Paylaş
Çok kilolu, çok güzel, çok makyajlı, çok renkli, çok şık, çok mutlu, çok enerjik... Her şey gereğinden fazla sanki. Aslında arayıp da bulamadıklarını temsil ediyor bunlar.
Genç bir kız rüzgâr gibi giriyor odama. Adı Eylem! Aman Allah’ım, nasıl bir enerji bu! Yaklaşınca kırmızı çantasını iki eliyle tutup çocuk gibi selamlıyor beni. Rengârenk bir elbise var üzerinde, bu haliyle bayramlık çocukları hatırlatıyor. Yirmili yaşlarda ve çok kilolu... Dudağındaki ruj da kırmızı, tırnaklarındaki oje de. Gözlerinin içi gülüyor. Çok mutlu ya da mutluluk oyunu oynuyor. Oturur oturmaz hemen başlıyor konuşmaya.
‘NE KADAR YESEM DOYMUYORUM’
- Ben şey için geldim, yani çok önemli bir sorunum yok. Gördüğünüz gibi biraz şişkoyum. Çok rejim filan yaptım, olmadı. Beni size diyetisyenim yolladı. İnsan bazen psikolojik nedenlerle de kilo alabilir, dedi. Gerçi ben diyete pek uyamıyorum. İştahlı biriyim. Ne kadar yesem doymuyorum. Sanki mide değil işkembe mübarek. Ne atarsan alıyor. Neyi seviyorsam onu yeme diyorlar. Geriye ot çöp kalıyor. Onları da hiç sevmem zaten. Önce onların dediklerini yiyorum, hemen arkasından canım fena halde tatlı istiyor. En çok da çikolata ya da pasta... Hemen en iyi pastanelerden birine gidiyorum. En güzel pastayı ısmarlıyorum. Telefonla arkadaşlarımdan birini arıyorum, harika pastalar var, hemen gel diye. O meşgulse hemen ötekini arıyorum, sonunda biri geliyor, birlikte yiyoruz.
Hiç es vermeden konuşuyor. Sanki konuşmayı özlemiş gibi bir hali var. Pastaneye arkadaşıyla gitmiyor, önce pastayı ısmarlıyor, onu sonra çağırıyor. İlginç!
- Arkadaşlarınla ilişkilerin nasıldır?
- İyi... Aslında tanıdığım çok kız var ama hiç biri tam olarak arkadaşım sayılmaz.
- O neden?
- Bilmem... Onlar kendi aralarında buluşur, konuşur, beni pek çağırmazlar. Ben de onları pastaneye davet ederim. Benimle biraz oturur, giderler. Gidene kadar da bütün dertlerini anlatır, ağlayacaksa ağlar, gülecekse güler, ben de ona akıl verir, bir şeye ihtiyacı varsa yardımcı olurum. Onlar benim onları sevdiğim kadar sevmiyor galiba... Sevseler beni de arar sorarlardı.
- Neden acaba, çünkü sen onlar için iyi bir arkadaşsın. Çok cömert ve yardımseversin.
- Bunu ben de çok düşündüm. Acaba beni kıskanıyor olabilirler mi? Çünkü ailemin durumu çok iyi... Önceleri çok fakirmişiz, babam çok çalışıp zengin olmuş. Uzun süre çocuğu olmamış annemin, ben sonradan doğmuşum. Belki de bu yüzden annem üstüme titrerdi.
- Titrerdi dedin. Anneyi erken mi kaybettin?
- Yok, ikisi de hayatta. Annem hep mutsuz, babam da öfkeli bir adamdır. Eve gelince sesini yedi mahalle dinler. Annem çok dikkat etse de babam yine de ona kızacak bir şeyler bulur.
- Sana da kızar mı?
- Bana mı?
Sanki çok ilginç bir soru sormuşum gibi bir an hayretle yüzüme bakıyor.
- Şimdi siz sorunca düşündüm de, bana ne kızar ne kızmaz. Çoğu zaman ben orada yokmuşum gibi davranıyor galiba... Yemeği hep beraber yeriz. Yemekte de konuşmaz, gözünün ucuyla bize bakar. Lokmalarımızı sayıyor adam. Yiyin, yiyin... Yiyin de büyüyün der. Biz annemle konuşursak ona da kızar. Kadın kısmı hep mi böyle olur, vır vır vır, geçin salona orada ne konuşacaksanız konuşun der. Çok önemli bir şey olmadıkça soru sormaz. Arada bir annem hastalanırsa ağzının ucuyla, doktora gitsene ya da doktor ne dedi, der. Cevabını da yarım kulak dinler. Bağırıp çağırması bitince de televizyonun karşısına geçer.
- Baban size neden kızıyor?
- Şişkoyuz diye... O bizim tığ gibi olmamızı istiyor. Kendisi öyle çünkü... Bize sadece bol bol para verir, yediğiniz önünüzde, yemediğiniz arkanızda, benden daha ne istiyorsunuz der ama bir yandan da yediğimize kızar.
Babası tarafından bir türlü görülmeyen, varlığı onaylanmayan kızlardan biri Eylem. Hepimiz, biri bizi görsün, varlığımızdan haberdar olsun, bize bir şekilde tepki göstersin, sevmiyorsa hiç olmazsa kızsın, kavga etsin ama bizimle öyle ya da böyle ilişki kursun isteriz. Bazen kavga etmek bile bir ilişki şeklidir. Eylem’in babası onlarla hiç ilişki kurmuyor çünkü ilişki karşılıklıdır. O sadece içindeki öfkeyi onlara boşaltıp gidiyor.
Bir kadın eşi tarafından, bir genç kız da babası tarafından sadece kilolu oldukları için reddediliyor olabilir mi?
BU KIZI ÖNEMSEYEN KİMSE OLMAMIŞ
- Baban başka neden kızıyor size?
- Evlenmeden önce sevdiği bir kız varmış, zengin kızıymış. Babam çok fakir diye kızı vermemişler. Aile annemi beğenince de onunla evlenmiş ama sonradan babam çok zengin olmuş, kızın evlendiği zengin adam da iflas etmiş. Biz bu hikâyeyi, kadın babamın yanında işe girdikten yıllar sonra öğrendik. Annem çok üzüldü o zaman, bu kadını işten çıkaracaksın dedi. Kadının resimlerini filan araştırdık, baktık, annem ondan çok daha güzel... Kadın incecik, bir deri, bir kemik kalmış.
- Sen kaç yaşındaydın o zaman?
- 7-8 filan... Neredeyse boşanıyorlardı. Annem çok ağlardı, ben de onu güldürmeye çalışırdım. Hep bana anlatırdı. Başka kime anlatacak ki... Annemin ailesi memlekette. Zaten onlara hiçbir şey anlatmaz, sadece babamdan gizli bol bol para gönderir. Yazık, hâlâ çok fakir onlar. Annem o yıllarda başladı kilo almaya, bir daha da veremedi. Her yıl kilo almaya devam ediyor. Son yıllarda da hep hasta zaten.
Eylem’in varlığını bir zamanlar hiç olmazsa annesi görüyormuş. Bu olaylar yaşanırken annenin de gözü kimseyi göremez olunca Eylem’in zihninde annesi ölmüş, yok olmuş sanki. O anlatmış, Eylem dinlemiş. Tıpkı şimdi olduğu gibi çünkü şimdi de arkadaşları anlatıyor, o dinliyor. Bu kızı hiç dinleyen, onu önemseyen, onunla empati yapan olmamış.
Anne ise çareyi önce kilo almakta, sonra da hasta olmakta bulmuş, eşi sadece o hastaysa az da olsa onunla ilgileniyor. Eylem ne yapıyor?
SEN KENDİNİ SEVİYOR MUSUN
- Ya sen?
- Ben çok yalnızım. Erkek arkadaşım bile yok. Sizce ben çirkin miyim?
- Hayır, aksine çok güzel bir yüzün var ama her şeyi çok abartmışsın.
- Neyi mesela?
- Çok kilolu, çok güzel, çok makyajlı, çok renkli, çok şık, çok mutlu, çok enerjiksin. Her şey gereğinden fazla sanki. Aslında arayıp da bulamadıklarını temsil ediyor bunlar.
- İnsanlar beni hep mutlu görsün isterim. Onların yanında bol bol gülerim. Evden çıkmadan çok dikkatli giyinirim, zaten dolabım almıyor artık elbiselerimi çünkü ne beğenirsem annem onun her rengini alır bana. Ben de severim alışveriş yapmayı. Çantalar, ayakkabılar, aksesuarlar filan derken benim dolabımdakilerle koca bir mağaza açabilirsiniz. Okul da bitince akşama kadar yaptığım tek şey o kaldı. Birazını da arkadaşlarıma veriyorum. Eve de bir sürü şey alırım, mumlar, vazolar, biblolar filan işte... Bu sevincim eve dönene kadar devam eder ama bütün ışıkları yansa bile bizim ev bana karanlık gibi gelir. Babam gelmeden hemen girerim mutfağa, ne varsa yerim.
- Kilo sorunu olan insanlar genellikle yapıcı, verici ve çok cömert insanlardır. Sen de öylesin. Ancak hayattan çokça korkar ve kendilerini önemli ve değerli hissetmezler. Bütün enerjilerini diğer insanlara harcar, kimliklerini başkaları için ne kadar çok şey yaptıklarıyla tanımlarlar. Bedeninin dışını sarıp sarmalayan o kalın yağ tabakası seni dış dünyadan gelen ve canını çok acıtan o kötü duygulardan koruyup kollayan bir kalkan yerine geçiyor galiba. Kendine değer vermeyi, saygı duymayı, kendini beğenmeyi, onaylamayı öğrensen, her şey çok daha kolay olurdu. Sen kendini seviyor musun?
- Birileri beni sevse, belki ben de severdim kendimi.
Baştan beri konuştuğumuz her şeyin nedenini bir çırpıda söyleyiverdi. Henüz o doğmadan yaşananların karanlık gölgesi düşmüş bu kızın üzerine. Bir anda hem babayı kaybettirmiş hayat ona hem anneyi. İkisi de kendi sorunlarının içinde boğulurken Eylem’i unutuvermişler.
SEVGİYLE KALIN
Sizler de bana gb@madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Paylaş