Şişe su servet kanıtı mı?

NEW York kar fırtınasıyla boğuşurken Rio de Janeiro'dayım. Brezilya'ya ilk gidişim karnaval zamanına rastlamış.

Kar, soğuk, fırtınayla oldum olası başım hoş olmadığı için şubat sonunda güneşle yıkanan Rio yerkürede cennet gibi görünüyor. Haftalar geçireceğim ünlü kentte The Meridien Oteli'nde kalıyorum. Otelin karşısında Copacabana plajı, bitişiğinde üzerine şarkılar bestelenen İpanema var. Kendimi en fazla mutlu hissettiğim dış gezilerden biri bu.

Sabahları Meridien'in dördüncü katındaki havuz başında kahvaltı ederken gazeteleri okuyorum. Öğle üzeri otelin dansçıları samba gösterileri sunuyor müşterilere. Havuz müdavimleri ise ilginç tipler. Yakıcı sıcağa rağmen şezlonglara takım elbiseyle uzanmış Avrupalılar, hasır şapka altında çiçek desenli emprime etek, ipek bluzlu kadınlar, kafası usturayla kazınmış, mayoları göbek altına düşen genç erkekler havuz çevresinde öbeklenmişler.

Hafta dolmadan ufak bir grupla dostluk kuruyorum. Brezilya'ya Fransız şarapları ithal eden bir Romanya göçmeni, Pamela Anderson'ın esmeri Lübnan'lı sevgilisi, manşetli gömleğin açık yakasını fularla kapayan orta yaşlı bir İngiliz, Marsilya'da butik sahibi dul bir sarışın, uzun şortlu bir Danimarka'lı sabahları havuza birlikte geliyorlar. Bu grup dört yıldızlı Meridien'e yakın bir pansiyonda kalıyor.

Birkaç gün sonra mendil boyu sütyen, tanga mayolu kızlar boy göstermeye başlıyor havuzda. Gözleri havuza çömbekleme atlayıp etrafı suya boğan koca göbekli erkeklerde. Arada bir laf atıyorlar ama otelin iri vücutlu müşterilerinin yüz verdiği yok. ‘‘Bizim tarafa bakmaya dahi üşeniyorlar. Çıplak kafalıların peşinden ayrılmıyorlar. Kim bu kızlar?’’ diye sorduğumda Romanyalı şarapçı gülüyor: ‘‘Zengin turist avına çıkmış hayat kadınları.’’ hálá anlamış değilim: ‘‘Nereden biliyorlar zengin olduklarını?’’ Anında cevap geliyor: ‘‘Kalın altın zincirli kolye, su geçmez Rolex saatlerinden.’’

Bizim grupta kolyeli de yok, havuza saatle giren de.

Yolda spor Porsche, üstü açık Mercedes'lere sürücünün bir işaretiyle ön koltuğa atlayan genç kadınları görmüştüm ama Rolex'in zengini, yoksuldan ayırmasına ilk kez tanık oluyordum. Sonraları Las Vegas'da kumar makineleri etrafında çoğunluğu blucinli erkekler arasında yalnızca bin dolarlık timsah, yılan derisi çizme giyenlere de kadınların musallat olduğunu müşahade ettim.

Son bir kaç yıldır Amerika'da başlayan ‘şişe su’ modasına baktığımda acaba yakın gelecekte bu ilgi servet göstergesi olur mu suali aklıma takılıyor. Bildiğimiz suyun şişe içinde de olsa zenginliği yansıtması mümkün mü diyeceksiniz? ‘Evet’ diyerek sudan bir cevap vermek istemiyorum ama niye olmasın? Şişe suyun litresi bakkalda asgari iki dolar. Arabaya pompalanan benzinin dört misli. Lokantada masaya getirilen şişe suyunun fiyatı beş dolar. Bir işçiye ödenen asgari saat ücreti de bu kadar.

New York süpermarketlerinde düzinelerle değişik markalı şişe suları satılıyor. Amerika'nın Atlantik yakasında Maine'den gelen Poland Spring ile Pasifik ortasındaki Fiji kaynaklı şişe sularıyla, Avrupa'da Alp dağlarından inen Evian'ı da dahil ettiğimiz yerli-ithal malı yüzlerce su çeşidi var. Sağlıklı yaşama düşkün Amerikalıların 1980 sonlarında başlattığı bu merak son yıllarda moda haline dönüştü. Artık caddede sokakta elinde, çantasında şişe su taşıyan, maçları, konserleri izlerken su yudumlayan insanların sayısı her geçen gün artıyor.

Peki, Amerika'da musluk suyunun kaynağı kurudu veya kaynaklara zehir mi katıldı söylentisiyle şişedeki suya böylesine ilgi var? Hayır. Üstelik Amerika bizim Terkos dediğimiz musluktan gelen su alanında muhtemelen yerkürenin en temiz suyuna sahip. Ama tüm yeniliklerde olduğu gibi Amerika da suyun modaya dönüşmesinin öncülüğünü yapıyor. Şişe su tüketiminin moda haline geldiği son 10-12 yıldır musluk suyu kullanımı yüzde 24 oranında düşmüş. Bu oran giderek düşüş kaydederken şişe su tüketimi 1900 başlarından bu yana her yıl ikiye katlanarak artıyor.

Meşrubat dergisi ‘Beverage Digest’in sahibi John Sicher ‘Şişe su yılda altı milyar dolarlık bir sanayi konumuna girdi. Gelecek on yılda bu rakam üç misline çıkarsa şaşmam’ diyor. Sicher bu kehanetinde haklı olsa gerek. Amerikan ürünlerinin iki sembolü Coca Cola ‘Dasani’, Pepsi Cola ‘Aquafina’ adlı markalarla şişe su piyasasına girdiler. Bazı firmalar ise ‘çilek, kayısı, vanilya’ tadı taşıyan su satımına başladı.

Şişe su içen bazı tanıdıklara ‘‘Niye?' diye sorduğumda ‘‘Temiz, berrak, tadı hoş’’ diye yanıt veriyorlar. Geçen gün bardak altını işaretlediğim dört marka şişe suyu ile musluk suyuna gözüm kapalı tad testi yaptığımda fark bulamadım. Aspirin alma dışında suya karşı özel merakım da yok. Şişe su Amerikalıların sorunu. Şahsen ne yolda su hammallığı yapmaya ne de lokantada yarım tank benzin dolduracak fiyatla şişe su ısmarlamaya niyetim var.
Yazarın Tüm Yazıları