Paylaş
İlkin anavatandan gelen dostların seçeneklerinin ‘marka’landığını gözlemledim. Mağazalarda Dolce and Gabbana, YSL, Armani, Ralph Lauren, Calvin Klein, Donna Karan isimleri telaffuz edilerek sipariş verildi. Brioni butiğinde 800 dolar yazılı blucinden bir süre gözümü alamadım. Sarışın tezgahtar ölçüme uygun olanı getireceğini söyleyince kurtuluşu arkadaşları gösterip, “Sen onlara yardım et, benim acelem yok” demekte buldum. Sonraları New York’a artık aşina olmuş tanıdıkların alış gücünün arttığını farkettim. Giyim, kuşam yanı sıra özellikle saatlere merak saldıklarını tesbit ettim. Ama ilgi odakları Timex’ler değil Rolex, Cartier’ler idi, üstelik minik pırlantalarla çevrilmiş cinsten. Bir kaç hafta önce varlıklı bir tanıdığım, “Ay sonunda geliyoruz, bize bir gün ayırırsan çok seviniriz” dedi. Geldikleri günün akşamında, “Fırında ördek yiyelim mi?” deyince bir Çin lokantasına gittik. Garson daha masamıza su getirmeden içini döktü: “Sen bu şehri iyi bilirsin. Merkez yerde güvenli bir semtte daire almak istiyoruz. 1.5-2 milyon (dolar) arasında. Çok beğenirsek rakamın üstüne çıkarız. Ne tavsiye edersin?” İş adamı çorap-gömlek istiyor olsa yarım saatte hallederiz. Her yerde şahsi ihtiyaçları karşılayacak mağazalar var. Oysa konu apartman. “New York’ta ev-apartman almışlığım yok” diye söze başlıyorum. Aklıma daha önce burada mülk almış Türkler geliyor. Manhattan’ın ortasında gördüğüm dayalı-döşeli, mutfağında tabakçanak olan satılık apart otel dairelerinden bahsediyorum. Okula gidecek büyük kızı için daire almak istediğini açıklıyor. Amerika’nın en büyük emlakçısının adını, telefonunu veriyorum. “Orada tanıdığım yok, beni de tanıyan yok” diyerek geri çekiliyorum. Komisyonculuğa soyunacak değiliz. Manhattan demek New York demek. 2 milyon nüfuslu minik adanın uzunluğu 21.6 km. En geniş yerde eni 3.7 km. Kendini beğenmiş, kibirli, karmaşık toplumlu New York’lular küçük adayı isimlerle parsellemişler. Bir uçta zenci ve hispanik Harlemleri, öbür uçta Çin, İtalyan mahalleleri. Enlem-boylamlarıyla East Side, West Side, Uptown, Down Town diye adlandırılmış. Adanın güneyi son 30 yılda yapılandırılmaya uğradı, ezik büzük binalar yenilendi, et kesim yerleri ve depolar taşındı. TriBeCa, LoBro, SoHo, NoHo, Chelsea, Carnegie Hill gibi adları kulağa hoş gelen mahalleler ortaya çıktı. Kendisi, ailesi için emlak almaya gelen Türklerin önemli kısmı gelmeden ev ödevlerini yapmışlar. Hangi kesimde, stüdyodan dublekse emlak fiyatları hakkında aşağı yukarı bilgileri var. Cadde sokakta, bakkalda dükkanda her gün Türkçe konuşan insanlarla karşılaşıyoruz. Yalnızca bir kısmı turist bunların. Diğerleri New York’ta yerleşik Türkler. Aralarında ev sahibi olanların da sayısı az olmasa gerek. Amerika’ya en yoğun Türk göçmenlerinin geldiği yıl 1914. Birinci Dünya Harbi’nde Almanların verdiği Gülcemal vapuruyla gelmişler. O yıllarda Amerikan Göçmen Dairesi’nin yaptığı araştırmaya göre Osmanlı uyruklu göçmenlerin sayısı 291.435. Eğer bu Osmanlılar dağılıp kaybolmayıp New York’a yerleşmiş olsalardı bugün Amerikan Kongresi’nde rahatça 10 Türk’ü görmek mümkün olurdu. Hayıflanmaya kalkışmayalım, eğer New York’ta mekan edinme trendi sürerse hiç olmazsa Manhattan’da bir Türk mahallesi kurabiliriz..
Paylaş