Paylaş
MODERN tarih, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yere yapılan Süleyman Mabedi’ni Hz. Davut ve Hz. Süleyman’a dayandırır. Oysaki İslam tarihinde Mescid-i Aksa’nın yapılışı Hz. Âdem’e dayanır. Ebu Zerr el-Gıfari (r.a.) bir gün Resulullah’a (s.a.v) sorar: “Yeryüzünde yapılan ilk mescit neresi ya Resulullah?” Hz. Peygamber, “Kâbe, Beytullah” der. “Sonra” diye tekrar sorar Ebu Zerr, Resulullah da “Mescid-i Aksa” buyurur. (Tirmizi, Mesacid, 1) Bu hadisten anladığımız kadarıyla Kâbe gibi Mescid-i Aksa’nın yerinde bulunan bu mescit de Hz. Âdem döneminde yapılmıştır. Muhtemel ki Nuh Tufanı’nda yıkılmıştır. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail (a.s.) M.Ö. 1900’de eski temelleri üzerine Kâbe’yi yükseltirken, M.Ö. 1010-970 yılları arasında Allah’ın emriyle Hz. Davud (a.s.) da Hz. Âdem döneminde yapılan mescidin yerine bir mabet inşa etmeye karar verir. Mabedin temellerini atar, ancak tamamlamaya ömrü yetmez.
Hz. Davud (a.s.) 40 yıl hükümdarlık yapmıştır. Hz. Davud’un oğlu Hz. Süleyman babasının başladığı işi devam ettirir ve Süleyman Mabedi’ni inşa eder. Yaklaşık 400 yıl burası Süleyman Mabedi olarak kalır. Kimler gelip geçmez ki: Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya, Hz. İsa, Hz. Meryem... Hz. İsa ve Hz. Yahya da burada müjdelenmiştir. Hz. Yahya’nın babası Hz. Zekeriyya’nın (a.s.) mihrabın önüne gelip “Sabah akşam Allah’ı tesbih edin” deyişi yine buradadır.
BİZDE BURAK DUVARI
M.Ö. 587’de Babil Kralı Buhtunnasır Kudüs’ü, Kudüs’le beraber Süleyman Mabedi’ni de yakıp yıkar, mabet bir taş yığını haline gelir. M.Ö. 517’de Persler, Yahudilerin tekrar mabede dönmesine izin verir ve Süleyman Mabedi’nin yerine yeni bir mabet yapılır. M.Ö. 37 ve 4 yılları arasında bu bölgeye hükmeden Yahudi Kral Herod, ikinci mabedi eski ihtişamına, Süleyman Mabedi dönemindeki görkemli haline kavuşturur. Fakat tarihe Herod Mabedi diye geçen ikinci mabet de çok fazla ayakta kalamaz. M.S.70’te Roma baskınında Kudüs yeniden yerle bir edilir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Miraç mucizesi için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya getirildiğinde mabed bir taş yığını halindedir. Rivayetlere göre Resulullah (a.s.), Yahudilerin ağlama duvarı dediği, biz Müslümanların Burak duvarı olarak isimlendirdiği duvarın önünden geçerek, Emevi saraylarının bulunduğu ön taraftan, bugünkü Mescid-i Aksa’nın altından, Nebi Kapısı’ndan geçip merdivenleri takip ederek Kubbetü’s-Sahra’nın olduğu yere gelir.
HZ. ÖMER BULDU
O gün her ne kadar mabet yıkılmış olsa da, mabedin altında Kadim Mescit denilen yerde Herod döneminden kalma yapılar bulunmaktadır. Muhtemel ki Resulullah (s.a.v.) Mekke’ye döndüğünde Mescid-i Aksa/Süleyman Mabedi diye buralardan söz etmiştir.
Hz. Ömer, 638 yılında Kudüs’ü fethettiğinde, bu bölge Hıristiyanların yaşadığı “İliya” olarak adlandırılan bir yerdir. Hz. Ömer Kudüs Patriği Sofranius ile beraber buraya gelir, Süleyman Mabedi’nin yerini sorar. Hz. Ömer Süleyman Mabedi’nin yerini bulur ve Mescid-i Aksa diye tarihte karşımıza çıkan ilk mescidi inşa eder.
Aksa Camisi, Kıble Mescidi ya da Mescid-i Aksa diye nitelendirilen bugünkü mescit yaklaşık olarak Hz. Ömer zamanında yapılan mescidin alanına denk düşmektedir. Hz. Ömer’den sonra burası mescit olarak kalır.
EN SON FATIMİLER
Emevi Halifesi Abdulmelik bin Mervan 7. yüzyılda Süleyman Mabedi‘nin yani Hz. Ömer Mescidi‘nin yerine büyük bir cami yapmaya karar verir. Mescid-i Aksa’nın yan tarafında Herod döneminden kalma sütunların üzerini kapatır ve bugün Mervan Mescidi diye bilinen yeri inşa eder. Sıra bu büyük mescidin yapımına gelir, temeller atılır, fakat Hicaz bölgesindeki karışıklıklardan ötürü tamamlamak nasip olmaz. Abdülmelik bin Mervan’ın oğlu Velid, babasının yarım bıraktığı işi tamamlar ve muhteşem bir mescit inşa eder. 40-50 sene sonra meydana gelen bir deprem felaketinde mescidin büyük bir bölümü yıkılır. Abbasiler, Emevilerin diğer bölgelerdeki eserlerine çok fazla önem vermemiş olmalarına rağmen Kudüs’e önem verirler. Aksa Camisi, Kıble Mescidi ya da Mescid-i Aksa diye adlandırılan bugünkü mescidin, “Mescid-i Aksa’nın” son hali Fatımilerden kalmadır.
KISSADANHİSSE
TÜKENMEYEN SÜT
- SAHABİDEN Ebu Hüreyre (r.a.) bir gün çok acıkmış, yiyecek bir şey bulamadığı için de karnına taş bağlamıştı. Bu vaziyetteyken Hazret-i Ebu Bekir’e rastladı ve belki kendisini doyurur ümidiyle ona bir ayet sordu. Hz. Ebu Bekir ise suali cevapladıktan sonra geçip gitti. Daha sonra Hz. Ömer çıkageldi. O da aynı şekilde davrandı. Zira o an ikisinin de imkânı bulunmuyordu. Derken Efendimiz Ebu Hüreyre’yi gördü ve kalbinden geçeni simasından anlayıp onu evine davet etti. Efendimiz’in evine bir kap içinde biraz süt getirilmişti. Ebu Hüreyre sütü görünce sevindiyse de Peygamber Efendimiz, Ebu Hüreyre’ye, Suffe ehlini çağırmasını emretti.
OTUR DA İÇ
Allah Resulü’nün Suffe ehlini davet etmesi, Ebu Hüreyre’nin pek hoşuna gitmedi. Zira süt, Suffe ehline bile yetmezdi ki artıp kendisine de kalsın. Fakat Allah Resulü’nün emrine itaat etmemek olmaz düşüncesiyle hemen gidip Suffe ehlini davet etti. Peygamber Efendimiz, Ebu Hüreyre’ye, sütü teker teker bütün Suffe ehline ikram etmesini emretti. Kabı alan her sahâbi kanıncaya kadar içip kabı geri verdi. Bütün Suffe ehli içtikten sonra Ebu Hüreyre kabı Resulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e uzattı. Efendimiz eline aldığı kabı Ebu Hüreyre’ye vererek, “Otur da iç” buyurdu. O da oturup kanıncaya kadar içti. Kabı ne zaman Efendimiz’e verecek olsa Efendimiz tekrar tekrar, “Otur, iç” buyurdu. Sonunda Ebu Hüreyre, “Hayır, seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki artık içecek yerim kalmadı” dedi. Nihayet Efendimiz kabı aldı, Allah’a hamdetti, besmele çekti ve kalan sütü içti. (Buhârî, Rikâk, 17)
3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT
SÜLEYMAN MABEDİ
- M.Ö. 970-931 yılları arasında hüküm süren Hz. Süleyman insanlardan, cinlerden, kuşlardan ve diğer canlılardan oluşan devasa ordulara sahipti. Tüm bu varlıklar, onun emri ve yönlendirmesi altında dilediği işler için çalışırlardı. Hz. Süleyman, Kudüs’te büyük bir mescit inşa ettirmek için kolları sıvadı. 957’de tamamlanan mabedin kıblesi de Kâbe’ye dönüktü. Elde bulunan Tevrat ruloları, Hz. Süleyman’ın emriyle bu mescidin ortasındaki özel bir bölümde muhafaza altına alındı. Mescidin tamamlanarak ibadete açılmasının ardından, Hz. Davud’un vaktiyle kurduğu şehir, bugünkü sur içi Kudüs’ü de kapsayacak şekilde genişletildi. Hz. Süleyman, Kudüs’te kıblesi Kâbe’ye dönük bir mescit inşa etmişti. Bu mescit, Yahudiler tarafından “Süleyman Mabedi” olarak adlandırılır.
BİR SORU BİR CEVAP
NAMAZLARIN REKÂT SAYILARI
- İBADETLER tevkifidir. Yani hem farz oluş gerekçelerinin hem de uygulamalarının her yönüyle akılla bilinmesi mümkün değildir. İbadetlerle ilgili hususlar Kuran’da genel olarak emredilmiş, Hz. Peygamber’in uygulamasıyla belirgin hale gelmiştir.
Kuran’da, namazların belli vakitlerde farz kılındığı (Nisâ, 4/103) ve kıyam, kıraat, rükû ve secde gibi birtakım rükünlerinin olduğu bildirilmiş, söz konusu ibadetin ayrıntıları ve namaz içerisinde yapılması gereken diğer davranışlar ile ilgili hususlar Hz. Peygamber’in sünneti ile sabit olmuştur. (Buhârî, Ezân, 95; Müslim, Salât, 45, Mesâcid, 176; Ebû Dâvud, Salât, 150; İbn Mâce, Salât, 1; Tirmizî, Salât, 114) Bütün bunların bir ifadesi olarak da Hz. Peygamber, “Beni namazı nasıl kılarken gördüyseniz siz de öyle kılınız” (Buhârî, Ezan, 18) buyurmuştur. Buna göre namazla ilgili genel hüküm, rükün ve şartlar Kuran’la, bunlara ilişkin ayrıntılar ise Resul-i Ekrem’in sünnetiyle belirlenmiştir.
Paylaş