biliyor musunuz Gülseren Hanım? Ben kendimi hâlâ savunamıyorum. Söylemek istediklerim oluyor ama dilim tutuluyor sanki diyemiyorum. Şu yaşımda halen istemeden de olsa ezdiriyorum kendimi. Her olayımda bir arkadaşıma danışıyorum. ‘Ben karar verirsem yanlış yaparım kesin’ diyen bir virüs var beynimde. Ama gerçekten de bazen öyle oluyor. Ne zaman kendim karar versem ‘Keşke yapmasaydım’a çıkıyor. Birine anlatsam yaptığım doğru bulunmuyor. Ben niye hep yanlış yapıyorum? Kendimden küçükten akıl alacak kadar düştüm mü ben? Bunları yazarken utanıyorum.
BEN NASIL İYİLEŞECEĞİM
Fakat inanın bunlar benim suçum değil. Terapi almak istedim çoğu zaman fakat maddi durum el vermedi. Doktor Hanım, ben nasıl iyileşeceğim? Yaşadıklarımın en önemli artısı şu oldu bana: ‘Yaşadığım duyguları hiçbir çocuk yaşamasın, olursa da onları anlayayım özel ilgileneyim’ düşüncesi ile çocuk gelişim bölümü okuyorum. Yaşadıklarımın intikamını, başka hiçbir çocuğun böyle hissetmesine izin vermeyerek çıkartmaya çalışıyorum. Doğrusu kafam çok karışık... Dışarıdan bakınca çok iyiyim. Hatta muhtemelen bu mektubu apartmandan biri okusa ‘Şükürsüz’ der kızar bana. Hepsi şükürlü de bu kız niye böyle şükürsüz oldu diye soran yok ama.
İYİ BİR SAHİP DEĞİLİM
Günümüzdeki insanlar anlamak yerine yargılamayı seçtiği için kimse birbirini sevemiyor. Ben onları da anlıyorum. Ama onlar beni hiçbir zaman anlamayacak. Bana yaptıkları onca şeyin zerresini kendi çocuklarına yapmıyorlar. Söyleyin Hocam, benim suçum neydi de bunları ben yaşadım? Niye ben? Benim geçmişim bu kadar travma ile doluyken onların çocukları neden mutlu? Abim de o evde büyümedi mi, aynı anne babadan doğmadık mı?
İlahi adalet diyorum fakat bazen bu da boş bir avuntu gibi geliyor. Hani siz diyorsunuz ya, ‘Doğa bizi önce bize emanet eder, kendimize sahip çıkalım, önceliği başkalarına vermeyelim’ diye, beni de bana emanet ederek yollamış ama ben iyi bir sahip değilim. Kendimi bir türlü önemli ve değerli bulamıyorum. Onlar gibi düşünür oldum. ‘Senden bir şey olmaz’ diyor içim.
Daha yazacak çok şey var da nasıl olsa hepsini okumazsınız diye yazmıyorum.
Zaman ayırıp dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum Gülseren Hocam. Siz iyi ki varsınız. Allah sizden razı olsun.
Saygılarımla... NARİN.”
SEN DEĞİŞTİKÇE DÜNYA DEĞİŞECEK
İşte böyle yazmış Narin. Çocukluğunda benzer şeyler yaşayan pek çok okurumuzun olduğunu sanıyorum çünkü bunlar ülkemizde pek çok evde, sıkça yaşanan olaylar. Ancak bu mektubu okuyunca, “Senden bir şey olmaz” lafının bir çocuğun ruhunun ne denli zedelendiğini gördünüz, anladınız değil mi?
BAŞARILAR YETEMEZ
Biz buna psikolojik şiddet diyoruz. Yani o çocuğu en az fiziksel şiddet kadar etkileyen, kaderine hükmeden bir şiddet türü bu. O evlerden çıkan çocuklar, Narin’in mektubunda anlattığı gibi özgüvensiz, hata yapmaktan korkan, yaptığı hatanın sorumluluğunu alamayan, karar veremeyen, kısacası kendiyle kavga etmekten bu hayatı doğru dürüst yaşayamayan yetişkinlere dönüşüyorlar. Başarılar bile onlara yetmiyor çünkü gerçek hayatta, alınan diplomalar değil, daha çok kişilik özellikleri konuşur.
KOŞULSUZ SEVİLMELİ
Halbuki bir çocuğun anne babasından en başta koşulsuz bir sevgi görmeye, kabul edilmeye, sahiplenilmeye, şefkate ihtiyacı var. Doğdukları evlerde bu duyguları alabilen çocuklar hiç tanımadıkları bu hayata daha kolay girebiliyor ve uyum sağlayabiliyorlar. Narin, “Senden bir şey olmaz” vurgusunun yanı sıra duygusal anlamda sahipsiz biri olarak da büyümüş. Koşulsuz sevgiyi tadamamış. Geçen haftalarda yazdığım Binnur’un hikâyesine de çok benziyor yaşadıkları. Her ikisi de kendilerini yoktan var etmiş.
Benim yazılarımı da öyle dikkatli okumuş ki neredeyse her kelimesi kalmış aklında yani kendi falına bakmaya, geleceğini görmeye çalışmış Narin. Biraz da ben buradan destek verir, el uzatırsam o tepeyi çabucak aşacakmış gibi geliyor bana.
HEDEFİNDEN VAZGEÇME
Narin’ciğim,
İçinde yetiştiğin zorlu koşullara rağmen geleceğini inşa etmek adına çok büyük yatırımlar yapmışsın.
Bana öyle geliyor ki gelecekte büyük işlere imza atacaksın. İçindeki o öfke var ya, yaşadığın adaletsizliğe isyanın var ya, hani “ilahi adalet” diyorsun ya, işte o “ilahi adalet” sen çağırdıkça inan ki seni gelip bulacak. O öfke ve isyan duygusu senin enerji kaynağın olacak. Yeter ki hedeflediğin
şeylerden vazgeçme.
Ne kadar alıngan biri haline geldiğinin bilmem farkında mısın? Sosyal ilişkilerde pek de başarılı sayılmazsın. Tıpkı ders çalışır gibi bunu da çalış. Amacın bu konuda da başarılı olabilmek olsun. Sen her şeye alınır, kendini toplumdan, arkadaşlarından uzak tutarsan olmaz bu iş. Bak, sen bugün olmazı oldurmuş, iki ayrı bölümde birden okumayı başarmışsın. İstersen sosyal ilişkilerde de bunu yapabilirsin. Sevilmenin başka yolu var mı Narin? Sevilmeyi, beğenilmeyi, her yere çağırılmayı da başar ki o değersizlik duygularından bir an önce kurtulabilesin.
HEMEN İLK ADIMI AT
Öyle kenara köşeye saklanıp kumru gibi düşünmek yok. Bir an önce harekete geç. İlk adımı atmak her zaman daha fazla cesaret ister ki, o da sende var. Belki ilk günler zorlanacaksın. Nasıl ki dersler çalışıldıkça, pratik yaptıkça kolaylaşıyor, sosyal ilişkilerde de durum böyledir.
Somurtma, güler yüzlü ol, hoşgörülü ol, onlar sevmese de sen sev onları, sözlerinle, iltifatlarınla okşa arkadaşlarını. Sosyal olabilmek, insanlarla iyi ilişkiler kurabilmek başarının da, kişinin kendisiyle barışmasının da en önemli koşullarından biridir. Geçmişte sana bakan gözlerden kurtar kendini. Kendi gözlerinle bak kendine. Onlar seni görmemiş, sen de mi görmeyeceksin bu azimli kızı?
KENDİNE ÖZEN GÖSTER
Ben seni çok beğendim, sana çok saygı duydum; sen de iyi bak ve saygı duy kendine. Hani kendine bir hedef koymuşsun ya, hayattan intikamını senin gibi çocuklara özel bir ilgi göstererek almayı hedeflemişsin ya... Bu hedefe bayıldım doğrusu. Başkalarını mutlu edebilmek, onların gönüllerine dokunabilmek, inan bana mutlu olmanın en kestirme yoludur.
ENERJİNİ BOŞA HARCAMA
Annen baban aslında kendi bildikleri şekliyle seni seviyorlar. Onlara sorsak “Narin’in mutlu olmasını çok isteriz” derler. Ama maalesef ki toplumumuzda pek çok anne baba, çocuklarına sevgilerini göstermeyi de yaşatmayı da bilmiyorlar. Hiç farkında olmadan, evlatlarının adeta ruhlarını öldürüyor, kanatlarını kırıyorlar. Sen de anne ve babanın seni sevdiğini bil ama bu aşamada onların sana, senin istediğin gibi davranmasını bekleme, enerjini bunlara harcama. Sen kendine emek ver. Sen değiştikçe dünyanın da nasıl değiştiğini gördükçe inan bana gözlerine inanamayacaksın.
Bu yolda sana başarılar dilerim sevgili Narin.
HOŞÇA KALIN SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana mektuplarınızı drgbudayiciogluiletisim@madalyonklinik.com adresinden gönderebilirsiniz. Haftaya yine başka bir gerçek hikâyede buluşmak üzere...
Paylaş