Paylaş
Bizler de en çok o hikâyeleri, o filmleri okumak ya da seyretmek isteriz. Başka türlü bir büyüsü vardır aşkın, yaşayanı olduğu kadar okuyanı, izleyeni de etkiler. Başkalarının bu konuda neler yaşadıklarını, neler hissettiklerini, bu aşkın mutlu mu yoksa mutsuz mu bittiğini hepimiz görmek, anlamak isteriz.
Sosyal ilişkilerde bile konu dönüp dolaşıp aşka gelirse hepimizin daha çok ilgisini çeker, ne olmuş, kimmiş, ne yaşanmış, nasıl bitmiş diye merak ederiz. Mutluluk deyince aklımıza önce aşk gelir, insanları en çok aşkın mutlu edeceğini düşünürüz.
Bugün, ben de size bir aşk hikâyesi anlatacağım. Aşk her ilişkide farklı yaşanır, farklı hissedilir. Aşk asla bir maç olmasa da aşkın da kazananı, kaybedeni vardır, oysa biz hep iki tarafın da kazandığı aşkları severiz.
Geçen yıllardan birinde bana yaşadığı büyük aşkın ona nelere mal olduğunu anlatan çok güzel bir kadın gelmişti. Odaya girdiğinde çok etkilenmiştim ondan, yüzü sanki kalemle çizilmiş kadar güzeldi ama o yüze yapılan ağır makyaj dikkatimi çekmiş ve içimden “Bu kadar güzelken bu kadar makyaj neden?” diye düşünmeden de edememiştim.
Çok sıkıntılıydı, mutsuzdu, umutsuzdu, kendini çaresiz hissediyordu oysa henüz çok gençti, otuz yaşında ya var ya yoktu. Bana şöyle anlatmıştı hikâyesini:
*
HOCAM, birkaç yıl önce bir arkadaş grubunda çok popüler olan çok yakışıklı biriyle tanıştım. Adı Efe. Ondan önce de arkadaşlıklarım olmuş ama hiçbir ilişkim uzun süre devam edememişti. Onun da bana ilgi duyduğunu hissedince o kadar mutlu oldum ki, sanki karnımda kelebekler uçuşmaya başladı. Efe’nin en yakın arkadaşı olan Benal, benim de arkadaşımdı ve bana sürekli Efe ile ilgili tüyolar vermeye başladı. Ondan öğrendiklerimle kendimi Efe’ye daha çok beğendirmek istiyordum. Efe neyi sever, neyi sevmez, hepsini öğrenmiş ve kendimi ona göre ayarlamaya başlamıştım.
(Aslında hepimiz bazen kısa süreli yapabiliriz bunu ama her şeyi karşı tarafa göre ayarlarsak kendimize haksızlık etmiş, daha ilk günden ilişkinin dengesini kendi aleyhimize bozmuş olmaz mıyız, diyorum içimden. Âşık olmak, aslında insanın kendini bir başkasıyla tamamlama halidir. O denge bozulursa iki taraf da bu aşkın içinde kendini yalnız hissetmez mi? Hatta gün gelip aşkın büyüsü kaybolduğunda birbirine yabancı iki insan oluvermez miyiz?)
BİRAZ DAHA GAYRET ET
Benim bütün gayretlerime rağmen Efe zamanla benden uzaklaştı, etrafındaki birbirinden güzel kızlarla adeta flörtöz ilişkiler içine girmeye başladı. Tabii ben çok üzüldüm, hemen yine Benal’e koştum, durumu anlattım. “Efe böyledir kızım, sıkmayacaksın adamı, geliştir kendini, güzelliğine dikkat et, sınırları zorla. Efe gibi birini elinde tutmak kolay mı, biraz daha gayret et” deyince ne yapacağımı bilemedim. Önce oturdum düşündüm, ben Efe’yi çok seviyor, asla ondan kopmak istemiyordum. Kendime bir program yaptım. Önce spora başladım, güzellik merkezlerine gittim, kişilik geliştiren kurslara yazıldım, her zaman yanında oldum, hatta o gün moralim çok bozuk olsa da onu güldürmeye, eğlendirmeye çalıştım ama yine olmadı. İstediğim ilgiyi, sevgiyi, değeri bir türlü vermedi bana.
(Sanırım o dönem, karşımda oturan bu güzeller güzeli kızın değil ama Efe’nin keyfi yerindeydi. Düşünsenize, kız arkadaşı onun istemesine bile gerek kalmadan dört dönüyor etrafında. Kızın tek bir amacı var, yeter ki Efe mutlu olsun, onu böyle mutlu eden kızı da çok sevsin. Oh, ne âlâ... Ama insan ilişkilerinin, hatta aşkın bile bir matematiği vardır ve bu matematikte mantık yoktur. Aslında bu kız “Ben neden ısrarla Efe’yi seviyor, onu istiyorum” diye sorsa kendine, aşkın matematiğinin kurallarını hemen keşfedecek. Efe ona istediği ilgiyi göstermiyor, değer vermiyor hatta onun için hiçbir şey yapmıyor ama o yine de başkasını değil, Efe’yi seviyor. “Neden ben onu seviyorum?” deyiverse, cevabı şıp diye bulacak. Hani derler ya “Kaçan kovalanır” diye, aşkın hiçbir mantığa sığmayan matematiğini biraz anlatır bu söz. Kaçmaktan maksatsa, uzak durmak, terk etmek değil, aslında kendi kişiliğimize, kendi değerlerimize sahip çıkabilmektir.)
ÇOK SEVİYORUM EFE’Yİ
Derken bu sefer de estetisyenlerde aldım soluğu. Daha güzel olabilmek için kaç kere bıçak altına yattım, en iyi markaları giyebilmek için ne çok paralar harcadım, bir bilseniz!
(Bunları neden yaptığını hiç sordun mu kendine?)
Neden yaptığım belli değil mi, çok seviyordum Efe’yi ve onu kaybetmek bana ölüm gibi geliyordu. Bunlar da yetmedi, o ara Efe maddi sıkıntıya girmişti, bankalardan krediler çektim, sırf o rahat olsun, üzülmesin diye.
(Eyvahlar olsun, diyorum içimden. Ne oldu böyle bizim kızlarımıza? Eskiden bunları erkekler yapar, kadınları elde edebilmek için çok para harcarlardı. O da yanlıştı zaten. Birini bu yolla kazanıyor, bir hayatı sizinle yaşamasını ancak bu yolla sağlayabiliyorsanız, koca ömür nasıl geçer, siz hayatı paylaştığınız o kadına ya da o erkeğe nasıl güvenir, nasıl sırtınızı dayarsınız...
Şimdi artık Ayça’nın kendine sormadığı soruyu biz soralım, bir erkek için, bunca fedakârlığı neden yaptı Ayça? Neden önceliği kendine değil, ona verdi? Geçmişinde, doğduğu evde ne gördü, ne yaşadı ki kendine bu kadar güvenmedi, sevilmek için bunca bedel ödemeye razı oldu.)
O HÂLÂ BAŞI DİK GEZİYOR
Şimdi öyle yalnızım ki demek erkekler ne yaparsam yapayım beni sevmeyecek. Sonunda diğerleri gibi Efe de bıraktı gitti zaten. Borç gırtlakta, öylece ortada kaldım. Bir yandan da gururum çok incindi. Her şey geniş bir arkadaş ortamında yaşandı. Bunca terbiyesizliğe rağmen Efe hâlâ başı dik geziyor, ezilen, yenilen, kullanılan ben olduğum gibi gruptan atılan da ben oldum.
(Artık bütün bu yaşananların köklerini nereden aldığını sorma zamanı.
Bana biraz çocukluğunu, doğduğun evi anlatsana Ayça.)
ANNEM DE HEP UĞRAŞMIŞ
Bugün yaşadıklarımla geçmişin ne ilgisi var bilmiyorum ama madem sordunuz, anlatayım. Annem babam görücü usulüyle evlenmiş. Babam çok yakışıklı, çok popüler biriymiş, annem de çok güzel bir ev kızı, okumamış. Evlenince annem babamı çok sevmiş, adeta deli gibi âşık olmuş kocasına ama kocasından beklediği cevabı alamamış. Annem yıllarca kendini babama sevdirebilmek için çok uğraştı, yapmadığı fedakârlık kalmadı kadının. İşin garibi, bir gün olsun babama suç bulmadı, eksiği, kusuru hep kendinde aradı ama sonra anladı ki babamın hayatına pek çok kadın girip çıkıyor. İşte o zaman yıllardır içinde sakladığı, hayal ettiği ne varsa çatır çatır yıkıldı. Öfkesini de biz çocuklarından aldı. Babamı zaten çok az görürdük, sofrada beraber yemek yediğimiz günler bile sayılıdır. Biz çocuklar hep destek olmaya çalıştık anneme, boşan dedik, onu da yapamadı. O zamanlar kendini de perişan etti, bizi de...
(Annesinin hayatının bire bir aynısını yaşatmış kendine. Yakışıklı, popüler bir adama âşık olup kendini ona sevdirmeye çalışmış. Var olduğu haliyle sevilebileceği hiç gelmemiş aklına. Sevilmek için hep bedel ödemesi gerektiğini düşünmüş ama ödediği bedeller de sevilmesini sağlayamamış. Olmaz zaten, bir şey karşılığında minnet duyabiliriz, güven duyabiliriz ama aşk o yollardan gelmez ki... Aşk bu uğurda kendini yok edeni değil, çok severken bile kendine sahip çıkabileni sever. Biri aşkta kazanmanın keyfini yaşarken diğerine de aşkın acısını çekmek kalır.
Babana çok benzeyen birine âşık olup onu elde edebilmek için tıpkı annen gibi davrandığının farkında mısın?)
'GÜZELLİK DE YETMİYORMUŞ'
* O gün bu konuda uzun uzun konuştuk Ayça’yla. Takma kirpikleri onu çok rahatsız etse de uzun uzun ağladı. Bir ara “Güzellik de yetmiyormuş” dedi bana. Güzellik yetse dünya bile şaşar kalırdı bu işe ama son zamanlarda güzelliğin hiçbir şeye yetmediğini unuttu galiba kadınlarımız.
Bir cümleyle de buradan yine annelere seslenmek istiyorum, hayata duyduğumuz öfkenin acısını çocuklarımızdan çıkarırsak Ayça’nın hikâyesinde de gördüğünüz gibi kaybeden hep bizim çocuklarımız olur, buna da yine biz anneler üzülürüz.
Son olarak da şöyle dedim Ayça’ya:
“Geçmişte yaşadığımız acıları bize tekrar yaşatacak insanı gözünden tanır, gider ona âşık oluruz, sanki kendi hikâyemizi yeniden yazmak, bu sefer mutlu sonla bitirmek ister gibi... Ama aynı yoldan gidersek hikâyenin sonunun da aynı kalacağını unuturuz.”
Ayça’ya sorduğum soruyu keşke siz sevgili okurlarım da sorsa kendine...
Sizler de bana drgulserenb@ madalyonklinik.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Haftaya bir başka hikâyede buluşmak üzere, hoşça kalın...
Paylaş