Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

2021 yılının muhasebesi

Sevgili okurlarım, bugün 2021 yılının son yazısını yazıyorum. Haftaya 2022’ye girmiş olacağız ve istedim ki bu yazının konusu artık şiddet, vahşet olmasın. Yeni yıla gülümseyerek girelim ama 2021 yılının muhasebesini yapınca yine gülümsemek yazının sonuna kaldı.

Haberin Devamı

VAHŞETİ TEMSİL EDENLER

Bu yılı maalesef hep bizleri derinden etkileyen ve özellikle kadınlara yönelen şiddet olaylarını duyarak, okuyarak, izleyerek geçirdik. Şiddet sadece kadınlara değil, çocuklara, hatta bebeklere bile uygulandı. Kimi küçücük, kundaktaki bebeğini vahşice, öldüresiye dövdü. Demek olay medyaya yansımasaydı, sonunda o bebek babası tarafından dövülerek öldürülecekti.

Kimi babalar annesinin yerini söylemediği için okuyup doktor olan öz kızını, hiç acımadan öldürdü. O kızı sen büyütüp sen okutmadın mı? Demek ki annesinin yerini söylese gidip onu öldürecektin ve kızın bunu biliyordu. Annesini korumak isterken kendi canından oldu. Yani taraflardan biri sevgiyi, merhameti, diğeri vahşeti temsil ediyordu.

Kimileri kezzap atıp kadınları öldürmekten beter etti. Bunun ayrıntılarını, o kadınların olaydan sonra çektikleri acıları, hayatlarının nasıl bir anda sönüverdiğini geçen hafta yazmıştım. Eski eşini, boşanmak isteyen eşini, kendisinden ayrılmak isteyen sevgilisini, kız arkadaşını öldürenlerin hesabını tutamadık. O kadar çok ki, hangisini anlatayım.

Haberin Devamı

2021 yılının muhasebesi

PUSUYA YATAN SAPIKLAR

Bir de hiç tanımadığı genç kız ve kadınlarımızı, pusuya yatıp öldüren sapıklar var. O kadınların tek suçu, o saatte, o sokaktan geçmek. Kimi okuldan, kimi kurstan çıkıp evlerine dönen genç kızlarımız bunlar ve olay bir metropolde yaşandı, yani dağ başında değil.

Hırsızlıklar arttı, dükkânlar soyuldu, dolandırıcılığın yepyeni versiyonları icat edildi.

Okullarda, camilerde, yurtlarda, kurslarda, evlerde, işyerlerinde çocuklarımız, genç kızlarımız ve kadınlarımız taciz ve tecavüze uğradı. Gençler öz analarını babalarını, kardeşlerini ya da arkadaşlarını öldürdü. Uyuşturucu kullananların sayısı giderek arttı ve bu kişiler akla ziyan suçlar işledi.

Trafikte yaşanan ufak tefek olaylarda kan döküldü, küçük nedenlerle mahalleli ellerinde silahlarla, sopalarla birbirine girdi. Hayvan besleyenler bile fena halde cezalandırıldılar. Bu arada pek çok hayvan da bu öfkeden nasibini aldı. Kimileri köpeklerini arabaların arkasına bağlayıp koşturdu, kimileri toplu katliam yaptı. Kadınlarımız, genç kızlarımız bile birbiriyle saç saça baş başa kavga etti.

Haberin Devamı

SAĞLIKÇILARA DARP

Pandemi boyunca canını dişine takarak, ailelerini ihmal ederek halkımız için ciddi bir özveriyle çalışan doktorlarımızın bir kısmı bu uğurda canından oldu. Sonra ne mi oldu? Bu doktor ve sağlık personelini halkımız dövdü, sövdü, darp etti.

Ben bunca yıl doktorluk yaptım, hastalarımdan en ufak bir saygısızlık görmedim. Ben onlara saygıda kusur etmedim, onlar da bana. Doktorluk zor meslektir. Her zaman fedakârlık ister. Pandeminin olmadığı dönemlerde bile hep iş başında olmak zorundadır çünkü hastalığın gecesi gündüzü olmaz. Herkes bayram ya da yılbaşı kutlarken, keyif yaparken başlarına bir şey geldiğinde doktoru karşılarında görmek ister. Doktorun da o saatlerde hastanede değil de ailesiyle birlikte olmak istediği, yorgun ve uykusuz olduğu kimsenin aklına gelmez.

Haberin Devamı

Hep doktor dediğime bakmayın, doktorla birlikte o hastanelerde büyük bir sağlıkçı ordusu çalışır. Hastayı kurtaramadığında, tüm bu sağlıkçı ordusunun moralinin nasıl bozulduğunu, belli etmeseler de hep kendilerinde bir kusur aradıklarını daha önceki yazılarımda sizlere anlatmıştım.

Onların da yolunu gözleyen aileleri olduğu kimsenin aklına gelmez değil mi? Ben ve eşim, ikimiz de doktor olduğumuzdan pek çok bayramı seyranı yılbaşını birlikte geçiremedik. Ya ben nöbetçiydim ya da o. Özellikle eşim anestezist olduğundan hastane nöbetçisi değil ama ev nöbetçisi olduğu geceler, uykunun en derin yerinde çalardı telefonlar. Onun gecenin bir yarısı yataktan kalkıp apar topar hastaneye koştuğunu çok bilirim. Canımızı emanet ettiğimiz bu insanları başımızda taşımak varken onlara saldırmak, dövmek, sövmek nasıl bir şey, ben anlayamıyorum.

Haberin Devamı

CANLI YAYINDA TOKAT

Canlı yayında ses teknisyenine tokat atıldı ve stüdyoda sanki her şey normalmiş gibi sohbete devam edildi. Şiddeti bu kadar mı normalize ettik? Eskiden stüdyoya sinek girmişse, insanlar onu nasıl kovalayacağını şaşırır, yayına ara verilirdi. Sinek kadar bile kıymeti kalmadı mı insanların?

Yolda bisikletiyle giden 15 yaşındaki bir çocuk polisler tarafından önce tartaklanıp sonra yere yatırılarak kelepçelendi. Üstelik de çocuk suçsuzmuş. Suçlu olsa bile 15 yaşındaki bir ergene nasıl kıydınız diye sormak isterdim. Ben yıllar önce sokakta babası ve amcası tarafından tokatlanan bir delikanlıyı görünce yüreğim hoplamış, genç bir kadın olmama rağmen olaya müdahale etmiş, bunu da kitaplarımda yazmıştım. Çünkü o gün yaşadıklarının, o çocuğun hayatını, geleceğini, karakterini nasıl olumsuz etkileyeceğini biliyordum. İşte o delikanlı da bir gün büyüyüp polis olursa o da genç yaşlı, kadın erkek demeden hepsine sizin ona yaptığınızın daha beterini yapacak. Çünkü siz bunu o çocuğun canını yaka yaka, yakasından tutup yerlerde sürükleye sürükleye, acının en koyusunu çektire çektire böyle öğrettiniz. Şiddet, kuşaktan kuşağa tam da böyle geçer işte.

Haberin Devamı

BİR TATLI SÖZE HASRETİZ

Halkımızın ruh sağlığı giderek bozuldu. Psikiyatrist ve psikologların randevuları doldu taştı. Depresyon dediğimiz menfur hastalık, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de adeta salgın yaptı. Kimin çantasını açsanız çoğunun içinde antidepresan ilaçlar var.

Bilmem farkında mısınız ama ülkemizde intihar vakalarında da büyük artış yaşandı. Yani öfkeyi dışa yansıtamayanlar ise ölmeyi seçti.

Her akşam haberleri izlerken gördüğümüz sahnelerde yüreğimiz ağzımıza geldi, içimiz korkuyla doldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizde bile kavga gürültü eksik olmadı. Elimizle oy verip seçtiğimiz milletvekilleri birbirine ağza alınmayacak küfürler etti, kürsüde konuşurken birbirlerini dinlemek yerine her kafadan bir ses çıktı, yumruklar havada uçuştu. Oradakiler bile böyle yaparsa sokaktakiler ne yapmaz dedik içimizden.

İşin özü şöyle bir güler yüze, bir tatlı sese, bir tatlı söze hasret kaldık.

ÖFKENİN PANZEHİRİ

"Sevgi, hoşgörü, güler yüz ve saygıdır... Bazen toplumlar da hastalanabilir. Böyle dönemlerde devlete her zaman büyük işler, büyük sorumluluklar düşer."

Sevgili okurlarım,

Öfke, hep söylediğim gibi son derece bulaşıcı bir duygudur. Sizin öfkeniz hepimize bulaşır. Şu anda toplum olarak hepimiz çok gerginiz ve şiddet olayları devam ettikçe bu gerginlik de giderek artacak, evlerimizin içine, aile ilişkilerimize kadar ulaşacak ve hepimize bulaşacak. Zaten bulaştı bile. Şiddet olaylarının çoğu aile içi kavgalardan kaynaklanıyor.

KORKUYORUZ, ENDİŞELİYİZ

Ülke olarak ciddi sorunlarımız var. Hem maddi, hem manevi yoksulluğu ve yoksunluğu tüm dünyada yaşanan bu büyük pandemi iyice arttırdı. Yarınlar bizi korkutuyor, endişelendiriyor.

Elimizi başımıza koyup uzun uzun düşünmeye, toplum olarak nereye gittiğimizi bir an önce fark etmeye ve anlamaya çok ihtiyacımız olan bir dönemden geçiyoruz. Öfkemizi her gün arttıran ve kışkırtan nedenleri görmeye ve anlamaya çalışmalı, ilk adımı bizler atmanın yollarını aramalıyız. Çünkü bu dönemi, bu gerginliği, öfkeyi, saldırganlığı önce kendi içimizde durduramazsak bunun faturasını, bunun maddi manevi bedelini yine bizler ödeyeceğiz.

Ananız babanız, kardeşiniz, çoluğunuz çocuğunuz, arkadaşınız, komşunuz, öğretmeniniz, öğrenciniz, doktorunuz, işçiniz, bakkalınız, kasabınız, sanatçınız, yazarınız, çizeriniz mutlu değilse, morali bozuksa, huzursuzsa, endişeliyse, korkuyorsa, ağlıyorsa, siz kendinizi mutlu ve huzurlu hissedemezsiniz. Onlar gerginse, öfkeliyse, yüzünüze dik dik bakıyorsa, kavga etmek için bahane arıyorsa aynı duygular, siz hiç fark etmeden size de geçer. Tıpkı yaşadığımız evlerdeki gibi... Kadının ya da erkeğin mutsuz ve öfkeli olduğu bir evde diğerleri kendini iyi hissedebilir mi?

Sadece bireyler değil, bazen toplumlar da hastalanabilir. Geçmiş yıllarda bu durum pek çok kez çeşitli ülkelerde yaşanmıştır. Hastalığımızın teşhisini birlikte koyalım isterseniz. Son zamanlarda en çok hissettiğimiz duygular, korku, endişe kaygı ve öfkeyse eğer, demek ki toplumsal bir bunalımın eşiğindeyiz.

ADALET GÜVEN VERMELİ

Böyle dönemlerde devlete her zaman büyük işler, büyük sorumluluklar düşer. Devlet, bir yandan bu yoğun öfkeyi doğuran koşullarla mücadele ederken, bir yandan da bu öfkeye maruz kalan masum insanları korumak için elinden geleni yapmalıdır. Giderek yara alan adalet duygumuzu tamir etmeli, her şeyden önce bizlere güven vermelidir. Adalete olan güveni, inancı yara alan insanlar ya suç işlemekten çekinmez ya da bir süre sonra adaleti kendi yöntemleriyle uygulama yolunu seçer.

İYİLİĞİ YENİDEN KEŞFETMELİ

Öfkenin panzehiri her zaman sevgidir, hoşgörüdür, güler yüzdür ve son olarak saygıdır. Devletimiz yasalarda, kurallarda, yönetmeliklerde bize güven verici, adalet duygumuzu pekiştirici düzenlemeleri yaparsa o zaman sıra bizlere gelir.

Böyle dönemlerde devlete bu konuda destek olmak da bize yani halkımıza düşer. Bizler işe önce kendimizden, sonra ailelerimizden, evlerimizin içinden başlamalı, evlerimize barışı getirmenin yollarını aramalıyız.

Aslında bizim insanımızın özü iyidir, merhametlidir, konukseverdir, açı doyurmayı, öksüzü, yetimi koruyup kollamayı, başını okşamayı bilir. Öyle değil mi? Özümüz olan iyiliği yeniden keşfetme, gösterme zamanı geldi gibi geliyor bana.

GÜLÜMSE...

Bu haftaki yazımı hiç unutamadığım bir iyilik, yardım, sevgi, şefkat ve anlayış hikâyesiyle bitirmek istiyorum. Bu olayı 1976 yılının 4 Kasım günü ben yaşadım ve sonra da bunu Madalyonun İçi kitabımda ayrıntılarıyla anlattım.

O zaman Hacettepe’de asistandım. Sevgili babam aynı hastanede kanser tanısıyla yatıyordu. Her fırsatta babamın yanına gidiyor ve biraz daha yıkılmış olarak kendi çalıştığım Psikiyatri polikliniğine geri dönüyordum. Babam henüz 57 yaşındaydı ve biliyordum, ölüyordu. Ailenin ilk çocuğuydum ve doktordum. Tüm aile benim gözlerimde bir umut ışığı arıyordu. Bense doktor da olsam henüz çok gençtim, daha önce bu kadar yakın birini kaybetmemiştim ve çaresizlik içinde kıvranıyor, bu acıya dayanamıyordum.

2021 yılının muhasebesi

‘İSTERSEN SEN ANLAT’

O gün yine babamın yanındaydım. Bana gülümsüyordu. Bir süre hiç konuşmadan el ele oturduk. Sonra yeniden bizim polikliniğe döndüm. Hastalarım beni bekliyordu. Benim işim hastalara umut vermek, şifa dağıtmaktı ama o gün verecek hiçbir şeyim yoktu. Masamın başına oturdum, gözlerimde biriken yaşı sildim, derken ilk hastam girdi içeri. Yaşlıca bir hanımdı. Karşıma oturdu, o bana baktı, ben ona. Tam ona bir şeyler sormaya hazırlanıyordum ki, eliyle beni susturdu ve şöyle dedi:

Önce istersen sen anlat kızım. Benimki o kadar önemli değil. Senin neyin var?

Benim ona sormam gereken soruyu o bana soruyordu. O güne kadar doğru dürüst ağlayamayan ben, bir anda ağlamaya başladım. O zamana kadar hep dik durmaya çalışmış, özellikle aileme gözümün yaşını göstermek istememiştim. Çünkü ben güya güçlü bir kadındım ve benim halimi sormak en yakınlarımın bile aklına gelmemişti. Öyle rahat, öyle içten ağlıyordum ki, kadıncağız yerinden kalktı, sarıldı bana. O kadar yakın ve şefkatli davranıyordu ki, acılarını en yakınlarına bile anlatamayan ben bülbül kesilmiş, hem ağlıyor, hem anlatıyordum.

2021 yılının muhasebesi

YOZGATLI TEYZE SAYESİNDE

O da başladı ağlamaya. Sonra o yumuşak, sevgi dolu sesiyle uzun uzun konuştu benimle. Rahatlamış, hafiflemiştim. Yozgatlı teyze benim iyice rahatladığımı görmeden çıkmadı odamdan. Ertesi gün babamı kaybettim ama artık acıya daha dayanaklıydım.

Okuma yazması bile yoktu ama insandı Yozgatlı teyze. Bana iyi bir psikiyatristin nasıl olması gerektiğini tam da o gün öğretivermişti. Şimdi eğer hastalarım benden memnunsa bunda Yozgatlı teyzenin rolü çok büyüktür. Daha sonra da onunla dostluğumuz hep sevgiyle, saygıyla devam etti, bazen ben onun doktoru oldum, bazen de o benim ama ben onu hiç unutamadım.

Bu hikâyeyi okurken içiniz cız etse de yüzünüze bir gülümseme yayıldı değil mi sevgili okuyucum? Hem de gülümsemelerin en güzeli değil mi?

Dedim ya, özü hep iyidir bizim insanımızın. Gereğinde kendi derdi için gittiği doktora doktorluk eder. Umarım içimizdeki iyilik tohumları yeni yılda yeşersin ve bol bol gülümseyelim.

2022 yılının hepimize sağlık, huzur, sevgi, barış, hoşgörü, bolluk ve bereket getirmesi dileklerimle...

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

Yazarın Tüm Yazıları