Cicim aylarını nasıl uzatırız?

3dk okuma

Aşkın biyokimyasını anlayarak ilişkinizin kalitesini arttırabilir, hatta aşkınızın doruk noktasını deneyimleyebilirsiniz. Ona sarılmak, kendisini iyi hissettirecek bir aromaterapi yağıyla masaj yapmak bağınızı güçlendirebilir. Probiyotikler, D vitamini, yeşil çay, muz, çikolata, çilek ve badem de aşkınızı diri tutmaya katkı sağlayabilir.

Haberin Devamı

Bu aralar ‘havada aşk kokusu var’. Zira öbür gün 14 Şubat. Filmlerin, şarkıların, şiirlerin ve daha nice eserin ilham kaynağı olan aşkı Aristo’dan Shakespeare’e pek çok yazar ve filozof anlamaya, anlatmaya, tanımlamaya çalıştı. Peki ya bilim aşkı ne kadar anladı? Aşkın biyokimyasal bir formülü var mı, varsa bileşenleri neler?

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Özsavcı aşkın biyokimyasının çözüldüğünü söylüyor. “Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar sayesinde artık bu konuda çok daha fazla şey biliyoruz. Shakespeare ‘Aşkın gözü kördür ve sevenler göremez’ diyerek, âşık bir kişinin sevdiğini gözleriyle değil, beyniyle gördüğünü söylemişti. Yıllar sonra bilim bunu doğruladı. Aşkın sembolü kalp olsa da, kaynağı beyin” diyen Özsavcı aşkın üç aşaması olduğunu anlatıyor.

Haberin Devamı

‘ELEKTRİK ALMA’ AŞAMASI

İlki şehvet veya kimyasal uyum aşaması... Hipotalamus, testis ve yumurtalıklardan gelen seks hormonları olan testosteron ve östrojen üretimini uyarıyor. Bu hormonlar cinsel isteği arttırıyor. Özellikle testosteron libido artışında büyük rol oynuyor. Aşkın bu başlangıç aşamasında feromonlar önemli. Feromon salgılanması her iki cinsiyette de derinin nem oranını ve deri elektrik iletkenliğini değiştirerek, sempatik sinir sistemi aracılığıyla bireylerde terleme veya heyecan duyma duygularının başlamasına yol açıyor. İlk tanışmada ‘elektrik alma’ teriminin gerçeğinde bu mekanizmanın varlığı olduğu düşünülüyor. Kimyasal uyum aşamasında kişilerde nabız artışı, tükürük artışı veya ereksiyon görülüyor.

ROMANTİK DÖNEM

İlişkinin ilk birkaç haftasını veya ayını kapsayan ikinci aşama, ‘cazibe veya romantik aşk dönemi’ olarak adlandırılıyor. Bu süreçte beyninizin hipokampus gibi bölümlerinde değişiklikler meydana geliyor. Bunlar madde bağımlılığı gibi kişinin kontrolünü ele geçiren diğer durumlarda da aktifleşen, kişiye ‘ödüllendirilmişlik’ duygusu veren kısımlar. Beynin birincil ‘ödül’ merkezleri yüksek düzeyde dopamin salgılanmasına ve norepinefrinin açığa çıkmasına yol açıyor. Ve karşınızdaki kişiye ilginiz doruk noktaya çıkıyor. Üzücü olansa beynin aşkı destekleyen bu etkisi, zamanla azalmaya başlıyor.

Haberin Devamı

Cicim aylarını nasıl uzatırız

SADAKAT VE KALICI SEVGİ

Karşımızdaki kişiye ‘yükselmemizi’ sağlayan hormonların etkisi azaldığında ‘aşkımız bitecek’ diye üzülmeyin. Çünkü Prof. Özsavcı, aşkın üçüncü aşamasının tam da bu noktada devreye girdiğini söylüyor: “Son aşama ‘kalıcı aşk’ olarak adlandırılıyor. Burada zevk ve bağlılık hormonları olan oksitosin (kadınlar için) ve vazopressin (erkekler için) devreye giriyor. Bu hormonların yükselmesiyle sakinleşiyoruz ve partnerimize olan bağlılığımız güçleniyor. Bu sayede uzun yıllar sürebilecek olan sadakat ve kalıcı aşk ya da sevgi aşaması başlıyor.”

Aşamaları anlamak iyi ama bunların devamlılığını sağlamak mümkün mü? Prof. Dr. Derya Özsavcı’ya göre, karşımızdaki kişiye ne kadar âşık olacağımızın ana belirleyicisi aşk hormonlarımız olan östrojen, testosteron, dopamin, norepinefrin, adrenalin, serotonin, endorfin, oksitosin ve vazopressin.

Haberin Devamı

KONTROL ELİMİZDE!

İyi haber: Evet, bu hormonların karmaşık dansını yöneterek aşkımızın cicim aylarını uzatmak elimizde. Partnerinize sarılmak, onu mutlu edecek sürprizler yapmak, birlikte tatile çıkmak, ona kendisini iyi hissettirecek bir aromaterapi yağıyla masaj yapmak gibi birçok yol bağınızı güçlendirecek ve aşkınızın tazeliğini korumanıza destek olacak. Omega-3, probiyotikler, D vitamini, yeşil çay, muz, çikolata, çilek ve badem gibi aşkınızı diri tutmaya katkı sağlayabilecek doğal takviyelerden de yararlanmanız mümkün...

OBSESİF KOMPULSİF BİR HAL ALIYORUZ

Aşk güzel ama takıntı haline geldiğinde iki tarafı da olumsuz etkiliyor. Prof. Dr. Özsavcı takıntılı âşığı şöyle açıklıyor: “Araştırmalarda aşkın özellikle serotonin adı verilen beyin kimyasalında düşüşe neden olduğu kanıtlandı. Bu düşüş obsesif kompulsif bozuklukların (OKB) en önemli özelliğidir. Kısaca âşıkken tıpkı ciddi bir hastalık olan OKB’de olduğu gibi takıntılı bir hal alırız. Serotonindeki bu azalma, ‘aşka düşen’ insanların sevdikleri kişiye karşı niçin sabit fikirli olduklarını, ilk aşamalarda partnerlerin neden birbirinin olumsuz özelliklerini görmezden gelip sadece iyi özelliklerine odaklandıklarını da açıklayabilir.”

Yazarın Tüm Yazıları