Paylaş
Muhammed Ali, Marilyn Monroe, ABD başkanları Jimmy Carter ve Bill Clinton, New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg gibi müşterilerin şöhrete kavuşturduğu 'Stage'in sandviçleri artık yalnızca özlemle anılacak. Göçmen Max Asnas ve ailesinin 1937'de açılışını yaptığı lokantanın kapanma nedeni bina sahibinin yeni kontratta kirayı ödenemeyecek oranda yükseltmesi.
Oysa barbekü stili sandviçler ardından ağıt yakmaya gerek yok, Amerika etoburların memleketi, bir şarküteri gider, bir başkası gelir. Ülke insanlarının et düşkünlüğü yaşamın tüm kesimlerini etkiliyor. Amerika'da 13 milyon kişi yiyecek satan kuruluşlarda çalışıyor. Amerika'da lokanta sayısı 580 bin, gıda ürünlerinin ekonomiye katkısı yılda 632 milyar dolar.
Gün boyunca işleyen TV kanalları her gün evlerinde milyonlarca izleyicilerine, stüdyo dolusu meraklıya şef ve aşçıların yemek tarifelerine sunuyor. İki okyanus arasındaki arazide yeni iskan yerleri, toplu konutlar, dev sanayi merkezleri, megamarketler kurulmasına karar verildiğinde planlanması ilk yapılan tesisler lokanta, gıda merkezleri oluyor.
Yerkürenin en zengin ülkesinde aşırı yemek düşkünlüğünü Amerika'ya geldikten kısa süre sonra fark ettim. Kainat Güzeli yarışmasını takip etmek üzere Florida'ya gittim. Türk güzelinin de katılacağı üç hafta sürecek yarışma öncesi ve sonrası program için Miami'de mutfaklı bir otele yerleştim. Resepsiyon görevlisi sorum üzerine bir sokak ötede sandviç yiyebileceğim bir lokantayı önerdi.
Önüne geldiğimde tepede ''1001 Restoran'' yazısı altında üç kapının ''Tek Kişi'', ''Çift'' ve ''Aile'' başlığıyla ayrıldığını gördüm. ''Tek'' kapısından girdim, lokanta futbol sahası büyüklüğünde idi. Bir kaç lokma atıştırıp güzellik yarışması ofislerine gitmek için acele ediyordum. Boş bir masada garson beklemek yerine barmenden siparişi tercih ettim. Çevreme göz gezdirirken karşıda 10 yaşlarında bir çocukla oturan tombul bir kadına gözüm ilişti. Önündeki kayık tabağında dört sıra sandviçten birini çekip alırken, ağzını açtı. Çocuk eliyle bir karış vardı yüksekliği. Tezgahta müşteriye ücretsiz sunulan bir salatalık turşusunu iki dudağın birleştiği yerden içeri itmeye başladı. Yanakları iyice şişmişti, sandviçin girmesi mümkün görünmüyordu. ''N'olacak bunun sonu'' diye şaşkın beklerken göz göze geldik. Garip denemenin görgü şahidi olarak mahcup olmuştum. Başımı çevirirken kadın bir kez yutkundu. Ağzında ne sandviç, ne de turşu kalmıştı. ''Evet?” sesiyle kendime geldim. Garson siparişimi bekliyordu: ''Tavuklu sandviç, bir soğuk bira.'' Tavuk nasıl pişsin, ekmek buğday mı?'' Çene çalacak zamanım yok, kolay ne ise getirmesini söyledim. Garson mönüdeki başlığı gösterdi:'' Bizde 1001 çeşit sandviç var.''
İlk gözüme ilişeni gösterdim. Karşımdaki kadınla çocuğa bir daha bakmadım, not defterime program notları düşüyorum. Garson siparişimle yeniden başımı dikilmişti. Tepsideki sandviç tabağını önüme koyunca gözlerim açıldı. Karış boyu dört sıra siyah ekmekli sandviçi işaret ettim: ''Ben bir kişilik istemiştim.'' Garson kadın bir kaşını kaldırıp yukardan baktı: ''Bu bir porsiyon.'' dedi.
Hayli acıkmama rağmen sandviç dizisinin çoğu tabağımda kaldı.
Paylaş