Uzmanlar, “Şiddete maruz kalmak ya da tanık olmak travmalara, endişe ve korkulara yol açıyor. Bu şiddet bir an önce durmazsa açılan yaraların kapanması daha güç olacak” diyor.
Ülkemizde günlerdir süren şiddet olaylarının, fiziksel olduğu kadar ciddi psikolojik zararları da var. Eylemlere o veya bu nedenden katılanlar, eylemleri engellemeye çalışan polisler, şiddet uygulayanlar, şiddete maruz kalanlar, onların anne-babaları, aileleri, arkadaşları zarar gorüyor.
Yaşları küçük olduğu için izin alamayıp katılamayanlar veya yaşları çok olduğu için sağlıkları müsaade etmeyip katılamayanlar, evlerinde şiddeti televizyondan seyredenler, eylemi onaylayanlar, onaylamayanlar da bu süreçten zarar görüyor.
Ruh ve beden sağlığı alanında çalışan profesyoneller endişeli... “Bu şiddet bir an önce durmaz ise açılan yaraların kapanması daha güç olacak” diyorlar.
RUHSAL YARALAR ÖLENE KADAR BİZİ ETKİLER!
Türk Psikologlar Derneği şöyle diyor: “...Şiddet her yönüyle kişilerin ve toplumların içlerinde derin yaralar açmakta ve yıllarca orada gizlenmektedir, şiddete maruz kalmak ya da tanık olmak travmalara, endişe ve korkulara neden olmaktadır...”
Türkiye Psikiyatri Derneği de benzer bir açıklama yaptı: “...Tıpkı en yakınında, en sevdiği annesinden babasından gelen fiziksel şiddetin çocuğun ruh sağlığına açtığı onulmaz yaralar gibi, kendi hükümetinin kendi yöneticilerinin kendi halkına açtığı bu savaşın yara izleri kapanmayacaktır. Bugün ülkenin tüm kentlerinden yükselen ve insanları kör eden, kalp krizi geçirten, öldüren biber gazlarının, insanların kemiklerini unufak eden tazyikli suların yaraladığı şey sadece beden değildir.
Dizi ekibi ve seyirci şokta... Tabii bir de herkesin dilinde Tükenmişlik Sendromu var... Bakın bu ne tür bir rahatsızlık, daha çok kimlerde görülür, tedavisi var mıdır...
Her sabah olduğu gibi bu sabah da işe gitmek için zar zor uyandınız. Yine sanki hiç uyumamış gibisiniz, dinlenmiş, rahatlamış gibi hissetmiyorsunuz. İşe gitmek zorundasınız, kolunuzu kıpırdatamıyorsunuz. Ne giyinmek ne de kahvaltı yapmak içinizden geliyor. Yüzünüzü bile yıkamak istemiyorsunuz.
Oturup kaldığınız yatağın ucundan, boş boş bakarken gözünüz baş ucunuzdaki saate takılıyor, saniyelerin hızla ilerlediğini görüyorsunuz, içiniz daha da sıkılıyor. Elinize geçirdiğiniz en rahat kıyafeti giyiyor ve kapıdan çıkıyorsunuz. Kimsenin suratını görmek, kimseyle konuşmak istemiyorsunuz.
Yoğun bir huzursuzluk, kızgınlık, mutsuzluk, çaresizlik duygusu yaşıyorsunuz. İşyerinize geliyorsunuz ama kendinizi hiç buraya ait hissetmiyorsunuz. Masanızın başına oturuyorsunuz, içinizden mırıldanıyorsunuz: “Bu tam bir işkence.”
Tükenmişlik sendromu yaşıyor olabilir misiniz?
1- Tükenmişlik sendromu nedir?
Kısaca, hayatın yoğun talepleri sonucunda ruhsal ve fiziksel açıdan enerjinin tükenişi olarak tanılanabilir. Tükenmişlik konusu üzerine yoğunlaşan psikolog Dr. Christina Maslach, tükenmişliği, duygusal ve fiziksel bitkinlik, kişisel başarının azalması ve duyarsızlaşma olarak üç boyutta tanımlıyor. Dr. Maslach’ın tanımına göre, tükenmişlik yaşayan kişi, fiziksel ve ruhsal çöküntü yanında yaptığı işe dair isteğini, hevesini tüketir, işe ve kendine karşı olumsuz, alaycı, şüpheci bir tavır içine girer.
Eğer karakterleriniz, eğitim seviyeniz, aileleriniz, zevkleriniz, sosyo-kültürel yapınız birbirinizle uyumluysa, problemlerle baş etmeniz de daha kolay olur.
Danışan: Önümüzdeki ay evleniyorum. Aslında her şey yolunda gidiyor; nişanlımla birbirimizi seviyoruz, iyi anlaşıyoruz. Ama yine de çok gerginim.
Dr. Başak: Neden?
Danışan: Çünkü etrafımda çok fazla problemli evlilik var. Hiç ummadığım kişiler bile boşanıyor. Evliliklerin uzun sürmüyor olması beni korkutuyor. İki yakın arkadaşım daha birinci yıllarını doldurmadan ayrıldılar. İkisi de birbirine çok aşıktı ve her şey mükemmel gözüküyordu. Düğün, balayı, baştan sona yeni yaptıkları evleri, sonra beraber çıktıkları tatiller, uzaktan bakınca her şey harikaydı. Sonra bir duyduk ki boşanmaya karar vermişler.
Dr. Başak: Nişanlınızla birbirinizi sevdiğinizi söylediniz. İlişkinize dair tedirgin olmanızı gerektirecek herhangi bir neden var mı?
Danışan: Şu anda yok ama ilişkimizin daha çok başındayız. İleride ne olur bilmiyorum. Kimse boşanmak için evlenmiyor. Yıllar içinde bir şeyler değişiyor olmalı. Belki de herkesin söylediği gibi, zamanla aşk bitiyor ve problemlerle yüzleşmek daha zor oluyor. Bu yüzden benim başıma gelmez diyemiyorum, ya ben de boşanmak zorunda kalırsam? Bunu düşünmek çok korkutuyor ama bunu engellemek için ne yapabilirim onu da bilmiyorum.
Dr. Başak: İki insanın uzun yıllar beraber yaşayabilmesi için uyum içinde olması; ortak noktaların olması veya en azından ortak noktada buluşabileceğine dair inancın olması gerekir. Davul dengi dengine çalar atasözü aslında önemli bir gerçeğe işaret ediyor; evliliğin güzel bir müziğe benzemesi için uyum şart. Eğer karakterleriniz, eğitim seviyeniz, aileleriniz, zevkleriniz, sosyo-kültürel yapınız birbirinizle uyumluysa, birbirinizin dilinden daha iyi anlarsınız, dolayısıyla problemlerle baş etmeniz de daha kolay olur.
BİRBİRİNİZİ GERÇEKTEN TANIYOR MUSUNUZ
Ama içimizden gelen olumsuz seslerin bizi korumak için gerçekleri söylediğine inanıyoruz. Oysa o seslerin de doğruluğunu test etmek gerek. Çünkü o sesler de aynı şekilde sizi mutsuz hissettiriyor.
Danışan: Bazen kendimi çok değersiz ve güçsüz hissediyorum. Fark ettim ki, başkalarını gözümde çok büyütüp, kendimi hiçbir şeyi doğru yapamayan, yeteneksiz, başarısız biri gibi görüyorum. Özellikle de benden daha başarılı, fit, havalı tiplerin yanında...
- Dr. Başak: Öyle tiplerin yanındayken, aklınızdan neler geçiyor?
Danışan: “Hiçbir zaman onun gibi başarılı olamayacaksın”, “Ne kadar şişkosun, bir türlü boğazını tutamıyorsun”, “Kıyafetlerin de çok çirkin”, “Çok sıkıcısın, insanlar seni ne yapsın” gibi şeyler...
- Dr. Başak: “Yalan Dünya” dizisini seyrediyor musunuz?
Danışan: Evet.
- Dr. Başak: Öyleyse oradaki Vasfiye Teyze’yi tanıyorsunuzdur. Etrafındakileri sürekli eleştiren, küçümseyen, acıyan, başarısızlıklarını sinsice yüzüne vuran bir kadın. Dizinin senaristi Gülse Birsel, onu “enerji vampiri” olarak tanımlıyor. Çünkü o kadar kötümser ve eleştirel bir konuşma tarzı var ki, kimle konuşsa motivasyonunu tüketiyor, kendine güvenini yerle bir ediyor.
Kedi, köpek, örümcek, yılan, uçak fobisi gibi özel fobiler, kognitif terapi yöntemiyle kısa sürede tedavi edilebilir mi?- Kesinlikle. Fobiler en kolay tedavi edilen anksiyete bozukluklarından biri. Kognitif terapi ile fobi tedavisinde tecrübeli bir terapiste giderseniz, fobiler genellikle 4-8 seans arasında iyileşir.
Panik bozukluk ne kadar sürede iyileşir?- Genellikle 6-12 seans arasında iyileşme beklenir. Eğer agorafobi (evin dışında bir yerlere gitme korkusu) eşlik ediyorsa, bu daha uzun sürebilir, belki 30 seans gerekebilir. Şunu söyleyebiliriz ki, anksiyete bozukluklarının hepsinde 6 ay içinde iyileşme kaydedebilirsiniz. Anksiyete bozukluklarının iyi tarafı da budur, iyileşmesi çok kısada mümkündür.
Kognitif terapinin bu kadar etkili olmasının nedeni ne?- Tedavi süreci, insanların tehlike olarak gördükleri şeylere dair korkularını azaltmak ve korktukları şeylerle baş edebilme becerilerini artırmak olarak özetlenebilir. İnsanlara, korktukları şeylerden kaçınmak yerine, küçük adımlarla yaklaşmaları için yardım ediyoruz. Çünkü korkulan şeye yaklaştıkça korku azalır.
Çocuklar da kognitif terapiden fayda görür mü?- Kesinlikle. Çocuklar da yetişkinler gibi kaygı hissedebilir, depresif olabilirler. Fakat onlarla çalışırken kavramları basitleştirmeniz gerekir. Hikâyeler anlatırız, kuklalar kullanırız. Bu sayede yeni beceriler öğrenebilir ve duygu durumlarını yönetebilirler. Öğrendikleri onlara sadece çocukken değil, yetişkin olduklarında da faydalı olur.
7 YAŞINDA İNTİHARA KALKIŞAN BİR ÇOCUKLA DA ÇALIŞTIM
Anne-babalar çocuklarını en çok ne tip problemler yüzünden psikoloğa getirirler?- Çok küçük çocuklar genellikle okul korkusu, anne-babadan ayrılma korkusu, yabancılarla konuşma korkusu ve bunun gibi başka korkular yüzünden getirilir. Bunların dışında ben depresyona giren çocuklarla, başlarına kötü şeyler gelen çocuklarla da çalıştım, 7 yaşında intihara teşebbüs etmiş bir çocukla da çalıştım.
Çocuklarda sık görülen başka bir problem de davranış bozuklukları. Birçok anne-baba ve öğretmen, söz dinlemeyen, yaramaz çocuklardan şikayetçi...- Kognitif terapi, çocukların davranış problemleri için de çok etkili. Çocukların da inançları ve davranışları arasında bağlantı var. Diğer bir deyişle davranışlarının altında yatan bir düşünce sistemi var. Onlara şu örneği veriyorum: Bilgisayarda oyun oynarken puan kazanmaya çalışırsın. Eğer hata yaparsan, puan kazanamazsın, hatta oyun dışı kalabilirsin. Oyunu kaybedeceğini bile bile aynı hatayı tekrarlar mısın? Bu soruyu sorduğumda genellikle “Tekrarlamam, bu aptallık olur” derler. O zaman onlara “Öyleyse kazanmak için ne yaparsın?” diye sorarım. “Kazanmak için değişik yöntemler denerim” derler. O zaman “Hayat da bir nevi oyun gibi. Eğer başarısız olursak, yeni yollar deneriz” diye açıklarım. Sonra beraber düşünmeye başlarız, okulda veya evde hep aynı problemlerle karşı karşıya geldiğinde nasıl hissediyorsun? Kazansaydın nasıl hissederdin? Kazanmak için nasıl yollar deneyebilirdin?
Bugün saat 14.40'da Mardin'in Kızıltepe yönünden gelerek, Nusaybin İlçesi'nden geçen yüzlerce askeri ve sivil araçla, Şırnak sınır hattına, asker ve mühimmat sevkiyatı yapıldı. Sivil midibüs, akrep ve zırhlı araçlardan oluşan konvoyun ön ve arka kısmında, şifre karıştırıcı jammer araçları yeraldığı görüldü.
ünyanın en önemli kognitif terapistlerinden Dr. Christine A. Padesky, geçen hafta bir seminer için İstanbul’daydı.
Kognitif terapi, 1000’den fazla bilimsel araştırma ile, birçok psikolojik ve psikiyatrik sorunun etkili bir şekilde tedavi edilebileceğini ispatlamış bir psikoterapi şekli. Kognitif terapinin kurucusu olan Dr. Aaron T. Beck’in öğrencilerinden Dr. Padesky, bugüne kadar Kuzey, Güney Amerika, Avrupa ve Asya’da 45 binden fazla psikoloğa eğitim verdi.
1978’den beri terapi yapan Padesky’nin amacı, kognitif terapiyi tüm dünyaya tanıtmak ve terapistleri eğitmek.
Padesky’nin Türkçeye “Evinizdeki Terapist” adıyla çevrilen “Mind Over Mood” adlı kitabı (23 dile çevrildi), tüm zamanların en etkili kognitif terapi kitabı olarak kabul ediliyor.
“Evinizdeki Terapist” kitabını dilimize kazandıran meslektaşım Klinik Psikolog Dr. Emel Stroup’un düzenlediği organizasyon sayesinde yüzlerce psikolog, İstanbul’da ikinci kez Padesky’den eğitim aldı.
İstanbul’daki seminerlerinin yanı sıra Londra’da da birçok seminerine katıldığım Dr. Padesky, onun yakın bir takipçisi olduğumu bildiğinden, bu gelişinde röportaj isteğimi kırmadı ve sizin için sorduğum soruları yanıtladı.
Kognitif terapiyi nasıl tanımlarsınız?
Otizm nedir?
- Otizm doğuştan gelen ve bireyin hayatı boyunca devam eden ciddi bir gelişim bozukluğudur. Bir ruh hastalığı değil, nörolojik bir bozukluktur. Beynin yapısını ve işleyişini etkileyen sinir sistemindeki sorunlardan kaynaklanır ve yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkar. Otizme her çeşit toplumda, ailede, ırkta rastlanmaktadır. Erkeklerde dört kat daha sık görülmektedir.
Otizm neden olur?
- Otizmin neden olduğu kesin bilinmemekle beraber, çeşitli faktörler üzerinde durulmaktadır. Bunların başında genetik ve çevresel faktörlerden de söz edilebilir. Araştırmalara göre, bazı genetik bozukluklar kalıtımsaldır, bazıları ise kendiliğinden ortaya çıkar fakat ne yazık ki bu genetik bozukluklar hamilelik sırasında teşhis edilemez. Çevresel faktörleri araştıran bilim insanları ise virüs enfeksiyonları, hamilelik sırasında ortaya çıkan komplikasyonlar, beyin hasarları ve zehirli kimyasallar üzerinde durmaktadır. Otizmin nedenleri ile ilgili zaman zaman yeni teoriler öne sürülmektedir. Geçmiş yıllarda anne-baba davranışlarının, son yıllarda da bazı aşıların otizme neden olduğu ortaya atılmıştır. Bilimsel araştırmalar her iki teorinin de geçerli olmadığını kanıtlamıştır.
Otizm nasıl teşhis edilir?
- Otizmi teşhis etmek için kan tahlili, röntgen, MR, EEG gibi medikal bir yöntem yoktur. Bunun yerine, dünyanın birçok ülkesinde kullanılan, otizme dair spesifik tanı kriterleri vardır. Bu kriterler, DSM-IV (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatiki El Kitabı) ve ICD-10’dur (Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırılması Sistemi)... Konusunda uzmanlaşmış bir psikolog, psikiyatrist veya çocuk hekimi, bu kriterlerin çocukta olup olmadığını araştırarak topladığı bilgiler ışığında tanı koyar. Değerlendirme yapabilmek için, çocuğun gelişim öyküsü ayrıntılı olarak dinlenir, çocuk klinik ortamda, okul, ev gibi doğal ortamda gözlenir, davranışlarıyla ilgili birçok değişik kaynaktan bilgi alınır. Anne-babalar, genellikle çocuklarındaki farklılığı ilk gözleyenlerdir. Bazı çocuklarda 6-12 ay arasında otizmin ilk belirtileri görülebilir. Erken teşhis, erken müdahale için çok önemlidir.
OTİZMİN İLK BELİRTİLERİ
Otizmle en çok karıştırılan problemler nelerdir?